T.C. 
YARGITAY
10.HUKUK DAİRESİ
ESAS NO: 2007/14922
KARAR NO: 2008/16270
KARAR TARİHİ: 18.12.2008

HİZMET TESPİTİ DAVASI - KURUMA BİLDİRİLMEYEN ÇALIŞMALARININ TESPİTİ - DAVACININ KÖY KORUCUSU OLARAK ÇALIŞIP ÇALIŞMADIĞI - GEÇİCİ KÖY KORUCUSU OLARAK İSTİHDAM EDİLMENİN MEVCUDİYETİ - SİGORTALILIK SÜRESİNİN DAVA TARİHİ İLE SINIRLANDIRMA YAPILMAMASI

ÖZET: Davacının 442 sayılı Köy Kanunu'na göre köy korucusu olarak çalıştığı belirlendiği takdirde, görev yaptığı köy tüzel kişiliğine karşı husumet yöneltilerek dava açılabilmesi amacıyla davacı vekiline uygun süre tanınmalı, açıldığı takdirde davalar birleştirilmen, anılan davalının göstereceği bilgi ve belgeler toplanmalı, tüm kanıtlar değerlendirildikten sonra davalı T.C. İçişleri Bakanlığı'na ilişkin istem, taraf sıfatı (pasif husumet) yokluğu nedeniyle reddedilip, diğer davalılar yönünden elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır. 

Davacının, geçici köy korucusu olarak istihdam edildiği saptandığı takdirde ise, dava reddedilmelidir.

(506 S. K. m. 2, 3, 4, 79) (442 S. K. m. 13, 16, 17, 19, 68, 69, 70, 72, 73, 74, 75, 81, 82, Ek m. 15, 16, 17) (4857 S. K. m. 8) (818 S. K. m. 313, 354) (2709 S. K. m. 15, 119, 120, 121, 128) (3713 S. K. Ek. m. 1) (1086 S. K. m. 185, 187, 202, 389) (Köy Korucuları Yönetmeliği m. 6, 7, 8, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17)

DAVA: Davacı vekili, davacının 12.08.1991 tarihinden itibaren, davalı T.C. İçişleri Bakanlığı'na bağımlı, hizmet akdine dayalı, köy korucusu olarak geçen ve Kuruma bildirilmeyen çalışmalarının tespitine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece istem aynen hüküm altına alınmıştır.

Hükmün, davalı Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (devredilen Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı) vekili ile davalı T.C. İçişleri Bakanlığı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

Davacı vekilinin, sigortalılık sürelerinin saptanması istemini içeren davasını 506 sayılı Kanun hükümlerine dayandırdığı, iş mahkemesince yürütülen yargılama sonunda, anılan Kanun'un 79. maddesinin onuncu fıkrasına göre istemin yerinde bulunarak, davacının sigortalılık sürelerinin hüküm altına alındığı anlaşılmaktadır.

İş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malullük, yaşlılık ve ölüm hallerinde, bu Kanunda yazılı koşullar altında, sigortalılar ile bunların eş, çocuk ve hak sahiplerine sosyal sigorta yardımları sağlanması amacıyla kabul edilip yürürlüğe giren 17.07.1964 gün ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 2. maddesinde genel bir tanım yapılarak, bir hizmet akdine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların bu Kanuna göre sayılacağı belirtildikten sonra, 3. maddesinde kimlerin bu Kanunun uygulanmasında sigortalı sayılmayacakları ve hangi kişiler hakkında da bazı sigorta kollarının uygulanmayacağı açıklanmıştır. Buna göre sigortalı sayılmanın koşulları; hizmet akdine göre çalışma, sözleşmede öngörülen edimin (hizmetin) işverene ait işyerinde veya işyerinden sayılan yerlerde görülmesi, 3. maddede belirtilen kişilerden olunmaması şeklinde sıralanabilir. Söz konusu Kanunda tarifine yer verilmemiş ise de, gerek 4857 sayılı İş Kanunu'nun 8. maddesinde iş sözleşmesi (hizmet akdi) tanımlanmış, gerekse Borçlar Kanunu'nun 313-354. maddelerinde bu konuda düzenleme yapılmıştır. Borçlar Kanunu'nda, anılan sözleşme, şeklinde tanımlanmış, aksine hüküm bulunmadıkça, hizmet akdinin özel şekle tabi olmadığı belirtilmiş, ücretin, zaman itibarıyla olmayıp, yapılan işe göre verilmesi durumunda da işçinin belirli veya belirsiz bir zaman için alınmış veya çalışmış olduğu sürece akdin veya ile unsurlarıdır. Zaman unsuru, çalışanın iş gücünü belirli veya belirsiz bir süre içinde işveren veya vekilinin buyruğunda bulundurmasını kapsamaktadır ve anılan sürede buyruk ve denetim altında (bağımlılık) edim yerine getirilmektedir. Bağımlılık ise, her an ve durumda çalışanı denetleme veya buyruğuna göre edimini yaptırma olanağını işverene tanıyan, çalışanın edimi ile ilgili buyruklar dışında çalışma olanağı bulamayacağı nitelikte bir bağımlılıktır.

