YARGITAY 23. Hukuk Dairesi
ESAS: 2014/7976 
KARAR: 2015/4126

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü. 

- K A R A R -

Davacı vekili, davalı acentanın çeşitli tarihlerde müşterilerini müvekkili şirkete ait otelde konaklattığını, verilen bu hizmet karşılığında hasılat faturaları tanzim ettiklerini, konaklama bedeli ve vade farkından oluşan bu fatura tutarlarının tamamının ödenmediğini, bunun üzerine alacağın tahsili için davalı hakkında icra takibi başlatıldığını, davalının itirazı üzerine takibin durdurulduğunu, davalının itirazının haksız ve kötüniyetli olduğunu ileri sürerek, itirazın iptali ile %40 icra inkâr tazminatının tahsilini talep ve dava etmiştir. 

Davalı vekili, taraflar arasında 13.02.2008 tarihinde yapılan grup satış sözleşmesine göre ticari münasebet başladığını, davacı şirketten konaklama ve diğer hizmetlerin alındığını, alınan hizmetler nedeniyle fatura karşılığı ödemeler yapıldığını, taraflar arasındaki sorunun kur farkından kaynaklandığını, sözleşmenin 5. maddesinin 2. bendi esas alınarak fiyat belirlenmesi gerektiği halde sözleşmenin 10. maddesi içeriği esas alınarak fatura tanzim edildiğini, oysa grupların otelden ayrıldığı tarih esas alınarak o günkü Merkez Bankası döviz kurlarına göre TL üzerinden hesaplamalar yapılması gerektiğini, kur farkına ilişkin faturayı kabul etmediklerini, borcun 1.833,00 TL'lik kısmını kabul ettiklerini savunarak, kabul edilen miktardan fazlası için açılan davanın reddini ve %40 kötüniyet tazminatının tahsilini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacı ve davalı cari hesap ekstresi arasında 2.867,76 TL fark bulunduğu, taraflar arasındaki borç-alacak tutarındaki farklılığın 909,74 TL'lik kısmının davacı tarafından tanzim edilen ancak davalının defter kayıtlarında bulunmayan 21.11.2008 tarih ve 877224 nolu vade farkı faturasından kaynaklandığı, geriye kalan 1.048,28 TL tutarın ise, davacı tarafından uygulanan ancak davalının kayıtlarında hiç gözükmeyen ve aylık olarak mutat uygulanmış olan kur değerleme bedellerinden oluştuğu, kur farkının davacı tarafından tek taraflı olarak uygulandığı, davalı tarafın kayıtlarında böyle bir kaydın bulunmadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin 5. maddesinin 2. bendine göre fiyat belirlenmesi ve grupların otelden ayrıldığı tarih esas alınarak o günkü Merkez Bankası döviz kurlarına göre TL üzerinden hesaplama yapılması gerektiği, takibe konu bedelin davacı tarafından sözleşmeye aykırı olarak hesaplanan kur farkından kaynaklandığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2-Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi uyarınca düzenlenen ve faturaya dayalı alacağın tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

Dosya kapsamından, davacı tarafça 21.09.2008 tarih 875579 nolu 3.791,68 TL bedelli, 27.07.2008 tarih 873173 nolu 1.980,00 TL bedelli ve 21.11.2008 tarih 877224 nolu 909,74 TL bedelli üç adet faturaya dayalı olarak toplam 4.701,42 TL'nin tahsili için icra takibine başlandığı, aynı miktar üzerinden itirazın iptali için dava açıldığı, davalı tarafça cevap dilekçesinde 873173 nolu fatura karşılığının ödendiği, 877224 nolu faturanın kabul edilmediği ve 875579 nolu faturanın bir kısmının ödendiği, ödenmeyen bakiye 1.833,00 TL borçlu bulundukları savunularak bu miktar yönünden davanın kabul edildiği, davacı tarafça takip talepnamesinde belirtilmesine rağmen 27.07.2008 tarihli 1.980,00 TL bedelli ve davalı tarafça ödendiği belirtilen faturanın takip miktarı içerisinde yer almadığı anlaşılmış ve bu faturanın takip ve dava konusu edilmediği kabul edilmiştir.

