Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 86 sanıklı davanın bel kemiğini oluşturan "kafes eylem planı"nın yer aldığı 3 No'lu DVD'nin üzerindeki imzaların başka belgelerden taşındığı ortaya çıkmıştı. 
Mahkemeye ulaşan Kadıköy Çağdaş Yaşamı destekleme derneğinde el konulan hard diske de sonradan bilgi yüklemesi yapıldığı saptandı. 

Bilirkişi, sabit hard diskte yer alan üç kritik belgenin derneğin sabit diskine Windows kapatıldıktan sonra kopyalandığını tespit etti.

Ayrıca; iddianamede suç unsuru içeren dosyalar arasında gösterilen "Türkan Saylana ön yazı.DOC" isimli Word dosyası 4 Nisan 2009 tarihinde oluşturulmasına rağmen, son kayıt tarihi geçmişe ait 27 Eylül 2008 olarak görünüyordu. Bu da hayatın olağan akışına aykırı bulundu. 

Raporda "işletim sisteminin son kapatılma tarihinden sonra, disk içerisinde işlemlerin yapıldığı saptanmıştır" denildi.

 6 yıl sonra duruşmada

Anadolu 5. Ağır Ceza Mahkemesi'nce görülen duruşmaya aralarında eski ÇEV Başkanı Gülseven Yaşer'in de bulunduğu 21 tutuksuz sanık ve avukatları katıldı. 

Hakkında 6 yıl önce yakalama kararı çıkarılan ve geçtiğimiz Nisan ayında hakkındaki yakalama kararı kaldırılan Gülseven Yaşer de duruşmaya geldi. Davada kimlik tespiti yapılan Gülseven Yaşer evli ve 1 çocuklu, TV yönetmeni olduğunu belirtti. 

Mahkeme başkanı: iddianamede dava dışı bilgiler olduğunu düşünüyoruz

Mahkeme Başkanı Selçuk Kaya, "Bu iddianame, belki de dünyanın en uzun iddianamesi. İddianamede dava dışı bilgilerin de olduğunu düşünüyoruz" dedi. İddianame ile ilgili düşüncelerini söyledikten sonra mahkeme başkanı, Yaşer hakkında iddia edilen suçlamaları okudu. Yaşer'e Ergenekon terör örgütü üyesi olduğu, öğrenciler hakkındaki bilgileri hukuk dışı elde ederek kişisel veri olarak kullandığı suçlamalarının yöneltildiğini belirtti.

"Beni ve ÇEV'i Ergenekon'a dahil etmek..."

Tüm suçlamaların sahte ve düzmece olduğunu belirten Gülseven Yaşer, "Öncelikle aziz şehitlerimiz, Balyoz ve benzeri davalarda sivil asker aydınlarımızın, Türkan Saylan'ın aziz ruhları önünde saygıyla eğiliyorum. Işık içinde uyusunlar. Bizlere yaşatılan maddi ve manevi acıları açıklayabilmemiz için imkan sağladığınız için teşekkür ediyorum. Tüm suçlamaları reddediyorum. Amacım sahip olduğum maddi ve manevi değerleri toplumun genç kuşaklarına ulaştırmak olmuştur. İstanbul Üniversitesi'nde ders verirken kız çocuklarının türban takmaya başladıklarını gördüm. Nedenini araştırdığımda yurtlarda kalan abi ve ablalar vasıtası ile bir takım tarikatlara bağlandıklarını, onlardan gördükleri destekle Cumhuriyetle hesaplaşmak için eğitim aldıklarını öğrendik. 1994 yılında ÇEV'i kurduk. 1500'ü aşkın öğrenciye burs verdik, topluma katılmalarını sağladık. Günümüzde tüm okulların İmam Hatip Okullarına dönüştürülmesi üzücüdür. Bizler Cumhuriyet aydınlanmasının yolunu seçtik. Amacımız Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmak. Yasalar çerçevesinde hareket ettik. Bunun aksini iddia etmek, yanlışla, yalanla, gerçek olmayan iddialar ortaya koymaktır. Beni ve ÇEV'i Ergenekon davasına dahil etmek, toplumda Fethullahçı olarak bilinen cemaatin sahte delillerle yaptığı öç alma operasyonudur" dedi. 