, işveren nam ve hesabına işin yönetim görevini yapan kimseler de olarak tanımlandıktan sonra, Kanunda geçen işveren deyiminin işveren vekilini de kapsadığı belirtilmiştir.

Şu durumda denilebilir ki, 506 sayılı Kanun hükümlerine göre sigortalılık niteliği için; 2. madde kapsamında bulunanlar yönünden 3. maddede sıralanan olguların gerçekleşmemiş olması gereklidir veya ayrık bir durum olarak farklı yasal düzenlemelerde ilgilinin, anılan Kanuna tabi sigortalı kabul edildiğinin/sayıldığının açıkça belirtilmiş olması zorunludur. Türk hukuk sisteminde köy korucularının 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olduklarına ilişkin açık hüküm/hükümler içeren herhangi bir yasal düzenleme bulunmadığından, anılan kişilerin hukuki durum ve statülerinin, Kanunun 2 ve 3. madde içeriklerine göre değerlendirilmesine gereksinim duyulduğu gibi, davalı konumunda yer alması gereken saptanırken, bir başka anlatımla köy korucularının işvereninin kim olduğu belirlenirken 4. maddedeki tanımdan yola çıkılması gereklidir. Bunun için de öncelikle köy koruculuğu kurumu ile söz konusu kuruma ilişkin düzenleyici hükümler içeren 18.03.1924 gün ve 442 sayılı Köy Kanunu irdelenmelidir.

Anılan Kanun'un 13. maddesinde, köye korucu tutma, köylünün zorunlu işleri arasında sayılmış; 16. maddesinde, köy gelirleri, köy işlerini gören köyün aylıklı adamlarının aylık ve yıllıklarını karşılamaya yetmediği takdirde herkesin hal ve vaktine göre köy ihtiyar meclisi kararıyla köyde oturanlara ve köyde maddi ilgisi bulunanlara salma salınacağı belirtilmiş; 17. maddesinde, geliri yetişmeyen köylerde korucu gibi köy adamlarının aylıkları için salınacak para veya ürünlerin içinde yer aldığı açıklanmış; 19. maddesinde, köylünün isteğine bağlı olmayarak harcanacak paralar sayılırken, köy işine bakacak adamların aylığına yer verilmiştir. Kanunun başlığını taşıyan sekizinci faslı ise, 68-82. (dahil) maddelerini içermektedir. 68. maddede, köy sınırı içinde herkesin ırzını, canını ve malını korumak için köy korucuları bulundurulacağı; 69. maddede, her köyde en az bir tane korucu bulunacağı; 70. maddede, korucuların ihtiyar meclisi tarafından tutulacağı ve köy muhtarının vereceği haber üzerine kaymakamın emri ile işe başlayacakları; 72. maddede, korucuların köy muhtarının emri altında olduğu ve resmi işlerde onun emirlerine uymak zorunda bulundukları; 73. maddede, korucuların silahlı oldukları ve kendilerine karşı gelenlerin jandarmaya karşı gelmiş gibi cezalandırılacakları; 75. maddede, koruculara verilecek silah ve cephanelerin Hükümet tarafından ihtiyar meclisine mazbata karşılığında demirbaş olarak teslim edileceği; 78. maddede, korucuların kıyafet ve silahlarının şeklinin İçişleri Bakanlığı tarafından belirleneceği, elbise paralarının köy gelirinden yılda bir kez karşılanacağı, kendilerine teslim edilen koruculuk cüzdanını sürekli üzerlerinde bulunduracakları; 80. maddede, görevinde kayıtsızlığı ve tembelliği görülen veya 81. maddede yazılı yasak işleri yapan koruculara ihtiyar meclisince önce uyarma, ikincisinde kınama cezası verileceği, üçüncüsünde ise işten çıkarılacakları; 82. maddede, silahını ve cephanesini kayıtsızlığı yüzünden kaybeden veya isteğiyle bir başkasının eline geçmesine sebep olan korucunun da işten çıkarılacağı açıklanmıştır.