Dava, 14.07.2009 tarihinde açılmış olup, davada HMK'nın "ticari defterlerin ibrazı ve delil olması" başlıklı 222. maddesinin uygulanması gerekmektedir. Zira, 6103 sayılı Kanun'un 13. maddesi, 6335 sayılı Kanun'un 47. maddesi ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6102 sayılı TTK'nın 4/2. maddesinde, ticari davalarda da deliller ile bunların sunulmasının 1086 sayılı HUMK hükümlerine tabi alacağına ilişkin hükümde yer alan atıf, HMK'nın 447/2. maddesi uyarınca HMK'na yapılmış sayılır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 28.03.2012 tarih ve 2011/11-862 Esas, 2012/51 Karar sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 6100 sayılı HMK'nın 219. (1086 sayılı HUMK’nın 326.) maddesine göre her iki taraf kendi ellerindeki vesikaları (belgeleri) mahkemeye ibraz etmek zorundadır. Bir davada ispat yükü kendisine ait olan tarafın, başka delillerle birlikte karşı tarafın ticari defterlerine de dayandığı, diğer anlatımla, delillerini karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği, dolayısıyla da, uyuşmazlığa 6100 sayılı HMK'nın 222/5. (6762 sayılı TTK’nın 83/2.) maddesindeki özel hükmün uygulanamayacağı durumlarda; karşı tarafın kendi defterlerini mahkemeye ibraz etmesi ya da bundan kaçınmasına bağlanması gereken hukuksal sonuçlar, HMK'nın m. 220 (HUMK'nın 330.) maddesindeki genel düzenlemelere tabidir. HMK'nın 220. (HUMK'nın 332.) maddesi, bir tarafın, mahkemece kendisine verilen süre içerisinde ilgili belgeyi ibraz etmemesi halinde, mahkemenin, o tarafın maksadını gözeterek, diğer tarafın o belgeye ilişkin açıklamasını kabul edebileceğini öngörmektedir. Önemle vurgulanmalıdır ki; HMK'nın 220. (HUMK'nın 332.) maddesindeki bu hüküm, taraflardan birinin delillerini salt karşı tarafın ticari defterlerine hasretmediği hallerde, ticari defterlerin mahkemeye sunulması bakımından da uygulanır. Diğer anlatımla, belirtilen bu durumda ticari defterler de, HMK m. 220. madde (HUMK'nın 330 ve sonraki maddeleri) anlamında “vesika” niteliğindedir. Öte yandan, ticari defterlerin ispat kuvvetini düzenleyen HMK'nın 222. (6762 sayılı TTK'nın 82.) maddesindeki hüküm, “I Kati delil” şeklindeki kenar başlığı ile birlikte değerlendirildiğinde ve aynı Kanun’un 1474. maddesi uyarınca kenar başlıklarının metne dahil bulunduğu da gözetildiğinde; ticari işlerden dolayı tacirler arasında çıkan uyuşmazlıklarda ticari defterlerin (maddede gösterilen koşulların mevcut olması kaydıyla), kesin delil niteliğinde bulunduğunu öngörmektedir. 6102 sayılı TTK'nın 64. (6762 sayılı TTK'nın 69. vd.) maddeleri uyarınca da defterlerini yöntemince Tasdik ettirmeyen tacirin bu gibi defterleri lehine delil olamaz. Ancak kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır. (HMK. m. 222/4, 6762 sayılı TTK'nın 84,85)

