Yaşadıkları maddi sıkıntı nedeniyle babalarından yetim maaşını alabilmek için kocalarından boşanan ancak eşleriyle aynı evde yaşamaya devam eden kadınlar yargının gündemini meşgul etmeye devam ediyor.

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), bu durumdaki kadınların boşandığı eşiyle aynı evde yaşadığını tespit ederek, boşandığı için yeniden hak sahibi olan kadına bağlanan yetim aylığını kesiyor ve bağladığı aydan itibaren faiziyle geri istiyor. SGK, 1 Ekim 2008 tarihinde yürürlüğe giren, "eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar geri alınır" hükmünü içeren Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 56. maddesi gereğince işlem yapıyor.

Eşinden ayrılan ancak aynı evde yaşadıkları tespit edilen kadınlar hakkında bir de "dolandırıcılık" suçlamasıyla dava açılıyor.

Dolandırıcılık suçundan açılan davalarda ve kadınların maaşlarının yeniden bağlanması istemiyle açtıkları davalarda Yargıtay son noktayı koydu.

Bu yola başvuran kadınların eyleminin "dolandırıcılık" olmadığına hükmeden Yargıtay, kadınlar hakkında dolandırıcılık suçundan verilen hapis cezalarıyla ilgili yerel mahkemelerden gelen kararları bozuyor. Böylece kadınların ceza alması önleniyor.

Sosyal Güvenlik Kurumu, maddenin yürürlük tarihi 2008 yılından bu yana yaklaşık 14 bin kadının maaşını kesti. Kadınların maaşlarının kesilmesiyle ilgili davalarda da Yargıtay 21. Hukuk Dairesi yeni bir karar verdi.

Maaşı kesilen kadınlardan biri, kesilen yetim aylığının tekrar bağlanması istemiyle dava açtı. Erzincan 1. Asliye Hukuk Mahkemesi de istemi kabul etti.

Kararın SGK tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya Yargıtay 21. Hukuk Dairesine geldi. Daire, yerel mahkemenin kararını oy birliğiyle bozdu. Daire, bu durumdaki kadınların maaşının kesilebilmesi için kadınların boşandıkları kocalarıyla eylemli birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ortaya konulması gerektiğine işaret ederek, birlikte yaşamanın tespiti için gerekli kriterleri belirledi.

Gerekçeden

Dairenin gerekçesinde, davanın yasal dayanağı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 56. Maddesinin 1 Ekim 2008'de yürürlüğe girdiği, bu maddenin Anayasa'ya aykırı olduğu gerekçesiyle iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine yapılan başvurunun 2011'de reddedildiği hatırlatıldı.

Kanunun 56. maddesinin ikinci fıkrasında, daha önceki sosyal güvenlik kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen (eylemli olarak) birlikte yaşama olgusunun, gelir/aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği, eylemli birlikte yaşamanın, aynı zamanda aylık bağlama engeli olarak da benimsendiği vurgulandı. Burada, eylemli birlikte yaşama olgusunun, durumunun tanımlanması, hukuki sınır ve çerçevesinin çizilip ortaya konulmasının önem arz ettiğine işaret edildi.

Gerekçede, birlikte yaşama tespiti yapılırken, kesinleşmiş yargı kararına bağlı gerçekleşmiş boşanmanın olası sonuçlarını ortadan kaldırıcı, giderici nitelikteki birlikteliklerin madde kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtildi.  Boşanma sonrası ortak çocuk yönünden, boşanma kararına bağlanan veya bağlanmayan kişisel ilişkilerin yürütülmesini sağlamak için eşlerin belirli aralıklarda ve günlerce zorunlu şekilde bir araya gelmelerinin aylık kesilmesi nedeni olarak öngörülmediğinin kabul edilmesi istendi. Gerekçede, boşanılan eşle kurulan/yürütülen ilişkinin, eylemli birlikte yaşama kavramı kapsamında yer alıp almadığının dikkatlice irdelenerek saptama yapılması gerektiğine işaret edildi.

"Metin sade kaleme alınmış"

Söz konusu 56. Maddede, oldukça yalın olarak "eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen" ibarelerinin yer aldığı belirtilen gerekçede, kanun koyucu tarafından "sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak amacıyla eşinden boşanan", "hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme amacıyla eşinden boşanan", "gerçek boşanma iradesi söz konusu olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan" veya bunlara benzer ifadelere yer verilmediği, sade olarak kaleme alınan metinle uyulama alanının genişletildiği kaydedildi.

Gerekçede, şu tespitler yapıldı:

 "Maddede boşanma amacına yönelik herhangi bir düzenlemeye yer verilmediğinden, gerek kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken, eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin, samimiliğinin araştırılıp ortaya konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin herhangi bir araştırma ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalıdır. Özellikle, kesinleşmiş yargı organının verdiği karara dayanan boşanma hukuki durum ve sonucunun eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, Türk Medeni Kanununda "anlaşmalı boşanma" adı altında hukuki bir düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır.

 Boşanma tarihi itibarıyla gerçek boşanma iradelerine sahip olan veya olmayan tüm eşlerin, maddenin yürürlük tarihi olan 1 Ekim 2008 tarihinden itibaren her ne sebeple olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır."

"1 Ekim 2008'den önce ödenen maaşlar alınmayacak"

 Aylığın kesilme tarihi ile kurumun geri alım hakkının kapsamına ilişkin de değerlendirme yapılan gerekçede, "Eylemli birlikte yaşama olgusunun gerçekleşme tarihi esas alınarak bu tarih itibarıyla aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye, anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun kabul edilmeli, ancak söz konusu madde 1 Ekim 2008 günü yürürlüğe girdiğinden, eylemli birliktelik daha önce başlamış olsa dahi maddenin yürürlük günü öncesine gidilmemeli" denildi. Gerekçede, 1 Ekim 2008 tarihi öncesine ilişkin borç tahakkukunun söz konusu olmaması, yersiz ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunun ilgili maddesine göre uygulama yapılması gerektiğine işaret edildi.

Eylemli birlikte yaşamayı tespit edecek kriterler

 5510 sayılı Kanunun 56. maddesine dayalı açılan bu tür davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve özellikle taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulmasının önemli olduğu vurgulanan gerekçede, şunlar kaydedildi:

 "Anayasanın özel hayatın gizliliğini düzenleyen 20. Maddesi, 5510 sayılı Kanun, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu, 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun, 4857 sayılı İş Kanunu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davacı ile boşandığı eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin, muhtarlıktan ikametgah senetleri elde edilmeli, ilgili nüfus müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili nüfus müdürlüğünden adres hareketleri tarihleriyle birlikte istenilmeli, ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kim adına tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirilmeli, varsa çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer alan adresler dikkate alınmalı, boşanan eşler 4857 sayılı Kanun hükümleri kapsamında yer almakta iseler adlarına ödeme yapılabilecek özel olarak açılan banka hesabı bulunup bulunmadığı belirlenmeli, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları bölge/bölgeler yönünden kapsamlı emniyet müdürlüğü/jandarma komutanlığı araştırması yapılmalı, anılan mahalle veya köyde muhtar ve azalarının tanıklık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, böylelikle 'boşanılan eşle eylemli olarak birlikte yaşama' olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde edilecek sonuca göre karar verilmelidir."




AA