Kanun koyucu, anılan maddelerle kavramını benimseyip buna ilişkin düzenleme yaptıktan sonra 74. maddede, bu kez belirli durum ve koşullarda, bunlara yardım ve destek amacıyla adı altında bazı kişilerin görev yapabileceğini belirtmiştir. Maddede; ürün zamanlarında eşkıya ve çapulcuların türemesi durumunda, köy halkını yağmadan korumak için, köy muhtarı ve ihtiyar meclisince, eli silah tutan köylüler arasından gerektiği kadarının olarak ayrılıp, bu kişilerin adlarının kaymakama bildirileceği, kaymakamın izin vermesi durumunda bunların asıl korucularla birlikte eşkıya ve yağmacılara karşı köyü ve köylüyü koruyacakları hüküm altına alınmıştır.

Bu konudaki diğer düzenleme; 442 sayılı Kanun'a dayanılarak İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ve amacı, sözü edilen Kanun'un 70. maddesine göre ihtiyar meclisince tutulan köy korucularının işe alınması, görev alanlarının belirlenmesi, görevleri, sorumlulukları, eğitimleri ve işten çıkarılmaları ve diğer özlük hakları ile ilgili esas ve yöntemleri düzenlemek olan Köy Korucuları Yönetmeliği'dir. Yönetmeliğin 6. maddesinde, ihtiyar meclisince belirlenen korucuların adlarının muhtar tarafından kaymakama bildirileceği ve kaymakam onayı ile işe alınma işleminin tamamlanacağı, işe alınan koruculara kaymakamlıkça düzenlenen kimlik cüzdanı verileceği; 7. maddesinde, işe alınma işlemi tamamlanan köy korucusuna, ihtiyar meclisince silah, mühimmat ve teçhizat, elbise, araç, gereç ve diğer eşyaların zimmetle teslim edilerek göreve başlatılacakları; 8. maddesinde, köy korucularının görevli oldukları köyün sınırları içinde kalan bölgede görev alanına sahip oldukları, gerektiğinde mülki amir tarafından, bu sınır dışında da görev alanlarının genişletilebileceği; 11. maddesinde, köy korucularının idari bakımdan köy muhtarına bağlı olup, onun gözetim ve denetimine tabi oldukları, mesleki yönden ise görev yaptıkları köyün bağlı olduğu Jandarma Komutanının emir ve komutası altında bulundukları, İlçe Jandarma Komutanının köy korucuları teşkilatının eğitim ve özlük haklarını yürütmek, görevlerini etkin bir biçimde yapmalarını sağlamak ve denetlemekle mülki amir adına sorumlu olduğu; 12. maddesinde, köy korucularının taşıyacakları silah, mühimmat ve teçhizatın temin giderlerinin İçişleri Bakanlığı bütçesinden, bu silahların bakım ve onarım giderlerinin ise köy bütçesinden karşılanacağı; 13. maddesinde, köy korucularına, hizmetin devamı süresince ödenecek ücretin, o köy ihtiyar meclisince belirlenip köy bütçesinden karşılanacağı, görevde bulundukları süre içinde yaralanmaları, sakatlanmaları veya ölümleri durumunda 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanacağı; 14. maddesinde, köy korucularının kıyafet ve silahlarının şeklinin İçişleri Bakanlığınca belirleneceği, elbise paralarının köy gelirinden yılda bir kez verileceği, ellerine verilen koruculuk kimlik kartını sürekli üzerlerinde bulunduracakları; 15. maddesinde, köy korucularına otuz gün yıllık izin dışında, mazeretleri nedeniyle yılda toplam on beş günü geçmemek üzere ilgili köy muhtarının onayı ile izin verileceği; 17. maddesinde, görevinde kayıtsızlığı ve tembelliği görülen veya yönetmeliğin 16. maddesinde sayılan yasak işleri yapan koruculara, ihtiyar meclisi tarafından önce uyarma, ikincisinde kınama cezası verilip, üçüncü defasında işten çıkarılacakları, ayrıca izinsiz veya özürsüz olarak görev yerine iki günden fazla gelmeyen veya görev yerini terk edenlerin, silahını ve cephanesini kayıtsızlığı yüzünden kaybeden veya isteğiyle başkasının eline geçmesine neden olanların da işten çıkarılacakları belirtilmiştir.

