T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO : 2013/4-1706
KARAR NO : 2015/1205
KARAR TARİHİ.15.04.2015


>17 AĞUSTOS 1999 YILI DEPREMİ İLE İLGİLİ RÜCUEN TAZMİNAT

Taraflar arasındaki “rucuen tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Sakarya 2. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.12.2010 gün ve 2009/111 E.-2010/497 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 19.06.2012 gün ve 2011/4609 E - 2012/10759 K. sayılı ilamıyla;

(... Dava, davalıların sorumluluğunda yapılmış olan lojman binasının depremde yıkılması sonucu hayatını kaybedenlere ödenen tazminatın rücuan tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Davacı vekili, mülkiyeti kurumlarına ait bulunan ve memur lojmanı olarak tahsis edilmiş olan binanın depremde yıkıldığını, idare mahkemesi tarafından lojman binasında yakınları vefat eden kurum memurlarının lehlerine maddi ve manevi tazminat ödenmesine hükmedildiğini, Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/1 esas sayılı dosyasında yıkılan lojman binasının gerekli teknik şartları taşımadığına dair hesaplamalar içeren bilirkişi raporları dikkate alınarak E.T. dışında kalan tüm davalıların mahkumiyetine karar verildiğini belirtilerek 160.250,00 TL nin davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalılar, binanın yıkılmasında bir sorumluluklarının bulunmadığını davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.

Mahkemece, depremde kaçınılmazlık ilkesinin dikkate alınması gerektiği, binaların yıkılmasında depremin şiddeti, zemin sıvılaşması gibi bir takım faktörlerin de büyük rol oynadığı, binanın kamu binası olması sebebiyle birtakım değişikliklerin yapılıp yapılmadığının belirlenemeyeceği ve İl Özel İdaresi tarafından yaptırılarak davacıya satıldığı her aşamasında İl Özel İdaresi tarafından kontrollerin yapıldığı, standartlara uygun yapılmamış olsaydı ilgili idarenin bunu teslim almayacağı gibi hususlar dikkate alınarak ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.

Dosya içeriğindeki belgelerden; Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi Kararına dayanak olan bilirkişi raporunda, proje müellifi ve teknik uygulama sorumlusu N.T.'ın 2/8 oranında, binanın yapımından ve malzeme temininden sorumlu müteahhit E.T.'nun 2/8 oranında, şantiye şefi ve müteahhit M.N.P.'in 2/8 oranında, Bayındırlık İl Müdürlüğü adına kontrolör inşaat mühendisi M.B.'un 1/8 oranında, inşaat mühendisi M.G.'in ise 1/8 oranında kusurlu olduğu bildirilmiştir.

Davaya konu binanın 17 Ağustos 1999 yılı depremi sonucu yıkıldığı, ölen 5 kişinin mirasçılarına davacı kurum tarafından ödeme yapıldığı, konu ile ilgili ceza mahkemesinde yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporunda, davalıların kusurlu olduklarının tespit edildiği anlaşılmasına rağmen, davanın tümden reddi doğru olmamıştır. Rücuya konu olan zarar tutarının ne kadarlık kısmından davalıların sorumlu olacağı tam olarak tespit edilememesi halinde Borçlar Kanunu 43. maddesi gereğince hakimin adalete uygun karar vermesi gerekir. Bu durumda Borçlar Kanunu 43. maddesi de göz önünde bulundurularak uygun bir tazminattan davalıların sorumluluğuna karar verilmelidir.

Anılan yön gözetilmeden eksik inceleme ile verilen karar doğru görülmemiş kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir...)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, rucuen tazminat istemine ilişkindir.

Davacı vekili, 1999 depreminde lojmanların yıkıldığını idare mahkemesi kararına istinaden lojmanda oturan kişilere ödeme yapıldığını, ödenen tazminatın inşaatın yapımı aşamasında kusurları bulunan davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalılar binanın yıkılmasında bir sorumluluklarının bulunmadığını belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuşlardır.

Mahkemece, dava reddedilmiş, temyiz istemi üzerine Özel Dairece yukarıda açıklanan nedenlerle karar bozulmuştur. Mahkeme önceki kararında direnmiş, direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Uyuşmazlık; 1999 depreminde yıkılan binanın yapım aşamasında görev alan davalıların kusurlarının bulunup bulunmadığı, sonucuna göre mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 43. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağı noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle, konuya ilişkin kavramlar ve ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar bulunmaktadır.
Maddi tazminat; maddi zararın, yani bir kimsenin mamelekinde iradesi dışında meydana gelen eksilmenin giderilmesi için, sorumlu olan şahıs veya şahıslar tarafından yerine getirilmesi gereken edadır. Diğer bir tanımla da tazminat, borçlu tarafından yapılan ve alacaklı mamelekindeki eksilmeyi telafi eden bir edadır.

