Resmi Gazete'de yayımlanan Anayasa Mahkemesi kararına göre, İzmir'deki "gizli bilgi ve belge bulundurma" davasında yargılanan bazı sanıklar, tutukluluğun makul süreyi aştığı, dava dosyasına erişimin kısıtlandığı iddialarıyla bireysel başvuruda bulundu.

Kararda, başvuruculara yöneltilen suçlamalara dayanak gösterilen delillerin, üçüncü kişilerden ele geçirildiğine işaret edildi.

Anayasa Mahkemesi'nin kararında başvurucuların tutuklu bulundukları sürede bu delilleri incelemelerine ve teknik inceleme yaptırmalarına izin verilmediği anlatıldı. Bu durumun etkili itirazda bulunulmasını engellediği, "silahların eşitliği" ilkesini ihlal ettiği belirtildi.

Kararda ayrıca, Anayasa'nın 38. maddesindeki "masumiyet karinesi"nin "hürriyetin esas, tutukluluğun istisna" olmasını gerektirdiği anlatıldı.

Tutuklama tedbirine, suça ilişkin kuvvetli belirtinin yanı sıra kaçmayı, delillerin yok edilmesini veya değiştirilmesini önlemek amacıyla başvurulabileceği vurgulanan kararda, bu nedenlerin belli bir süreye kadar yeterli görülebileceği, tutukluluğun uzatılmasının ilgili ve yeterli gerekçelere dayandırılması gerektiği kaydedildi.

Tutukluluk süresinin makul olup olmadığının her davanın kendi özelliklerine göre değerlendirilmesi gerektiği belirtilen kararda, şöyle denildi:

"Başvurucuların, üçüncü kişilerden ele geçirilmiş ve suçlamanın temelini teşkil eden esaslı delillere ulaşamadıkları, dolayısıyla etkili şekilde serbest bırakılma taleplerini iletemedikleri bir ortamda, yaklaşık 1 yıl 2 aydan 1 yıl 9 aya kadar tutuklu olmaları makul bir süre olarak kabul edilemez. Tutuklamanın devamı ve itiraz üzerine verilen kararlarda belirtilen gerekçeler, somut olayın niteliği dikkate alındığında, anılan sürelerde tutmayı haklı kılacak derecede ilgili ve yeterli değildir."

Yüksek Mahkeme, başvuruculara 5'er bin lira manevi tazminat ödenmesine hükmetti.

Tutuklu sanığın bulunmadığı dava devam ediyor.

>>KARARIN TAM METNİ İÇİN TIKAYINIZ