Şu durumda açıklanan düzenlemeler karşısında; 442 sayılı Köy Kanunu ve ilgili Yönetmeliğin yukarıda ayrıntıları ile belirtilen maddelerine dayanılarak çalıştırılan köy korucularının işvereninin, görev yaptıkları köy tüzel kişiliği olduğu, taraflar arasında hizmet akdi ilişkisinin kurulduğu ve giderek köy korucularının hukuki statülerinin 506 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak tanımlanması gerektiği, dolayısıyla, köy korucuları tarafından yetkili iş mahkemelerine, 506 sayılı Kanun'un 79. madde hükmü gereğince, işveren konumundaki ilgili köy tüzel kişiliği ve hak alanını ilgilendirdiğinden Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığı (devredilen Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı) aleyhine husumet yöneltilerek, sigortalı hizmetlerin saptanmasına yönelik dava açılabileceği sonucuna varılmaktadır.

Bununla birlikte, na ilişkin yapılan bu saptama ve varılan sonucun yanında, söz konusu yasal düzenlemelerde karşımıza bir başka kavram daha çıkmaktadır ve bunun da kuşkusuz irdelenmesi zorunludur.

Yasama organı, ülkemizde terör eylemlerinin yoğunluk kazanması üzerine, özellikle güvenlik güçlerinden ve jandarma karakollarından uzak yerleşim birimlerinde yaşamını sürdüren bireylerin mal ve can güvenliğinin korunmasında güvenlik güçlerine destek ve yardımcı olmak ve anında müdahaleyi gerçekleştirmek amacıyla 26.03.1985 gün ve 3175 sayılı Kanun'u kabul ederek 442 sayılı Köy Kanunu'nun 74. maddesine iki fıkra eklemiştir. Buna göre eklenen ilk fıkra (ki maddenin yeni şekline göre teselsül nedeniyle ikinci fıkraya karşılık gelmektedir), hükmünü taşımakta, ikinci fıkrada (maddenin yeni şekline göre teselsül nedeniyle üçüncü fıkraya karşılık gelmektedir) ise, hükümleri uygulanır.> yönünde düzenleme yer almaktadır. Anlaşılacağı üzere kanun koyucu ve kavramlarından farklı olarak, anılan kişileri kapsamına almayan, değişik amaçla kurumunu ihdas ederek hukuk düzeninde yaşama geçirmiş, yürütme organı olan Bakanlar Kurulu'nca da 27.06.1985 gün ve 9632 sayılı kararla geçici köy korucularının çalıştırılacağı iller saptanarak ilk olarak on üç ilde eylemli olarak uygulamaya geçilmiştir. Belirtilmelidir ki amacı; barışta güven ve asayişi korumak, kaçakçılığı men, takip ve tahkikle görevli olanların bu görevlerinden dolayı veya görevleri sona ermiş olsa bile yaptıkları hizmet nedeniyle derhal veya bu yüzden maruz kaldıkları yaralanma veya hastalık sonucu ölmeleri veya sakat kalmaları durumunda ödenecek nakdi tazminat ile birlikte bağlanacak aylığın ve bu yüzden yaralanmaları halinde ödenecek nakdi tazminatın esas ve yöntemlerinin düzenlenmesi olan 2330 sayılı Kanun'da ilgililere ödenecek ile bağlanacak konusunda hükümler yer almaktadır.

