Hayata Dönüş Operasyonu’nun Çanakkale Cezaevi ayağında iddiaya göre jandarma er Mustafa Mutlu tutuklular tarafından açılan ateşle; Sultan Sarı, Fahri Sarı ve İlker Babacan jandarma kurşunu ve gaz fişeklerinin isabet etmesi sonucu ölmüş, Fidan Kalşen de kendini yakmıştı. Operasyonda 33 tutuklu yaralanmıştı. Olaylar sonrası Çanakkale Ağır Ceza Mahkemesi’nde 154 tutuklu ve hükümlü ile 563 jandarmaya dava açıldı. Jandarmalar üç tutukluyu, tutuklu ve hükümlüler ise bir eri öldürmek, Kalşen’i intihara azmettirmek, ruhsatsız patlayıcı imal edip bulundurmak ve cezaevi idaresine karşı silahlı isyan” ile suçlandı. 2008’de biten yargılama sonunda tutuklular hakkındaki dava zamanaşımından düştü. Jandarmalar ise “Bu suçları işlediklerine dair mahkûmiyetlerine yeter, kesin ve inandırıcı deliller elde edilemediği” için beraat etti.

Öldürmek, kanuni görevmiş

Yargıtay 9. Ceza Dairesi nihai kararını 12 Aralık 2012’de verdi. Bu kararda, F Tipi cezaevlerinin “hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak, hükümlünün sosyalleşmesini teşvik etmek ve cezaevlerinde yok olan devlet otoritesini tesis etmek amacıyla” hayata geçirildiği iddia edildi. Tutukluların “reforma” direndiği öne sürülürken, “Müdahalelere karşı cezaevini cephanelik haline getirip su borularından yapılmış bombalar, mutfak tüplerini kablolarla irtibatlandırarak patlayıcı haline getirilmiş tuzaklar, plastik enjektörlerin uç kısmına mermi çekirdeği konularak içine barut doldurmak suretiyle tek atımlık silah haline getirilmiş mekanizmalar, alev makinaları, molotofkokteylleri, tahta üzerine demir boru monte edilerek üretilmiş tüfek biçimindeki düzenekler imal ettikleri” savunuldu. Yedi silahın bulunduğu iddia edilen kararda, “ayaklanmayı bastırmak” üzere cezaevine operasyon yapıldığı kaydedilerek, “sanıkların slogan atarak barikat kurmaya başladıkları, Fidan’ın kimliği tespit edilmeyen bazı sanıkların teşvikiyle kendini yakarak öldürdüğü, jandarmalara ateş ettikleri” ve er Mutlu’nun öldürüldüğü iddia edildi. Sultan Sarı’nın göğsüne, İlker Babacan’ın başına “muhtemelen” göz yaşartıcı gaz bombalarının parçalarının çarpması sonucu, Fahri Sarı’nın ise silahla öldürüldüğü, 33 hükümlü de yaralandığı ifade edildi.

Kararda, “jandarmaların yasalardaki yetkiler çerçevesinde, AİHS’te belirtilen ölçüler içerisinde ‘bir isyanın yasaya uygun olarak bastırılması ve diğer hükümlülerinin yasadışı şiddete karşı korunmasının sağlanması’ amacına yönelik olarak, zorunlu olanı aşmayacak biçimde güç kullandıkları ve meşru müdafaanın koşullarının oluştuğu” belirtildi. Bu nedenle, “suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması”ndan değil, “olayda hukuka uygunluk nedeninin bulunması” nedeniyle beraat kararı verilmesi istendi.
Çanakkale Davası’nı takip edep Avukat Gül Kireçkaya, yargılama sırasında operasyon görüntülerini içeren CD için ilkin “Bizde yok” dendiğini, üç yıl sonra otopsi görüntülerinin, ısrar üzerine “Teslim ol” çağrısına ilişkin kaydın gönderildiğini anlatıyor. Operasyonda kaç mermi ve gazın kullanıldığına dair bilginin verilmediğini kaydeden Kireçkaya, askerin öldürüldüğü iddia edilen silahların da mahkumlarca reddedildiğini söylüyor. Kireçkaya, “Davanın başından beri hiçbir delil toplanmamıştı. Bu kadar kötü bir karar beklemiyordum. Delil yetersizliğinden beraatin yetmemesi, ölümlerle dalga geçmektir. Bu planlı bir cinayettir. Yargıtay da ‘Bir tekme de benden’ demiş oldu” diye konuşuyor. Kireçkaya, jandarmalar beraat ederken, başkaca birçok görevliye dava bile açılmadığını ifade etti.



Haber: İSMAİL SAYMAZ-Radikal