Eylül 1983’te dönemin Başbakanı Bülend Ulusu’nun imzasıyla yayımlanan bir genelge nedeniyle, ‘yıkıcı, bölücü ve irticacı terör örgütü üyesi olma’ suçlamasıyla tutuklanan herkesin -cezalarını çekip çıktıktan sonra da- takip edilmelerinin istendiği ortaya çıktı. 27 yıllık genelgeye 2001 yılında dönemin başbakanı Bülent Ecevit döneminde el atıldı. Ama hukuksuz uygulama, kaldırılmak yerine ‘hedef çapı küçültülerek’ korundu.
Ecevit döneminde terör suçlularının cezalarını çektikten sonra da devlet tarafından takip edilmelerini isteyen genelgeye, ‘hüküm giymek’, ‘örgütle bağlantıyı koparmamak’ şartları eklendi. Takip süresi de beş yılla sınırlandı.

1983 yılına dayanıyor
12 Eylül askeri darbesinden sonra kurulan hükümetin başbakanı Bülend Ulusu Aralık 1983’e kadar görevde kaldı. Asker kökenli Bülend Ulusu’nun genelgesi, her açıdan sınırsızdı. Radikal’in edindiği bilgiye göre, 12 Eylül’de tutuklanan on binlerce insanın serbest kalmaya başladığı yıllara denk gelen genelgeyle binlerce 12 Eylül tutuklusu yıllarca izlenmiş. 1980’lerin başında yolu cezaevinden geçmiş binlerce insan, yurtdışı çıkışı, işe giriş gibi başvurularında bu genelgeye takılmış.

‘Alo, çıktı geliyor...’
Şikâyetler artınca da dönemin başbakanı Ecevit’in talimatıyla, beş yıl süre sınırlaması konulan genelgede, suç tanımı, hükümlülük durumu, örgütle bağın devamı gibi ‘sınırlar’ getirildi.
2001 tarihli ve Bülent Ecevit imzalı genelge, kolluk kuvvetlerine ‘yıkıcı, bölücü ve irticacı’ terör örgütlerine üyelik suçlamasıyla yargılanmış, hüküm giymiş ve cezası infaz edilmiş kişilerin cezaevinden çıktıktan sonra beş yıl boyunca takip edilmesi görevini veriyor.
Genelge gereğince söz konusu terör örgütlerine üye oldukları gerekçesiyle hüküm giyenler ve haklarında ‘örgütle bağını koparmadı’ yorumu yapılanlar en az 12 yıl olan cezalarını çektikten sonra, cezaevinden dışarı adım atar atmaz izlemeye alınıyor. Cezaevi infaz savcılığı, cezaevinin bulunduğu ildeki tahliyeyi kolluk kuvvetine bildiriyor.
Kolluk kuvveti, hükümlünün gideceği kentteki kolluk kuvvetine ‘oraya geliyor’ diye bildirimde bulunuyor. Beş yıl boyunca söz konusu isimlerin yurtdışına çıkamaması için özel önlemler alınıyor. İstihbarat birimleri de söz konusu isimleri ‘yalnız bırakmıyor’
Türkiye genelinde şu anda kaç kişinin bu kapsamda takip edildiğine dair bir veri yok. Ancak, cezaevi istatistikleri bu sayının 300 ile 500 arasında olduğunu gösteriyor.
31 Ocak 2010 tarihi itibarıyla ceza infaz kurumlarında ‘sağ terör’ kapsamında toplam 931 kişi var. Yine aynı tarih itibarıyla ‘sol terör’ kapsamında 5 bin 657 kişi cezaevlerinde. ‘İtirafçı terör’ olarak nitelendirilen kategorideki örgüt üyelerinin toplam sayısı da 130. Bunların 3 bin 464’ü hüküm giymiş. Yılda ortalama 60 ile 120 hükümlü cezasını tamamlayarak tahliye oluyor. Takip beş yıl sürdüğünden, herhangi bir tarihte izlenen hükümlülerin sayısı 300 ile 500 arasında değişiyor.
Kolluk kuvvetleri, söz konusu isimlerin her türlü hareketini seyahatini vs takip ettiğinden, binlerce yazışma yapıp, yüzlerce görevliyi seferber ediyor.

Taşra sıkıntısı!
Ancak söz konusu genelge, terör suçlarına bakan mahkemelerin, özel yetkili savcılıkların ve F tipi cezevlerinin bulunmadığı taşra birimlerinde kolluk kuvvetlerince pek bilinmiyor. Takip edilen bir ‘eski terör hükümlüsü’ küçük bir taşra kasabasına gitmesi halinde kasabadaki kolluk kuvvetine gönderilen yazılar, çoğu zaman sıkıntı yaratıyor.

Uygulanmaması ayrı ‘dert’
Genelgenin uygulanması kadar ‘uygulanaması’ da sıkıntı. Genelgenin uygulanmaması halinde kolluk kuvvetleri sorumlu tutuluyor. Serbest kalan örgüt üyelerinin yeniden suç işlemesi halinde, sözkonusu suçun mağduru olanların açacağı davalarda, mağdur avukatları eğer bu genelgeden haberdarlarsa, eski hükümlünün ‘takip edilmesi gereken dönemde suç işlemiş olması’nı gerekçe yaparak kolluk kuvvetleri ve ilgili bakanlıklar için ‘görevi ihmal’ ve ‘tazminat’ davaları açıyor.

Yasal dayanağı yok, dava açılabilir
Bülent Ecevit’in imzaladığı 2001 tarihli yazıda yapılacak takip işleminin hangi kanuna dayandığına dair bir ifade yer almıyor. 1983’te çıkarılan Bülend Ulusu imzalı genelge ise sıkıyönetim kanunlarına göre düzenlenmiş. TCK, CMK ve İnfaz Kanunu gibi çok sayıda kanun geçen 27 yıl içinde değiştiği gibi, kişi hak ve hürriyetleri de gelişti. Hukukçular, söz konusu genelgenin yasal bir dayanağı olmadığını, mağdur edilen kişilerin genelge kapsamındaki işlemlere karşı dava açabileceğine dikkat çekiyor.

Radikal