Söz konusu 3175 sayılı Kanunla yapılan bu düzenlemenin Anayasa'nın ilgili maddelerine aykırı olduğu gerekçesiyle, yeterli sayıdaki Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerince, dava yolu ile kendisine başvurulan Anayasa Mahkemesi, gerekli incelemeyi yaparak 10.12.1985 gün ve 1985/5-23 numaralı karar ile iptal istemi konusunda hüküm kurmuştur. Yüksek Mahkeme, Resmi Gazete'de yayımlanan gerekçeli kararında; mahalli idarelerin en küçük birimini oluşturan köylerde asayiş ve düzeni koruma görevinin Devlete olduğu kadar köy tüzel kişiliğini temsil eden muhtara ve onun emrindeki köy korucularına da ait olduğunu, birbirinden oldukça uzak mesafelerde bulunan köy ve mezraların tümünde Devletin jandarma karakolu bulundurmasının güçlüğünün ortada bulunduğunu, 442 sayılı Kanun'da, köylerde mevcut köy korucularının sayılarını belli koşullarda artırma olanağını öngören hükümler bulunmakta ise de, bunların, ortaya çıkan yeni durumlarda gereksinimi karşılamaya elverişli olduğunun söylenemeyeceğini, Kanun'un 74. maddesindeki köy korucularının sayılarının artırılması nedenlerinin, maddeye eklenen ve iptali istenilen fıkralarda öngörülen sebeplerden farklı olduğunu, iptali istenilen düzenlemelerde hangi koşullarda köy zabıtasının takviye edileceğinin gösterildiğini, sayıları artırılacak köy korucularına sağlanan mali olanakların belirtildiğini ve bunların özlük haklarının düzenlendiğini, bu değişiklik ile köylerde var olan köy korucularının, kimi koşulların gerçekleşmesi durumunda, geçici köy korucuları ile takviye edilmesinin amaçlandığını, olağanüstü hallerde Anayasa'nın 15. maddesinin öngördüğü, temel hak ve özgürlüklerin kullanımının kısmen veya tamamen durdurulabilmesine veya bunlar için Anayasa'da öngörülen güvencelere aykırı önlemler alınabilmesine olanak veren hükümler içermediğini, iptali istenen düzenlemenin, olağanüstü yönetim usullerini düzenleyen, tabii afet ve ağır ekonomik bunalım sebebiyle olağanüstü hal durumuna ilişkin 119., şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması sebebiyle olağanüstü hal ilanı ile ilgili 120., olağanüstü hallerle ilgili düzenleme başlıklı 121. maddeyle ilişkisinin bulunmadığını belirtmiş, Kanunun sekizinci faslında yer alan 68. ve onu izleyen maddelerinde köy korucularının atanmaları, nitelikleri, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülüklerine ilişkin hükümlerin bulunduğunu, iptal konusu düzenlemeye göre köylerde görevlendirilecek olan geçici köy korucularının da bu yönden köy korucularına ilişkin hükümlere tabi olacaklarında kuşku bulunmadığını, geçici köy korucularının yerine getirecekleri görevlerin, genel idare esaslarına göre yürütülmesi gereken sürekli görev niteliğinde olmadığını açıklamış ve 74. maddeye eklenen fıkraların Anayasa'nın 15, 119, 120, 121 ve 128. maddelerine aykırı olmadığı gerekçesiyle iptal davasını oybirliği ile reddetmiştir.

