Önceki yazıma Almanya'dan bir değerli hukukçu olan Prof. Dr. Christian Rumpf'dan aşağıdaki yorum geldi. İzni çerçevesinde paylaşıyorum.

"Mehmet bey,

Kanunla Tuzak Kurmak makalenizi okudum.

Alman HMK'da, md. 139'a göre, hakim tarafları uyarıda bulunmakla yükümlüdür. Bu, adil yargılamanın gereği olarak kabul edilir. Örneğin, dilekçelerde açık bir eksiklik gördüğünde, bu konuda ilgili tarafı uyaracak. Örneğin: 'talebinizin hangi dayanağı olduğu konusunda eksiklik var, gidermeniz gerekir' deyip, ıslaha davet eder.

Ya da, ilk duruşmada, dilekçelerin okunmasından çıkan ilk sonucu açıklar. Mesela: "Sayın avukat, talebinizi haksız fiile dayandırıyorsunuz, ama kusurun unsurları ile ilgili bir şey yok dilekçenizde. Bu şekilde davanın reddedilmesi gerekecek." der. Bunun üzerine, davacı süre ister ve islah eder, davalı da ona göre cevap verebilir. Normal olan budur. Islah edilecek bir şey olmadığı anlaşılırsa, hakim davanın reddedilmesinin muhtemel olacağını söyler ve davacıyı masrafların çoğalmaması bakımından davadan feragat etmeye davet eder (not: Almanya'da, davadan feragat, dava hakkının düşmesine neden olmaz, yani aynı konuda yine dava açabilirsiniz).

Bu yöntem, anayasal savuma hakkı ile ilgilidir. Doğru terim "savunma hakkı" değil, 'hukuki dinlenilme hakkı'dır. Yani, yargıcın tarafları titizlikle dinlemesi gerekir. Yargıç burada hata yaparsa (örneğin, madde 139 göre uyarıda bulunmazsa), istinaf koşulu gerçekleşir; istinaf aşamasında bu durum olursa, temyiz koşulu oluşur. Temyiz mahkemesi de bu kurala riayet etmezse Anayasa Mahkemesine gidilebilir.

Belirsiz tazminat davaları çok hassas bir konudur..

Her ne kadar 'iudex non calculat' ilkesi mevcut ise de, hakimden, liseyi ve üstelik üniversiteyi bitirmiş olduğunu bekleyebileceğimize göre, zararı hesaplamasını da bekleyebiliriz. Bunun için çoğu zaman, bilirkişi gerekmez. Ya da elindeki üç tane rapor birbiri ile çelişkili ise o zaman Alman hakim, taraflara kendisinin eğilimini bildirip (!) (md 139), taraflardan yorum ister. O zaman, top taraflara atılmış olur ve hakimin verdiği ipucuna dayanarak tercihini yapabilir. Tabii ki, hakim dikkatli davranmalıdır. Ama 'reyimi vermiş olurum' zihniyetiyle, hareket eder ve bildirmezse bir davanın adil ve etkili bitirmesi sorumluluğundan kaçınmış olur.

Büyük bir tahkim davasında, tahkim heyeti olarak rapor veren iki bilirkişiyi birlikte duruşmaya çağırdık. Duruşmada da anlaşamayınca, her iki bilirkişiye raporlarını islah imkanı tanıyarak aralarında bir şekilde müşterek bir sonuca varmaya davet ettik. Bu çok başarılı oldu, sonunda müşterek bir rapor ortaya çıktı. Bence, devlet mahkemeleri önünde bunun yapılmasına yasal bir engel yoktur.

İşin özü: Hakim, sadece kanunu uygulamakla değil, tarafların hukuki sorunlarını adil ve etkili bir şekilde çözmekle de mükelleftir. Bu bir zihniyet meselesidir.

Ben de şimdi Yargıtay'ın ne diyeceğini merak ediyorum …

Eklemek istiyorum:

Alman avukatları da şaşırtan ve bu yüzden de içtihat konusu olan bir husus var: bazı mahkemelerin - özellikle istinaf derecesi durumunda olan Yüksek Eyalet Mahkemelerinin - duruşmaya hazır bir 'karar taslağı' ile girmeleri. Yani, başkan duruşmayı taslağın özetini anlatarak açar. Bu konuda Federal Yüksek Vergi Mahkemesi bu yöntemin, usule uygun olduğuna, çünkü hakimin önyargısını değil, duruşmaya çok iyi hazırlanmış vaziyette girdiğinin göstergesi olduğunu, duruşmanın gidişatına göre bu taslağın değişmesinin mümkün olduğuna karar vermiştir.

Mit freundlichen Grüßen/Best regards/Saygılarımla

Prof. Dr. Christian Rumpf
Rechtsanwalt"

"Yazarın izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."