Kamu Yönetimi Temel Kanunu tasarısı ve bağlı düzenlemelerle kamu yönetiminde yeniden yapılanma süreci başlatılmış durumdadır. Bu sürecin başlangıcını Ak Parti hükümetine bağlayan yorumların pek doğru olmadığını, 2000 tarihli Sekizinci 5 Yıllık Kalkınma Planındaki Açılımlar, Dünya Bankası ve OECD raporları ortaya koymaktadır[1].

Türkiye’de 3 Ağustos 2002 tarihinde[2] hız kazanan hukuk düzleminde demokratikleşme sürecinin ve bu bağlamda kamu yönetiminin yeniden yapılandırılmasının küresel bir projenin parçası olduğu giderek daha belirgin hale gelmektedir. Bu projenin önemli bir boyutunu da Avrupa Birliği örgütlenmesi oluşturmaktadır. Türkiye’nin hem AB’ye üyelik perspektifi, hem de önüne geçilemeyeceği açık olan tekleşme eğilimine sahip dünya ekonomik piyasalarıyla bütünleşme yönelimi, devleti ve toplumu yeniden yapılandırma ihtiyacını çok yakıcı bir düzeyde ortaya çıkarmıştır.

Bu ihtiyaca yanıt verilme sürecinde toplum yeni bir nitelik kazanacaktır. Eskimiş iktidar - toplum ilişkileri çözülürken, yeni ilişki biçimleri devreye girecektir. Başka bir anlatımla Türkiye, batı toplumlarının 20nci yüzyılda büyük ölçüde tamamladığı disiplin toplumundan kontrol toplumuna geçiş sürecini[3] yaşamaya başlamıştır.

“Disiplinci iktidar aslında düşünce ve pratik sınırlarını ve parametrelerini belirleyerek, normal ve/veya sapkın davranışları tarif edip yaptırıma tabi kılarak yönetir.  ... kontrol toplumu dediğimizde komuta mekanizmalarının giderek daha fazla “demokratik”, giderek daha fazla toplumsal alana içkin hale geldiği, yurttaşların beyinleri ve bedenleri üzerinden dağıtıldığı bir toplum anlaşılır. Yönetim için uygun toplumsal bütünleşme ve dışlama davranışları böylelikle giderek daha fazla öznelerde içselleşmiştir. ... Kontrol toplumu, demek ki, ortak ve gündelik pratiklerimizi içsel olarak canlandıran normalleştirici disiplin aygıtlarının güçlendirilmesi ve genelleştirilmesi olarak tanımlanabilir; ama disiplinin aksine bu kontrol mekanizması esnek ve değişken ağlar yoluyla toplumsal kurumların yapılaşmış alanı dışına da pekâlâ uzanabilir.”[4]   “Hayat artık ... iktidarın bir nesnesi haline gelmiştir.”[5] “Bu iktidarın en önemli işlevi hayatı bütün yönleriyle kuşatmaktır ve asli görevi de hayatı yönetmektir.”

[6]

“...disiplin toplumu bireylerin bilinçleri ve bedenlerine tamamen nüfuz etme noktasına, bireyleri eylemlerinin bütünlüğü içinde ele alma ve örgütlenme noktasına, erişememişti. Disiplin toplumunda, demek ki, bireyle iktidar arasındaki ilişki statikti: İktidarın disiplinci yayılması bireyin direnişi ile karşılaşıyordu.”

[7]

Kontrol toplumunda ise bireyle iktidar arasındaki ilişkinin bir dinamizme sahip olması, bireyde iktidarı etkileme duygusu yaratır. Başka bir anlatımla “bu ilişki açık, nitel ve duygulanımsaldır”[8].

“... hukuk yönetimi bu çağdaş geçiş döneminde merkezi bir rol oynamayı sürdürür. Hak kavramı etkisini kaybetmez ve (...) genel uygulama haline gelir. Bu iktidarla öznellikler arasındaki dolayımsız ilişkiyi ortaya çıkaran radikal bir dönüşümdür...”[9].

Bu süreçte “katılım” kavramı geçişin anahtar işlemcilerinden biridir. Sivil toplum örgütleri “katılımın” en önemli araçlarındandır. Merkezi ve yerel yönetimlerin işleyişinde topluma ve bireye yakınlık, onları iş ve işlem sürecinin içine katmak önemlidir. Buna uygun yapıları ve işlevleri örgütlemek gereklidir.

İşte böyle bir geçiş sürecinde “katılım” düzeylerinin hangi oranda etkin olacağı kontrol toplumunun demokrasisinin içeriğini belirleyecektir. Katılımın “bilgi edinme[10]”, “danışma ve danışılma[11]”, “karara katılma” ve “ortak karar alma” düzeyleri kontrol toplumu modelinde çeşitli ağırlıklarda devreye sokulabilmektedir. Ancak kontrol toplumunun emperyal yönetiminin yönlendiriciliğinden kurtulabilmesi için katılımın “ortak karar alma” düzeyinin egemen hale gelmesi gerekmektedir. Bu da yetmez bu aşamadan,  yöntemi işbirliği ile ortak çözümler aramak ve ulaşılan sonuçlarla idari gücü yönlendirmek olan müzakereci demokrasi aşamasına geçmek gerekir.

Türkiye kamu yönetiminde yeniden yapılandırma sürecinin bu bakış açısıyla yapılabilecek bir analizinin ilgi çekici sonuçlar doğurabileceğini ön görebiliriz.

[1] Anılan belgelere ilişkin bilgiler dergimizin bu sayısında yer almaktadır. Bkz. s. .....

[2] AB’ye yönelik ilk uyum yasalarının kabul edildiği tarih.

[3] Konuya ilişkin batı toplumları ve dünya ölçeğindeki analizler için bkz. Hardt, M.; A.Negri, İmparatorluk, İstanbul: Ayrıtı Yayınları, Birinci Basım, 2001, s. 47 ve dev.

[4] Hardt-Negri, s.47-48.

[5] Foucault, aktaran Hardt-Negri, s.48, dn.,3.

[6] Hardt-Negri, s.48.

[7] Aynı yer.

[8] Aynı yer, s. 49.

[9] Aynı yer, s.51.

[10] Konuyla ilgili Bilgi Edinme Kanunu yürürlüğe girmiştir. RG.........

[11] Konuyla ilgili “Başbakanlık İnsan Hakları Koordinasyon Kurulu” ve “Ekonomik ve Sosyal Konsey” uygulamalarına dikkat çekmek gerekir. RG.......