C.E, sahibi olduğu radyonun 1995'de RTÜK'ten izin alarak yayına başladığını ancak RTÜK'ün 27 Ekim 2008'de aldığı karar ile yayınlarına ara verdiğini belirtti. Bu ara verme nedeniyle yayın izninin hükümsüz kaldığı gerekçesiyle yayınlarının durdurulmasına karar verildiğini ileri sürdü. Yayınlara ara verdiğine ilişkin dilekçenin temsil yetkisi olmayan bir kişi tarafından verildiğini savunan C.E, radyo yayınına müdahale edilmesi ile ifade özgürlüğünün ihlal edildiğini belirterek AYM'ye bireysel başvuruda bulundu.

Radyo ve televizyon gibi işitsel ve görsel kitle araçlarının haber ve fikirlerin iletilmesinde basılıp çoğaltılan araçlara göre daha önemli bir role sahip olduğuna vurgu yapan AYM, bu tür medya organlarının basılı eserlerden çok daha hızlı ve güçlü etkiye sahip olduğunu ifade etti.

"BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ YAŞAMSAL ÖNEMDE"

Çoğunluğa muhalif olsa bile düşüncenin her türlü araçlarla açıklanmasının demokratik düzenin gereklerinden olduğuna işaret eden AYM, düşünceyi yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğünün demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemde olduğunu kaydetti.

"DEVLETİN EYLEMLERİ BASININ DENETİMİ ALTINDA BULUNMASI GEREKİR"

Demokratik bir sitemde devletin eylem ve işlemlerinin adli ve idari yetkililerin olduğu kadar basının ve aynı zamanda kamuoyunun da denetimi altında bulunması gerektiğinin altını çizen AYM, basın özgürlüğünün herkes için geçerli ve yaşamsal bir özgürlük olduğunu belirtti.

Başvurucunun ifade özgürlüğünün ihlal edildiği yönündeki iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar veren AYM, başvurucunun anayasanın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi. (CİHAN)

İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNE İLİŞKİN RADYO V.Y. A.Ş. KARARI BASIN DUYURUSU

(Karara ulaşmak için tıklayınız)

Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü 14/10/2015 tarihinde Radyo V.Y. A.Ş. başvurusunda (B. No: 2013/1429), ifade özgürlüğü kapsamında Anayasa’nın 26. maddesinin ihlal edildiğine karar vermiştir.


Olaylar


1995 yılında RTÜK’e yaptığı başvuru ile ulusal karasal yayın lisansı (R1) talebi kaydedilen ve aynı tarihte yayına başlayan başvurucu, 2000-2002 yılları arasında yayına ara verdiğini RTÜK’e bildirmiştir. RTÜK’ün 27/10/2008 tarihinde “yayınlarına ara verdiği hâlde bir üst kurul kararı olmadan izinsiz yayına geçen kuruluşların, yargı kararları saklı kalmak kaydıyla yayınlarının durdurulması hususunda uyarılması ve yayına devam edenler hakkında ise yasal işlem başlatılması” yönünde aldığı karara istinaden, 11/11/2008 tarihli işlem ile başvurucunun yayınları durdurulmuştur.


Başvurucunun RTÜK işleminin iptali talebiyle açtığı dava, İdare Mahkemesince reddedilmiş; temyiz ve karar düzeltme aşamaları sonrasında anılan ret kararı kesinleşmiştir.


İddialar


Başvurucu, yayınlara ara verildiğine ilişkin dilekçenin temsil yetkisi olmayan bir kişi tarafından RTÜK’e verildiğini, ülkedeki bütün radyoların 1995 yılında yapılan başvuruya dayanarak yayın yaptıklarını, geçen süreçte hiçbir kuruluşa karasal ortamdaki radyo yayınları için lisans veya yayın izni verilmediğini, aynı şartlarda olan diğer bir radyo hakkında aynı mahkemece olumlu karar verildiğini, bu şekilde çelişkili kararlar verilmesinin hukuki güvenlik ilkesini zedelediğini; RTÜK’ün, yayınlarına ara veren radyoların tekrar yayına başlayamayacaklarına ilişkin kararının kanuni dayanağının bulunmadığını, şirket sahibinin farklı dinî inançtan olması nedeniyle ayrımcı bir muameleye tabi tutulduğunu belirterek ifade özgürlüğü ile adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.


Mahkemenin Değerlendirmesi


Anayasa Mahkemesine göre ifade özgürlüğü, yalnızca düşünce ve kanaatlerin içeriğini değil; iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır. Bu bağlamda basılıp çoğaltılabilen kitle iletişim araçlarından farklı ve daha etkin bir konumda bulunan radyo ve televizyon yayınlarının, ifade özgürlüğünün ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda hiçbir şüphe bulunmamaktadır. İfade özgürlüğü, temel hak ve özgürlüklerin sınırlama rejimi kapsamında sınırlanabilen bir hak olmakla birlikte “radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanması” ifade özgürlüğüne mahsus bir düzenleyici sınırlama biçimi olarak ortaya çıkmaktadır. Fakat bu sınırlamanın da “yayımını engellememek kaydıyla” yapılabileceği Anayasa’da açıkça vurgulanmış bulunmaktadır.


Somut olayda başvurucunun, 1994 yılında yürürlüğe giren 3984 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak ulusal karasal lisans almak için başvurusunun bulunduğu, 1995 yılında yayına başladığı ve 2000-2002 yılları arasında yayınına ara verdiği, geçen süreçte idare tarafından frekans tahsisine ilişkin ihalelerin yapılamaması nedeniyle fiilî durumun bu şekilde devam ettiği anlaşılmaktadır. Mevcut hâliyle başvurucunun “izin almadan yayın yapan” değil, “yayınlarına ara veren” statüsünde bulunduğu, benzer durumda olan başka yayın organları hakkında Danıştayın farklı kararlarının bulunmasının yanı sıra yukarıda belirtilen statülere göre farklı kararlar verildiği de görülmektedir.


Başvurucunun “yayınlarına ara veren” radyo yayıncısı statüsü dikkate alındığında düzenleyici ve denetleyici merci olan RTÜK ile Derece Mahkemelerinin kararlarında belirtilen gerekçelerin “ilgili ve yeterli” olmadığı ve bu nedenle başvuruya konu müdahalenin öngörülen kamusal amacı gerçekleştirmeye uygun olmadığı değerlendirilmiştir.


Sonuç olarak başvuruya konu müdahalenin demokratik bir toplumda gerekli olmadığı kanaatine varılarak başvurucunun, Anayasa’nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verilmiştir.