Anayasa Mahkemesi, söz konusu iptal başvurusunu Anayasa'nın 128. madde hükmü kapsamında irdelerken, geçici köy korucularının memur veya diğer kamu görevlisi olmadığı şeklinde yorumlanabilecek bir değerlendirmede bulunduğu gibi, benzer konuda inceleme yapan Danıştay (Birinci) Dairesi de geçici köy korucularının hukuki statülerine ışık tutabilecek saptamalarda bulunmuştur. Öncelikle belirtilmelidir ki, konuyla ilgili Anayasa'nın 128. maddesinin ilk fıkrasında; devletin, kamu iktisadi teşebbüsleri ve diğer kamu tüzel kişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevlerin, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görüleceği açıklanmış, ikinci fıkrada, memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla düzenleneceği belirtilmiştir. Anılan Daire, 19.12.1996 günü verdiği 1996/131-242 numaralı kararında; deyimi ile ilgili olarak yasalarda açık bir niteleme ve tanımın yer almadığını, öğreti ve yargısal kararlarda, kamu idare ve kurumlarında kamu hizmetlerini yürüten kişilerden; idare örgütüne ve hizmet kadrosuna sürekli biçimde girmiş ve onunla kaynaşmış olan, örgüt içinde ve aralarında hiyerarşi bağı ve kendilerine özgü statüleri bulunan, görevleri dışında da bu statüleri ile resmi sıfat ve yetkilerini koruyan, kamu hizmetinin gerektirdiği alanlarda uzmanlaşmış olanların sayıldığını, bu nitelik ve koşulları taşımayanların ise, anılan kavram kapsamında kabul edilmediğini, geçici ve gönüllü köy korucularının kamu hizmetlerine geçici ve arızi olarak katıldıkları için kamu görevlisi sayılmasına olanak bulunmadığını, bu nedenle, sözü edilen kişilerin 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 4131 sayılı Kanunla eklenen ek 1. maddesinde yer alan nden olmadığı sonucuna ulaşıldığını bildirmiştir.

Yürütme organının, bu konuda kabul edilen yasal düzenleme sonrasında geçici köy korucularının atanması, görev alanlarının belirlenmesi, görevleri, sorumlulukları, eğitimleri, işten çıkarılmaları ve diğer özlük hakları ile ilgili esas ve usulleri 24.10.1986 tarihli Bakan onayı ile yürürlüğe konulan Geçici Köy Korucuları Yönetmeliği ile düzenlediği göze çarpmaktadır. Yönetmeliğin 13. maddesinde, geçici köy korucularının görev ve sorumlulukları sıralanmış; 21. maddesinde görev ve sorumluluklarını yerine getirmeyen koruculara verilecek disiplin cezaları belirtilmiş; 22. maddesinde görevlerine son vermeyi gerektiren eylemler açıklanmış; 24. maddesinde hükmüne yer verilmiştir.

Geçici köy koruculuğu kurumunun ayrı bir örgütlenme kanunu çerçevesinde olmasa bile, 1985 yılında, 3175 sayılı yasal düzenleme ile 442 sayılı Köy Kanunu hükümleri içerisinde hukuk ve toplum yaşamına girmesinin ardından kanun koyucu bu kez, geçici köy korucularının herhangi bir sosyal güvenlik kurumu şemsiyesi altında ve sosyal güvenlik kanunu kapsamında bulunmamalarından doğan mağduriyetlerinin bir bölümünü gidermek amacıyla 5443 sayılı Kanun ile yeni bir düzenleme gerçekleştirmiştir. 03.01.2006 günü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5443 sayılı Kanun ile 442 sayılı Kanun'un 74. maddesine dördüncü fıkra eklenmiştir. Eklenen fıkra hükmünü içermektedir.

