Kulu Sulh Ceza Mahkemesi, baktığı bir davada, 1632 sayılı Askeri Ceza Kanunu'nun 2862 sayılı Kanun'un 4. maddesiyle değiştirilen 49. maddesinin (A) fıkrasının ''... fiilleri hakkında dava müruru zamanı, bütün askeri mükellefiyetlerin ... bitmesinden itibaren işlemeye başlar'' bölümünün, Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına vararak, Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.

Yerel Mahkeme başvuru kararında, ''yasa koyucunun benzeri cezalar içeren suçlar bakımından dava zamanaşımı süresi ve başlangıcı için genel hükümler koymuşken, bakaya suçu için farklı bir düzenleme öngördüğü, bunun hukuk devleti ile aynı hukuki durumda bulunan kişiler arasında farklı uygulama ve işlem yapılmasını yasaklayan eşitlik ilkesi ile bağdaşmadığını'' ileri sürmüştü.

Davayı esastan sonuçlandıran Anayasa Mahkemesi, ''bakaya suçunda zamanaşımı süresinin, failin bütün askeri mükellefiyetlerinin bitmesinden itibaren başlatılması''na ilişkin düzenlemeyi oy birliğiyle iptal etti.

Yüksek Mahkemenin gerekçeli kararında, Askeri Ceza Kanunu'nun 49. maddesinin (A) fıkrasında ''Yoklama kaçağı, bakaya, saklı ve firar fiilleri hakkında dava müruru zamanı, bütün askeri mükellefiyetlerin veya bizzat girmiş oldukları taahhüdün bitmesinden itibaren işlemeğe başlar'' denildiği, bu kuralla bakaya suçu dışında yoklama kaçağı, saklı ve firar suçlarının da düzenlendiği, bu suçlarda zamanaşımı süresinin başlangıcının ise bütün askeri mükellefiyetlerin veya ilgililerin bizzat girmiş oldukları taahhüdün bitmesinden itibaren işlemeye başlayacağının belirtildiği kaydedildi.

İtiraz yoluna başvuran Mahkeme'de, sanığın bakaya suçunu işlediği iddiası ile kamu davası açıldığı anımsatılan kararda, kuralda yer alan yoklama kaçağı, saklı ve firar suçlarından açılmış bir kamu davası bulunmaması nedeniyle Kanunun iptali istenen hükmünün esas incelemesinin ''bakaya suçu yönünden'' yapılmasına karar verildiği bildirildi.

''SANIK 23 YIL CEZA DAVASI TEHDİDİ ALTINDA''

Kararda, yasa koyucunun, suç ve cezaların belirlenmesinde takdir yetkisi olmakla birlikte bu yetkisini kullanırken suç ile ceza arasındaki adil dengeyi sağlaması ve öngörülen cezanın cezalandırmada güdülen amacı gerçekleştirmede elverişli olması gibi esasları dikkate almasının zorunlu olduğuna işaret
edildi.

Bakaya suçunun, ''kesintisiz bir suç niteliğinde olduğu ve ilgilinin özrünün sona ermesini müteakip suçun işlenme sürecinin başlayacağı, katılma veya yakalanma ile de sona ereceği'' ifade edilen kararda, ''Yakalanması ve dehaletinin ardından fail, kıtasına katılacağı ve askeri disiplin ve hiyerarşi altına gireceğinden bundan sonraki aşamada askerlik hizmet ve yükümlülüklerine aykırı faaliyetleri firar gibi farklı suçları oluşturabilir. Bakaya suçu, henüz askeri disiplin ve hiyerarşi altında bulunmayan sivil kişiler tarafından işlenebilen bir suçtur'' denildi.
Kararda, itiraza konu olan 1632 sayılı Kanun'un 49. maddesinin (A) fıkrasında, bakaya suçunda dava zamanaşımı süresinin askerlik hizmetinin özellikleri nedeniyle bütün askeri mükellefiyetlerin bitmesinden itibaren işlemeye başlayacağı hükmünün getirildiği anımsatıldı.

Bütün askeri mükellefiyetlerin ne zaman biteceğinin ise 1111 sayılı Askerlik Kanununun 2. maddesinin ilk fıkrasında ''Askerlik çağı her erkeğin esas nüfus kütüğünde yazılı olan yaşına göredir ve yirmi yaşına girdiği sene Ocak ayının birinci gününden başlayarak 41 yaşına girdiği sene Ocak ayının birinci gününde bitmek üzere en çok yirmi bir sene sürer'' şeklinde belirtildiği kaydedilen kararda, ''Dolayısıyla, bakaya suçunda dava zamanaşımı süresi, ilgilinin 41 yaşına girdiği Ocak ayının birinci gününden itibaren işlemeye başlayacaktır. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme önündeki kamu davasının 1991 yılında açıldığı dikkate alındığında 23 yıl boyunca sanığın hakkındaki isnatlar için ceza davası tehdidi altında kaldığı görülmektedir'' tespiti yapıldı.

Yasa koyucunun, zamanaşımı kurumunu düzenlerken, hukuk devleti ilkesinin bir gereği ve ceza hukukunun temel prensiplerinden olan ölçülülük ilkesiyle bağlı olduğu vurgulanan kararda, bu ilkenin ise ''elverişlilik'', ''gereklilik'' ve ''orantılılık'' olmak üzere üç alt ilkeden oluştuğu belirtildi.

Ölçülülük ilkesiyle devletin, cezalandırmanın sağladığı kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir dengeyi sağlamakla yükümlü olduğuna işaret edilen kararda, şöyle denildi:

''Askeri disiplinin tesisinde zafiyeti önlemek amacıyla getirilen kural, bakaya suçunun failinin asker kişi olmaması nedeniyle belirtilen amaca ulaşmada elverişli değildir. Ayrıca kesintisiz bir suç olan bakaya suçunda zamanaşımı süresinin, failin askeri hiyerarşi ve disiplin altına girdiği yakalanması veya dehaletinden değil de onun bütün askeri mükellefiyetlerinin bitmesinden itibaren başlatılması askeri disiplinin sağlanması açısından gerekli bir tedbir olarak değerlendirilemez. Aynı zamanda failin lehine olan 765 sayılı TCK'da en ağır cezayı gerektiren suçlarda bile zamanaşımı süresinin 20 yıl olması karşısında itiraz konusu kuralın orantılı olmadığını kabul etmek gerekir. İtiraz konusu kural, kişileri işledikleri suçla orantısız ve makul olmayan bir süre içinde davalarının ne şekilde sonuçlanacağı endişesiyle de yaşamak durumunda bırakmaktadır.

İtiraz konusu kural suçun ağırlığını, ona verilen cezanın süresini, cezadan beklenen sosyal faydanın zaman içinde azalacağını dikkate almaması ve failin sivil kişi olmasına ve askeri disiplini bozma durumunda olmamasına rağmen böyle bir gerekçeye dayanması sebepleriyle kamu yararı ile bireyin hak ve özgürlükleri arasında adil bir denge oluşturamadığından ölçülülük ilkesine aykırılık içermektedir. Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.''



Sabah