Öte yandan, YİBBGK'nın 27.06.2003 tarih ve 2001/1 E., 2003/1 K. sayılı ilamında açıklandığı üzere; Bir faturayı alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde faturanın içerdiği bilgilere itiraz etme hakkına sahiptir. Aksi taktirde faturanın içeriğini kabul etmiş sayılır. (Dava tarihinde yürürlükte olan 6762 sayılı TTK md. 23/2). Bu hüküm, fatura içeriğinden kabul edilen hususlara ilişkin olarak, faturayı düzenleyenin lehine; adına fatura düzenlenenin aleyhine bir karine getirmektedir. Bu karine, faturanın ispat gücüne yönelik bir düzenlemeyi ortaya koymaktadır. Diğer anlatımla, fatura, düzenleyen aleyhine delil olduğu gibi, kendisi faturayı düzenlemediği halde tebliğinden itibaren sekiz gün içinde itiraz etmeyen aleyhine de delil olabilecektir. Faturanın adına tanzim edilen aleyhine ispat vasıtası olması, yani, faturayı alan kişinin fatura kendinden sadır olmamakla birlikte aleyhine delil teşkil etmesi TTK'nın 23. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen ve yukarıda ayrıntısı açıklanan bu karineden kaynaklanmaktadır. Buna göre; fatura düzenleyen tacirin anılan karineden yararlanabilmesi için fatura tanzim edenle, adına fatura tanzim edilen arasında akdi ilişki bulunması, faturanın akdin ifasıyla ilgili olarak düzenlenmesi gerekir. Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. TTK'nın 23. maddesinin 2 ve 3. fıkrasındaki karine aksi ispat edilebilen adi bir karinedir. İkinci fıkra gereği sekiz gün içinde faturaya itiraz edilmesi durumunda fatura münderecatının doğru olduğunu faturayı düzenleyen tacirin ispat etmesi gerekir. Taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa, düzenlenen belge fatura değildir. Bu belge, belki icap olarak kabul edilebilir ki, buna itiraz edilmemesi, anılan 23/2. madde hükmü anlamında sonuç doğurmaz. Öte yandan, sadece faturanın tebliğ edilmiş olması akdi ilişkinin varlığını ispatlamaz. Karşı tarafın akdi ilişkiyi inkâr etmesi halinde tacir, öncelikle akdi ilişkiyi başkaca delillerle ispatlamalıdır. Akdi ilişkinin ispatlanamaması halinde faturanın anılan fonksiyonundan yararlanma imkanı yoktur. Faturanın ispat aracı olması, ancak niteliği gereği faturaya geçirilmesi gereken bilgiler (olağan içerik) hakkında geçerlidir. Sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak düzenlenen faturanın şekli ve kapsamının ne olması gerektiği konusunda, Türk Ticaret Kanunu'nda özel bir hüküm bulunmamakta, anılan yasanın 23. maddesinde neyi ifade ettiği açıklanmaksızın faturanın münderecatından söz edilmektedir. Faturanın zorunlu içeriği ve şekil şartlarına ilişkin ayrıntılı düzenleme Vergi Usul Kanunu'nda yer almaktadır. Faturanın olağan içeriği, akdin ifası ile ilgili hususlarla sınırlıdır (VUK.m.230). Dolayısıyla, faturanın içeriği, faturanın bu temel niteliğine uygun olmadığı taktirde, sekiz günlük itiraz süresinin geçirilmesi bu hususları yazılı delil haline getirmez. Faturaya itiraz, faturanın teslim alındığı tarihten itibaren sekiz gün içinde yapılmalıdır. İtirazın sekiz gün içinde karşı tarafa varması şart değildir. Sekiz günlük süre, hak düşürücü süre veya zamanaşımı süresi değildir. Sadece ispat yükünün yer değiştirmesi açısından önem taşır. Sekiz günlük süre içinde itiraz edildiği taktirde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olduğunu ispat külfeti faturayı veren tarafa ait iken, sekiz günlük sürenin geçmesinden sonra itiraz edilmesi halinde, fatura içeriğinin sözleşmeye uygun olmadığını ispat külfeti faturayı alan tarafa ait olur. Faturayı alan her türlü delille bu külfeti yerine getirebilir. (Geniş bilgi için Bkz: Prof. Dr. Sami Karahan, Ticari İşletme Hukuku, 23. Baskı, Eylül 2012, Konya; Sh 111 vd.) Faturanın karşı tarafa usulüne uygun tebliğ edildiğini kanıtlama yükümlülüğü faturayı gönderen tarafta olup, faturayı gönderenin bu hususu kanıtlaması halinde, bu kez, TTK'nın 23/2. maddesinde yazılı 8 günlük yasal süre içerisinde faturaya itiraz ve iade ettiğini kanıtlama yükümlülüğü ise, karşı tarafa aittir. TTK'nın 23/2. maddesi uyarınca tebliğe rağmen faturayı süresinde itiraz ve iade etmeyerek, ticari defterlerine borç kaydeden tacir, fatura münderecatını aynen kabul etmiş ve faturayı gönderen taraf, faturaya dayalı bu alacağının varlığını HMK'nın 222. maddesi (TTK'nın 84. ve 85. maddeleri) uyarınca ispatlamış olur.

