Bir memur, 2007 yılından eşinden boşanmıştır. Boşanma davasında 2007 yılı itibariyle asgari ücretle çalışmakta olan anneye 100 lira yoksulluk ve 4 çocuğun her biri için 100'er lira iştirak nafakası kararı verilmiştir.

Anne, 2011 yılında nafaka artırım davası açmış ve mahkeme 2012 yılının Mart ayında, anne için verilen yoksulluk nafakasını 200 liraya, çocuklar için verilen iştirak nafakasını ise 175 liraya çıkarmıştır.

Memur baba, maaşının 2 bin lira olduğunu, birikmiş nafaka borcu bulunduğunu, toplamda 725 liraya çıkan nafaka miktarının yüksek olduğunu belirterek 2012 yılının Temmuz ayında nafaka indirim davası açmış ve mahkeme babayı haklı bularak anne için nafakayı 100 liraya, çocuklar için nafakayı ise 175 liraya düşürmüştür. Anne kararı temyiz etmiştir. Yargıtay 3. Hukuk Dairesi, 2012 yılının Mart ayı ile Temmuz ayı arasında tarafların ekonomik durumlarında bir değişiklik olmadığını belirterek, nafaka miktarını 100-175 liraya indiren mahkeme kararını bozmuştur.

İŞTE MAHKEME KARARI

YARGITAY 3. HUKUK DAİRESİ

ESAS: 2014/820

KARAR: 2014/8178

Özet: En son nafaka artırımın yapıldığı tarihle, eldeki nafakanın indirilmesi davasının açıldığı tarih arasında nafaka yükümlüsü olan davacının ekonomik ve sosyal durumunda yoksulluk ve iştirak nafakası miktarlarında indirim yapılmasını haklı kılacak bir değişikliğin olmadığı göz önünde bulundurularak, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

Taraflar arasında görülen nafaka davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:

Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların boşandıklarını, 28.07.2011 tarihli nafaka artırım kararıyla yoksulluk nafakasının aylık 200,00 TL'ye; iştirak nafakalarının müşterek 4 çocuk için ayrı ayrı 175,00 er TL'ye çıkarıldığını, davalının hem artan nafaka hem de birikmiş nafaka nedeniyle müvekkili aleyhine icra takibi başlattığını, devlet memuru olan müvekkilinin maaşından aylık 725,00 TL gibi çok yüksek bir kesinti yapılmaya başlandığını, müvekkilinin maddi olarak sıkıntıya düştüğünü belirterek; yoksulluk nafakasının kaldırılmasını, her bir çocuk için ödenen iştirak nafakasının aylık 100,00 TL'ye indirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı cevap dilekçesinde; 4 çocuğuyla ile birlikte yaşadığını, asgari ücretle çalıştığını, kızları E...'nin liseye, E...'in üniversite hazırlık kursuna, G... ve G...'in ilköğretim 2. sınıfa gittiğini, kirada oturduğunu, mevcut ekonomik koşullara göre davacının ödediği yoksulluk ve iştirak nafaka miktarlarının cüzi olduğunu belirterek; davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece; tarafların müşterek çocukları 01.04.1993 doğumlu E... ve 25.04.1994 doğumlu E...'nin 18 yaşını doldurmaları nedeniyle davalı anne aleyhine açılmış davanın husumet yokluğundan reddine, 200,00 TL olarak ödenen yoksulluk nafakasının dava tarihinden geçerli olmak üzere aylık 100,00 TL'ye indirilmesine, müşterek çocuklar G... ve G... için ayrı ayrı 175,00 TL olarak ödenen iştirak nafakasının dava tarihinden geçerli olmak üzere ayrı ayrı 150,00 TL'ye indirilmesine karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.

Dava; yoksulluk nafakasının kaldırılması ve iştirak nafakasının indirilmesi istemine ilişkindir.

Türk Medeni Kanunu'nun 176/4. maddesine göre; tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde nafakanın arttırılması veya azaltılmasına karar verilebilir. Bu bağlamda; nafakanın arttırılması veya azaltılması için ya tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu zorunlu kılması gerekmektedir.

TMK'nın 176/3.maddesinde de; irat biçiminde ödenmesine karar verilen nafakanın, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkacağı, alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılacağı hükme bağlanmıştır.

Anılan maddede yoksulluğun hukuksal kavramı tanımlanmamıştır ancak Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarih ve 2-656-688 sayılı kararında; yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların yoksul kabul edileceği belirtilmiştir.

Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların ekonomik ve sosyal durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek tespit edilir.

Somut olayda; tarafların 2007 yılında boşandıkları, davalı eş lehine 100,00 TL yoksulluk nafakasına, müşterek 4 çocuk lehine ayrı ayrı 100,00 er TL iştirak nafakasına hükmedildiği, 2011 yılında davalının açtığı nafaka artırım davasıyla yoksulluk nafakasının 200,00 TL'ye; iştirak nafakalarının 175,00 TL'ye çıkarıldığı; davacının birikmiş nafaka borcuyla birlikte artan nafaka miktarını ödemekte zorlandığı ve maaşınından aylık 725,00 TL kesinti yapıldığı gerekçesiyle 03.07.2012 günü eldeki davayı açtığı, davacının öğretmen olduğu, 2.000,00 TL civarında aylık gelirinin bulunduğu anlaşılmıştır.

Dosya kapsamından; nafaka artırım kararının kesinleştiği 12.03.2012 tarihiyle eldeki nafakanın indirilmesi davasının açıldığı 03.07.2012 tarihi arasında nafaka yükümlüsünün ekonomik ve sosyal durumunda her hangi bir değişiklik olmadığı, nafaka alacaklısı kadının ekonomik ve sosyal durumunda da yoksulluk nafakasının indirilmesini gerektirecek bir değişikliğin bulunmadığı, buna karşın geçen zaman içinde çocukların yaşlarının büyüdüğü, bunun doğal sonucu olarak da ihtiyaçlarının artığı anlaşılmaktadır.

Her ne kadar davacı, birikmiş nafaka alacağı nedeniyle maaşından yüksek oranda kesinti yapıldığını, kesintilerden sonra kalan bakiye maaşın geçimi için yeterli olmadığını gerekçe göstererek eldeki davayı açmış ve mahkemece de talebi yerinde görülerek yoksulluk ve iştirak nafaka miktarlarında indirim yapılmış ise de; nafaka borcunu zamanında ödemeyerek borcun birikmesine neden olan davacının, borcunun artmasına kendisi neden olduğundan, hiç kimsenin kendi kusurundan hak elde edemeyeceği ilkesi göz ardı edilerek yazılı gerekçelerle nafakaların indirilmesi yoluna gidilmesi doğru görülmemiştir.

Hal böyle olunca mahkemece; en son nafaka artırımın yapıldığı tarihle, eldeki nafakanın indirilmesi davasının açıldığı tarih arasında nafaka yükümlüsü olan davacının ekonomik ve sosyal durumunda yoksulluk ve iştirak nafakası miktarlarında indirim yapılmasını haklı kılacak bir değişikliğin olmadığı göz önünde bulundurularak, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.

Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 26.05.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Memurlar.Net - Özel