Olaylar

Elektrik Üretim A.Ş. (EÜAŞ) bünyesinde bir termik santralde çalışmakta olan başvurucu, hizmet kolunda faaliyette bulunan bir sendikaya üye olmuş ancak EÜAŞ, başvurucunun kendi personeli olmadığını belirterek üyelik başvuru belgelerini iade etmiştir.

Aralarında başvurucunun da bulunduğu aynı işyerinde ve benzer koşullarda çalışan çok sayıda işçi tarafından şirket ile imzalanan ve hâlen yürürlükte bulunan toplu iş sözleşmesine dayanarak ayrı ayrı alacak davası açılmıştır.

İş mahkemesi,  Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşen çok sayıda dosyayı emsal göstererek başvurucunun ve diğer işçilerin hizmet alım ihalesini alan alt işverenlerin değişmesine rağmen çalışmaya devam ettikleri, hizmet alımına konu işin asıl iş niteliğinde olduğu ve bu itibarla asıl işveren ile alt işveren arasındaki hizmet alımının muvazaalı olduğu gerekçesiyle davaların kabulüne karar vermiştir. Bu kararlar temyiz edilmiştir.

Temyiz incelemesini yapan ilgili Yargıtay dairesi ilk defa daha önceki içtihatlardan ayrılarak, ilgili kanun hükmü uyarınca davalıya karşı muvazaa iddiası ileri sürülemeyeceği gerekçesiyle bozma kararı vermiştir. Bunun üzerine davalar iki ayrı iş mahkemesine tevzi edilmiştir. Daha önce davaları kabul eden iş mahkemesi, Yargıtay ilgili dairesinin bozma kararıyla benimsemiş olduğu yaklaşımın önceki içtihatlara aykırı olduğu gerekçesiyle direnme kararı vermiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (HGK) direnme kararını yerinde görmüş ve davalar, davacı işçilerin lehine sonuçlanmıştır.

 Diğer iş mahkemesi ise bozma kararına uyarak aralarında başvurucunun da bulunduğu çok sayıda dosyanın reddine karar vermiştir. Temyiz üzerine ilgili Yargıtay dairesi, ilk derece mahkemesince bozmaya uyulması nedeniyle HGK'nın önüne çıkmayan somut olayda davalı lehine usuli müktesep hak oluştuğundan hükmü onamıştır.

İddialar

Başvurucu, işçilik alacağı nedeniyle açtığı davanın aynı maddi olaya dayanılarak açılan diğer davalardan farklı olarak sonuçlandırılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, uyuşmazlıkların çözümlenmesinde hukuk devleti ilkesinin gözetilmesini gerektirmektedir. Zira Anayasa'nın 2. maddesinde Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk devleti, Anayasa'nın tüm maddelerinin yorumlanması ve uygulanmasında gözönünde bulundurulması zorunlu olan bir ilkedir.

Hukuk kurallarının ne şekilde yorumlanacağı veya birden fazla yorumunun mümkün olduğu durumlarda bu yorumlardan hangisinin benimseneceği derece mahkemelerinin yetkisinde olan bir husustur. Bununla birlikte aynı somut olay ve hukuksal durumdaki farklı kişilerce açılan davalarda birbiriyle çelişen sonuçlara ulaşılması hukuk devleti ilkesinin unsurlarından olan hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşebilir. Yargı mercilerinin, anılan ilkelerin bir sonucu olarak kamuoyu nezdinde yargıya olan güveni muhafaza etme bakımından kararlarında belli bir istikrar sağlaması beklenir.

Somut olayda ilgili Yargıtay dairesi, benzer uyuşmazlıkların çözümünde kullanılan yöntemden ayrılarak yeni bir yaklaşım benimsemiştir. Yargıtay dairesinin içtihat değişikliğine gitmiş olması tek başına adil yargılanma hakkının ihlali olarak kabul edilemez ise de anılan değişikliğin aynı uyuşmazlıkları çözüme bağlayan diğer daire ve HGK tarafından benimsenmediği, Yargıtayın kendi içinde tutarlı ve yeknesak bir uygulamanın bulunmadığı saptanmıştır.

Yargıtay içinde gelişen ve davaların içeriğinden kaynaklanmayan farklı uygulama nedeniyle benzer durumda bulunan kişilerin bir kısmı, talepleri doğrultusunda karar elde etmişken bir kısmının talebi ise aksi yönde sonuçlanmıştır. Söz konusu durum hukuki belirsizliğe yol açmıştır. Başvurucu için öngörülemez nitelikte olan bu uygulama nedeniyle yargılamanın hakkaniyetinin zedelendiği sonucuna ulaşılmıştır.

Açıklanan gerekçelerle Anayasa Mahkemesi, Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.

>> AYM KARARI İÇİN TIKLAYINIZ