5443 sayılı Kanun'la ilgili olarak; İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanıp Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderilen kanun tasarısı, genel gerekçe ve madde gerekçeleri; gerekli incelemeyi yapan TBMM İçişleri Komisyonu'nca düzenlenen rapor; sonrasında hazırlanan TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu birlikte değerlendirildiğinde bazı sonuçlara ulaşılmaktadır. Bu belgelerde; halen Adıyaman, Ağrı, Ardahan, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hakkari, Iğdır, Kahramanmaraş, Kars, Kilis, Malatya, Mardin, Muş, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak, Tunceli ve Van olmak üzere yirmi iki ilde toplam 65.809 geçici köy korucusu kadrosu olup, bu kadroların 57.860'ının dolu olduğu, bu kişilerin öncelikle sağlık ve tedavi güvencesine kavuşturulması amacıyla gerekli yasal düzenlemeye gereksinim duyulduğu, bağımsız çalışmadıkları için Bağ-Kur Genel Müdürlüğü ile bağlantı kurularak sosyal güvence altına alınmalarının sağlanamadığı, 5434 sayılı T.C. Emekli 'Sandığı Kanunu kapsamına alınmalarının, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nda yer alan koşulları taşımamaları nedeniyle yerinde olmayacağı, daha önce hiçbir sosyal güvenlik kurumuyla ilişkilendirilmediklerinden Sosyal Sigortalar Kurumu Başkanlığı ile bağlantılarının yapılıp sağlık ve tedavi güvencesine kavuşturulmalarının da uygun görülmediği, bu nedenle görevdeki geçici köy korucuları ile bunların eşlerinin ve bakmakla yükümlü oldukları anne, baba ve çocuklarının tedavilerinin, 3816 sayılı Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında Kanun'da öngörülen koşullar aranmaksızın bu Kanun esaslarına göre sağlanmasının daha uygun olacağı, düzenlemeyle bu kişilere yeşil kart verilmesinin sağlanacağı, geçici köy koruculuğu sistemi üretici bir kesimi ortadan kaldırıp tüketici bir kitle oluşturduğundan, sistemin bir bütün olarak ele alınması ve bu konuda ayrıntılı düzenleme yapılması gerektiği, bu kişilerin önemli bir bölümünün başka sosyal güvenlik kurumlarına bağlı oldukları ve bir bölümünün halen yeşil kart sahibi olduğu, diğer bir kısmının ise sağlık güvencesi olmadığı gibi yeşil karttan da yoksun bulunduğu, İçişleri Bakanlığı'nca yapılan, geçici köy korucularının sorunlarına ve meslekten ayrılmaları durumunda güvenliklerinin sağlanmasına yönelik çalışmaların tamamlanmak üzere olup, gerekli düzenlemeleri içerecek tasarının Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne sunulacağı görüş ve tespitlerine yer verildiği görülmektedir.

İlk derece mahkemesince verilen ve inceleme konusu yapılan karar tarihi itibarıyla geçici köy koruculuğunun yasal çerçevesi bu olmakla birlikte, yasama organı yukarıda belirtilen düzenlemeden yaklaşık bir buçuk yıl sonra, hükmün temyiz denetimi aşamasında, bu kez 5673 sayılı Kanun'u kabul ederek, söz konusu Kurum hakkında ayrıntılı ve kapsamlı ilke ve esaslar belirlemiştir. 02.06.2007 günü Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren anılan Kanun ile 442 sayılı Köy Kanunu'nun 74. maddesinin ikinci fıkrası değiştirilmiş ve fıkra şeklini almıştır. 5673 sayılı Kanun, üçüncü fıkrada değişikliğe gitmemiş, dördüncü fıkranın üçüncü cümlesine sözcüklerinden sonra gelmek üzere ibaresini ilave etmiş, ayrıca fıkraya kelimelerini dördüncü tümce olarak eklemiştir.

