T.C.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No:2013/498
Karar No:2014/205 

Hukuk Genel Kurulu         2013/498 E.  ,  2014/205 K.

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ    : İstanbul 19.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ    : 20/12/2012
NUMARASI    : 2012/723 E-2012/457 K.

Taraflar arasındaki “tapu iptali ve tescil” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 19.Asliye Hukuk Mahkemesi’nce davanın kabulüne dair verilen 08.12.2011 gün ve 2009/196 E.- 2011/403 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 14.Hukuk Dairesi’nin 31.05.2012 gün ve 2012/6623 E.-2012/7776 K. sayılı ilamı ile; 
(...Dava satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir. 
Davalı davayı kabul etmiştir.
Mahkemece, dava kabul edilmiş, yargılama giderlerinin davacıdan tahsiline karar verilmiş, kendisini vekille temsil ettiren davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmemiştir.
Hükmü davacı vekili yargılama giderleri yönünden temyiz etmiştir.
Hukuk Muhakemeleri Kanununun 323. maddesinde sayılan yargılama giderlerinden yine aynı Kanunun 326. maddesi uyarınca yargılamada haksız çıkan taraf sorumludur.
Yargılama giderleri arasında sayılan harç ve vekalet ücretinin de bu kapsamda yargılamada haksız çıkan taraftan tahsili gerekir.
Vekalet ücretinin hangi esaslara göre belirleneceği, 4667 sayılı Avukatlık Kanununda değişiklik yapılmasına dair Kanunun 8 l/son maddesi, Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 7.maddesi ve 21.06.1966 tarih 1966/9-9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı'nda gösterilmiştir. 
Anlaşmazlık, davanın konusuz kalması, feragat, kabul ve sulh nedenleriyle; delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden önce giderilirse, Tarife hükümleriyle belirlenen ücretlerin yarısına, karar gereğinin yerine getirilmesinden sonra giderilirse tamamına hükmolunur (Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi m.6).
Somut olayda; mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş olmasına rağmen yargılama giderlerinin davacıdan tahsiline, davacı yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına şeklinde hüküm kurulmuştur. Davalı davanın açılmasına sebebiyet vermiş ve delillerin toplanmasına ilişkin ara kararı gereğinin yerine getirilmesinden sonra davayı kabul etmiştir. Davanın kabulüne karar verilmiş olması nedeniyle davada kendisini vekil ile temsil ettirdiği anlaşılan davacı taraf yararına hüküm verildiği tarihte yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre tarife hükümleriyle belirlenen ücretin tamamına, yine 492 sayılı Harçlar Kanununun 22.maddesi uyarınca karar ve ilam harcının 2/3'ünün davalıdan tahsil edilmesine hükmedilmesi gerekirken yargılama giderlerinin davacıdan tahsiline karar verilmesi ve davacı vekili yararına vekalet ücretine hükmedilmemiş olması doğru görülmemiştir...) 
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. 

Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: 
Dava, satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptali tescil istemine ilişkindir. 
Mahkemece, davalının kabulü gözetilerek “davanın kabulü ile yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, peşin harcın mahsubu ile bakiye ilam harcının davacıdan tahsiline, davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına” dair verilen karar, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan nedenle yargılama gideri noktasından bozulmuştur. 
Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü davacı vekili temyiz etmiştir. 
Uyuşmazlık: davalının (7.) duruşmada davayı kabul ettiği ve yargılama sonunda davanın kabulüne karar verildiği eldeki davada, yargılama harç ve giderlerinin davacı üzerinde bırakılması ve davacı yararına vekalet ücreti takdir edilmemesinin usul ve yasaya uygun olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Kabul beyanının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu(HUMK)’nun 92.maddesinde kabul; 
“İki taraftan birinin diğerinin neticei talebine muvafakat etmesidir.” 
şeklinde tanımlanmıştır. 
Aynı Kanunun 93.maddesinde ise feragat ve kabul beyanının dilekçe ile veya yargılama sırasında sözlü olarak yapılacağı düzenlenmiştir. 
Kabul davalının mahkemeye hitaben yaptığı tek taraflı bir irade beyanı ile olur ve tamamlanır. Bu nedenle, kabul beyanının mahkemeye ulaşması yeterlidir. 
Kabul halinde yargılama giderinin kime yükleneceği konusu ise aynı Kanun’un (HUMK’nun) 94.maddesinde düzenlenmiş; maddenin 1.fıkrasında, “kural olarak davayı kabul eden tarafın mahkum olmuş gibi yargılama giderini ödemeye mecbur olduğu” kabul edilmiştir. 
Kural bu olmakla birlikte maddenin 2.fıkrasında da, “davayı kabul eden tarafın yargılama gideri ile sorumlu tutulmayacağı haller” sıralanmıştır. 
1086 sayılı HMUK’nun 94/2.fıkrasında yer alan: 
“Şu kadar ki müddeaaleyh hal ve vaziyeti ile aleyhine dava ikamesine sebebiyet vermemiş ve ilk muhakeme celsesinde de müddeinin iddiasını kabul etmiş ise masarifi muhakeme ile ilzam olunamaz.” 
Hükmü dikkate alındığında, davalının yargılama giderinden sorumlu tutulmaması için iki şartın bulunması ve bu şartların, anılan hükümde “ve” bağlacı ile birleştirildiğine göre, birlikte gerçekleşmiş olması gereklidir. 
Yargılama giderinden sorumlu olmak istemeyen, kabul eden tarafın böyle bir neticeden istifade edebilmesi için bu iki şartın da hadisede tahakkuk etmesi lazımdır. (Postacıoğlu E. İlhan, Medeni Usul Hukuku Dersleri, 1975, Altıncı Bası, İstanbul, s. 481). 
Şartların bir tanesinin gerçekleşmemesi halinde davalının yargılama giderinden sorumlu tutulması gerekir. Örneğin, hal ve tutumuyla ve mahkeme dışında muhatap olduğu taleplere menfi cevap vermek suretiyle alacaklının hakkını vermeye yanaşmamış olan borçlu dava ile karşılaştığı vakit ilk celsede davacının davasını kabul etse dahi masrafı muhakemeden kurtulamaz (Postacıoğlu,a.g.e, s. 481). 
Şu hale göre, davalının hal ve vaziyeti ile aleyhine dava açılmasına sebebiyet vermemiş olması ilk koşul olup; bununla birlikte gerçekleşmesi gereken ikinci koşul ise, davalının, ilk muhakeme celsesinde davacının iddiasını kabul etmesidir. 
1086 sayılı Kanunun 94.maddesinin 2.fıkrasındaki ikinci şart olan “ilk muhakeme celsesinde de” ibaresinden ne anlaşılması gerektiğine gelince: 
Kanun “ilk celse” dediğine göre tensip zabtı ile belirlenen duruşmanın icra olunacağı ilk günün ilk celse olarak kabul edilmesi gereklidir. Bu celsede davalının bizzat veya dilekçe ile davayı kabul etmesi şarttır. Şu kadar ki davalı mazeret bildirse ve bu mazereti kabul edilse dahi bu koşul geçerlidir ve davalının ilk celse mazeret dilekçesi ile birlikte kabul beyanını içerir dilekçeyi de ibraz etmesi gerekir. Aksi halde “ilk celse de kabul” şartının gerçekleşmediğinin kabulü gerekir (HGK’nun 30.03.2012 gün ve 2012/14-70 E., 2012/272 K. sayılı ilamı). 
Somut olaya gelince: 
Davacı vekili, davalının.... Noterliği’nin 26.12.2001 tarihli düzenleme şeklinde satış vaadi senedi ile 461 ada 2 parsel sayılı taşınmazdaki ikinci kat 6 numaralı dairesi ile bu daireye isabet eden arsa payını müvekkiline satmaya vaad ve taahhüt ettiğini, satış bedelinin peşin ödendiğini, sözleşme ile taşınmazın tapusunun 01.02.2002 tarihine kadar devredileceğinin kararlaştırılmasına rağmen taşınmazın tapusunun devredilmediğini belirterek, taşınmazın tapu kaydının iptali ile müvekkiline ait bağımsız bölüm ile buna düşen arsa payının müvekkili adına tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Dava dilekçesi, davalıya 26.04.2006 tarihinde tebliğ edilmiş, davalı 01.06.2006, 13.07.2006, 05.10.2006, 09.11.2006, 12.12.2006 tarihli duruşmalara girmemiş ve mazeret veya cevap vermemiştir. 
Mahkemece delillerin topanmasına ilişkin ara kararlar yerine getirildikten sonra, 06.03.2007 tarihli duruşmaya giren davalı vekili, dava dilekçesini inceleyerek beyanda bulunmak için mahkemeden süre verilmesini istemiştir.
Davalı vekili 12.04.2007 tarihli duruşmada ise; “Dava konusu taşınmaz müvekkilim tarafından 40.000.00 YTL bedel ile davacıya satılmış ve zilyetliği de kendisine devredilmiştir. Tapu sicil müdürlüğünde devrin yapılmasına yasal olarak engel bulunduğundan ferağ verilememiştir. Bu nedenle müvekkilim davanın açılmasına sebebiyet vermemiştir. Davacıya dava konusu yeri sattığımızdan zilyetliğini de devrettiğimizden davayı yargılama gideri hariç davayı kabul ediyoruz davaya bir diyeceğimiz yoktur,” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Görülmektedir ki, davalının kabul beyanı yedinci duruşmada ve delillerin toplanmasına ilişkin ara kararların gereğinin yerine getirilmesinden sonra gerçekleşmiştir. Öte yandan, davalı 26.12.2001 tarihli satış vaadi sözleşmesi ile 01.02.2002 tarihine kadar taşınmazı devredileceğini vaad etmesine rağmen taşınmazı devretmeyerek, davanın açılmasına da sebebiyet vermiş bulunmaktadır.
Hal böyle olunca, davalının yargılama giderleri, harç ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmaması için gerekli olan şartlar somut olay yönüyle gerçekleşmemiştir. Artık davalının yargılama giderleri, harç ve vekalet ücretinden sorumlu tutulması gerekmektedir. 
O halde, mahkemece davalının yargılama giderleri, harç ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmamasına ilişkin direnme kararı yerinde değildir. 

Hal böyle olunca, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı bu nedenle bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı Kanun'un 440.maddesi uyarınca 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 05.03.2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.




www.hukukmedeniyeti.org