Öte yandan, aynı İBK kararında açıklandığı üzere; taraflar arasındaki yazılı sözleşmede vade farkı ödeneceği hususu kararlaştırılmış ise, bu kayıt sözleşmenin bir unsuru olarak kabul edildiğinden gönderilen vade farkı faturası sadece ihbar görevi ifa eder. Vade farkı alacağının doğumu yönünden faturaya itiraz edilmemesi hukuksal bir sonuç doğurmaz ve vade farkı istenebilir. Taraflar arasındaki yazılı sözleşme de vade farkının ödeneceği konusunda bir kayıt olmamasına rağmen gönderilen vade farkı faturasına itiraz edilmemesi, yazılı sözleşmenin asli unsurlarından olan semenin tek taraflı irade beyanı ile değiştirilmesi anlamına geldiğinden, bu durumun benimsenmesi söz konusu değildir. Dolayısıyla da vade farkı istenmez. Taraflar arasındaki yazılı sözleşmede vade farkının ödeneceği konusunda bir kayıt olmamasına rağmen vade farkına ödeneceğine ilişkin ticari teamülün ( uygulamanın) olması halinde, vade farkı isteğine ilişkin faturanın karşı tarafa tebliğine rağmen bu faturaya itiraz edilmemiş olması halinde vade farkı istenebilir. Taraflar arasında sadece geçerli bir sözlü sözleşme ilişkisi varken, faturalara vade farkı ödeneceğine ilişkin hüküm konulması ve karşı tarafın anılan 23/2. maddesindeki 8 gün içerisinde itiraz etmemesi halinde, bu durum sadece zorunlu/olağan fatura içeriğinin kesinleşmesi sonucunu doğurur. Bu içeriğe dahil olmayan vade farkının kabul edildiği ve istenebilecği anlamına gelmez. Dolayısıyla bu durumda anılan 23/2. madde hükmündeki karine uygulama alanı bulmaz. (A.g.e. sh.114)

Somut olayda, mahkemece, bilirkişilerden taraf defterleri ile ilgili ayrı ayrı raporlar alınmış olup, bilirkişilerce takip dayanağı 21.09.2008 ve 21.11.2008 tarihli faturalarla ilgili taraf kayıtlarının açıklandığı, ancak davalı defterlerinde kayıtlı olmadığı anlaşılan 909,74 TL'lik vade farkı fatura ile ilgili olarak ta yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde inceleme yapılmadığı anlaşılmıştır. 

Bu durumda mahkemece, davalının deftere kayıt öncesinde ya da sonrasında faturaya itiraz etsin ya da etmesin davalının defterlerinde kayıtlı olduğu tespit edilen ve esasen davacının hizmet vermiş olsun ya da olmasın HMK'nın 222. madde hükmü uyarınca ispatladığı ve hak ettiği anlaşılan 21.09.2008 tarihli 3.791,68 TL'lik faturanın 1.833,00 TL'si yönünden davanın kabul edilmesi, (kaldı ki cevap dilekçesinde davalı vekili bu meblağı kabul etmiş olup, davalı vekilinin vekaletnamesinde kabul yetkisi bulunmaktadır) kalan kısmın ödendiğinin savunulduğu gözetilerek davalıya ödeme savunmasını kanıtlaması için imkân tanınması, ödediğini kanıtlaması halinde bu kısım yönünden davanın reddine, kanıtlayamaması halinde bu kısım yönünden de davanın kabul edilmesi, 909,74 TL'lik vade farkı faturası yönünden ise yukarıda açıklanan ilkeleri gözeten; ayrıntılı, gerekçeli, denetime elverişli ek rapor alınıp sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yetersiz bilirkişi raporuna itibarla eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır.

SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle, temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün, davacı yararına BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 01.06.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


kararara.com