"Evimiz kurşunlandı"

Yaşer savunmasına şu şekilde devam etti; "Neden karşınızdayım? Neden hayatımdan 6 yıl 8 ayı ülkemden, ailemden ayrı yaşamak zorunda kaldım? Fethullahçıların bana ve Cumhuriyeti sahiplenen aydınlara karşı yaptıkları kan davası buna neden olmuştur. Fethullahçıların eğitim kurumundan kaçarak vakfımıza gelen 2 öğrencinin anlattıklarından sonra vakfımız saldırılara maruz kaldı. Vakfımızı bitirmek istediler. Saldırılar öyle bir boyut kazandı ki evimiz kurşunlandı" 

"Din simsarı olan bir adam uğruna..."

Ülkeden kaçmış olduğuna dair yapılan yorumları reddettiğini belirten Gülseven Yaşer, "Benim ABD'ye tedavi için gittiğim tarih 7 Ocak 2009. Hakkımda yakalama kararı çıktığı tarih ise 13 Ocak 2009. Firar ettiğim iddiası doğru değildir. İddianamede kaçtığım söyleniyor, doğru değil. Fethullahçıların ne kadar tehlikeli oldukları ortaya çıkarılmaya başlandı. Adının Hayri Canöz olduğunu söyleyen bir polis vakfa geldi. Fethullah Gülen'in idareyi ele geçirdiğini, emniyetteki mensupların cemaatçi olduklarını söyledi. Güvenimizi kazandı. Ancak daha sonra bizimle ilgili gizli kamera kaydı yaptığını, kayıtları montajlayarak yayınlandığını öğrendik. ÇEV'e yönelik saldırılarda  başarılı olduklarını üzülerek söylemek istiyorum. Bunlar güya bir din adamının çalışanları. Şeytani planlarını bizlerin üzerinde uyguladılar. Sadece polisler değil, isimlerinin üzerinde Cumhuriyet Savcısı yazan müridler, yargıçlar da aynı komployu cemaat adına yıllarca sürdürdüler. Bu güzel ülkeyi ilkokul mezunu bile olmayan din simsarı olan bir adam uğruna mahvettiler" diye konuştu.

"Türbanla mahkemeye çıkan bayan yargıçlar..."

Topluma olan hizmet duygularının yok edilmek istendiğini söyleyen Yaşer, "Yıllarca cemaatin okul yurt gibi sayısız faaliyetleri var ve ne zaman gerçek bir denetime tabii tutuldu? Ülkemizde tarikatlar, kuran kursları gelişi güzel faaliyetlerde bulunurken onlar hakkında denetimin varlığını bizler görmedik. Cumhuriyet Savcıları, hakimler cemaatin müritleri olabilir mi? Bunlar ülkemizde gerçek oldu. Türbanla mahkemeye çıkan bayan yargıçların olduğu bir ülkede yaşamaya başladık. Bu durumun yurt dışında Türkiye'nin imajını nasıl zedelediğini tahmin etmelisiniz" cümlelerini kullandı. 

"Hastalığın nedeni..."

Amerika'dan Türkiye'ye dönme süreciyle de ilgili konuşan Gülseven Yaşer, "Amerika'dan gelirken doktorum ve avukatım ne cesaretle Türkiye'ye dönmek istediğimi sordular. Buraya gelişimi onaylamadılar. Türk hukukunun yeniden gereken saygınlığa kavuştuğunu düşündüm. Bu nedenle huzurunuzdayım. Tedavim hala devam etmektedir. Bu hastalığın nedeni 17 yıldır bana saldırılarını sürdüren Fethullah ve kadrolarının yaptığı strestir. İlahi adaletin muhakkak tecelli edeceğini biliyorum" dedi.



Haber: Arzu KAYA / İstanbul DHA