Kaynağına, sebebine, zarar veren ile zarar gören arasındaki hukuki ilişkiye ve her somut olayda farklı şekillerde gündeme gelebilecek benzeri ölçütlere göre, zararın niteliği, kapsamı ve miktarı, her olayın kendine özgü yapısı içerisinde, değişen bir özellik gösterecektir. (HGK, 08.12.2010 gün ve 2010/7-530 E, 2010/636 K.,).

Açıktır ki, hükmedilecek tazminat, hiçbir şekilde zarar miktarından fazla olamaz. Zarar miktarı tazminatın azami sınırını teşkil eder (Turgut Uyar, Açıklamalı-İçtihatlı Borçlar Kanunu Genel Hükümler, Birinci Cilt, 1990 bası, s.549).

Tazminat hukukunun bir ilkesi olarak, sorumluluk şartları gerçekleştiği takdirde, zarar veren, zarar görenin malvarlığında oluşan eksilmeyi gidermek durumundadır. Ne var ki, zararın tamamen giderilmesini amaçlayan “tam tazmin” ilkesinin katı uygulaması, haksız ve adil olmayan sonuçlara yol açabilmektedir. Bu nedenledir ki, bazı hallerde somut olayda gerçekleşen özel sebepler nedeniyle tazminatta bazı indirimlerin yapılmasının hakkaniyete daha uygun düşeceği kabul edilmektedir.

Bu düşünceden hareketle, 818 sayılı Borçlar Kanununda zararın kapsamının belirlenmesinde etkili iki hüküm mevcuttur. Bunlar, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 43 ve 44. maddelerinde yer alan hükümlerdir ki olayımızla ilgili olması nedeni ile sadece mülga 818 sayılı BK 43. maddesi üzerinde durulacaktır.

Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 44. maddesi ile 43. maddesi birbirini tamamlamaktadır. Zira, Borçlar Kanunu'nun 43. maddesi hakimin tazminatın miktarını hal ve duruma ve kusurun ağırlığına göre belirlenmesini emretmişken; 44. maddesi tazminattan indirim yapılmasını gerektiren hal ve durumlara işaret etmiştir. Her iki madde hakime, tazminatın şeklini ve kapsamını tayin etme yetkisi verdiği gibi bazı olguların varlığı halinde, tazminattan indirim yapma veya gerektiğinde tamamen kaldırma yetkisi de tanımıştır.

Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun, “Tazminat Miktarının Tayîni” üst başlıklı 43. maddesinin 1. fıkrası ile; hâkimin, hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şumulünün derecesini tayin edeceği hükme bağlanmıştır.

Hal ve mevkiin icabından amaç, somut olayın niteliğidir. Bunun başında “haksız fiilin işleniş biçimi”, yani fiilin ağırlığı; ardından ise kusurun ağırlığı gelmektedir. Kanun bunu “hatanın ağırlığı” şeklinde ifade etmiştir. Kanun kusurun ağırlığını tazminat miktarının belirlenmesinde ölçü olarak aldığına göre, zararın hesabından sonra, sorumlu kişinin kusuru ağır ise, tazminat zarar miktarına eşit olabilir. Sorumlu kişinin kusuru hafif ise, hükmedilecek tazminat miktarı, zarara denk olmayabilir.

Burada sözü geçen, “olayın özellikleri, durumun gereği (hal ve mevkiin icabı)”, tarafların sıfatı, konumu, sosyal ve ekonomik durumları içinde değerlendirilebilecek geniş yoruma açık kavramlardır. Hakim bu yorumu denetime açık bir şekilde yapmalıdır. Nitekim bu ilkeler HGK’nun 17.03.2010 gün ve 2010/4-130 ve 2010/161 sayılı kararında da kabul edilmiştir.

Somut olaya gelince; dava konusu zarar 17.08.1999 depreminde meydan gelmiştir. Deprem nedeni ile yapım aşamasında davalıların görev aldığı bina çökmüş ve davacı idare bu nedenle lojmanda ikamet eden ve zarar gören personeline idare mahkemesi kararına istinaden tazminat ödemiştir.

Resmi raporlara göre, 285.211 ev, 42.902 iş yerinin, resmi olmayan bilgilere göre ise yaklaşık 133.683 çöken bina ile yaklaşık 16 milyon insan, depremden değişik düzeylerde etkilenmiştir. Bu nedenle Türkiye'nin yakın tarihini derinden etkileyen en önemli olaylardan biri olan 1999 depremi gerek büyüklük, gerek etkilediği alanın genişliği, gerekse sebep olduğu maddi kayıplar açısından son yüzyılın en büyük depremlerinden biridir. Bu nedenle rücuya konu olan zarar tutarının ne kadarlık kısmından davalıların sorumlu olacağının tam olarak tespit edilememesi halinde mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu 43. maddesi gereğince depremin yukarıda belirtilen niteliği ve olumsuz etkisi de dikkate alınarak adalete uygun karar verilmesi gereklidir.

Hukuk Genel Kurulu’nca da yukarıdaki ilave gerekçelerle benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda açıklanan ilave gerekçe ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, 15.04.2015 gününde yapılan görüşmede oybirliği ile karar verildi.


karamercanhukuk.com