Bununla birlikte, anılan Kanun ile 74. maddeye beşinci, altıncı, sekizinci fıkralar da eklenmek suretiyle geçici köy korucularına yapılacak ödemeler hüküm altına alınmıştır. Buna göre 5. fıkrada; geçici köy korucularına hizmetin devamı süresince her ay belirli miktarda, herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın ve peşin olarak ücret ödeneceği, geçici köy korucuları arasından, toplam geçici köy korucusu sayısının yüzde onunu geçmeyecek şekilde ayrılan korucu başlarına, geçici köy korucularına ödenen ücretin yüzde onu kadar ek ücret verileceği, ay sonundan önce kendi isteğiyle görevden ayrılanlar ile disiplin hükümlerinin uygulanması sonucu görevlerine son verilenler hariç olmak kaydıyla, görevlerine son verilen veya ölen geçici köy korucuları için önceden peşin ödenmiş olan ücretin kalan günlere karşılık gelen tutarının geri alınmayacağı; 6. fıkrada, geçici köy korucularından güvenlik güçleriyle birlikte operasyonlara katılanların iaşelerinin, birlikte operasyona katıldıkları güvenlik güçlerinin bağlı olduğu birimlerce ve bu birimlerin bütçesinden karşılanmak üzere sağlanacağı, bu Kanunda belirtilen görevler ile doğal afetlerde ve diğer olağanüstü hal ve durumlarda emsallerine göre başarılı görev yaptıkları görülen veya büyük yararlılık gösteren geçici köy korucularına, valinin teklifi ve İçişleri Bakanı'nın onayı ile yılda bir defa aylık ücretlerinin iki katına kadar ödül verilebileceği, güvenlik güçleriyle birlikte operasyonlara katılan geçici köy korucularına herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın her ay belli tutarda ek tazminatın ayrıca ödeneceği; 8. fıkrada, bu maddeye göre geçici köy korucularına yapılacak harcamaların, İçişleri Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten bu Bakanlıkça karşılanacağı ve ödemelerin il valiliklerince yapılacağı açıklanmıştır. Söz konusu değişiklik konusunda mutlaka vurgulanması gereken bir başka husus da maddeye eklenen, yönündeki yedinci fıkradır. Belirtilmelidir ki; fıkrada anılan, 16.06.2006 tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan, zamanla kısmen değişikliğe tabi tutulan, ayrık birkaç hükmü dışında 01.10.2008 günü itibarıyla yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun, 506 sayılı Kanun'un hemen tüm hükümlerini yürürlükten kaldırmış, ancak hak kayıplarının kısmen giderilmesi amacıyla geçiş hükümleri ve geçici maddeler benimsenmiştir.

Diğer taraftan 5673 sayılı Kanun hükümleri incelendiğinde, geçici köy koruculuğu sistemine yönelik köklü ve yapısal düzenlemelerin 442 sayılı Köy Kanunu'nun sonuna eklenen maddeler ile yapıldığı anlaşılmaktadır. Bunlardan ek 16. maddede aylık bağlama ve kesme, ek 17. maddede tazminat ve ölüm yardımı ödenmesi konuları bulunmaktadır. adı altında yapılan düzenlemede; geçici köy korucularından elli beş yaşını dolduranların görevleriyle ilişiklerinin kesileceği, ilişikleri kesilenlerden on beş yıl veya daha fazla hizmeti olanlara hayatta bulundukları sürece belirli tutarda, Sosyal Güvenlik Kurumu'nca aylık bağlanacağı, buna göre aylık bağlanmış olanlardan yaşamını yitirenlerin dul eşleri ile elli beş yaşını doldurmamış olmakla birlikte on beş yıl veya daha fazla süre geçici köy koruculuğu hizmeti bulunanlardan görevleriyle ilişikleri devam etmekte iken hayatını kaybedenlerin dul eşlerine belli oranda aylık bağlanacağı, herhangi bir sosyal güvenlik kurumundan aylık alan dul eşe, yarı oranında ödeme yapılacağı, dul eşe bağlanan aylıkların evlenmesi durumunda kesileceği ve ölüm nedeni dışında dul kalmaları halinde yeniden bağlanmayacağı, terör suçlarından dolayı hüküm giyen geçici köy korucularına veya dul eşlerine aylık bağlanmayacağı, hüküm giymeden önce aylık bağlanmış olması halinde ise bağlanan aylığı kesileceği, geçici köy korucularından sakatlananların kendilerine, ölenlerin ise dul ve yetimlerine 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmak suretiyle malullük veya dul ve yetim aylığı bağlanmış olması durumunda, bu madde hükümlerine göre ayrıca aylık bağlanmayacağı ve önceden bu madde hükümlerine göre bağlanmış olanların aylıklarının kesileceği hüküm altına alınmıştır.

Ek 17. maddede ise; elli beş yaşını doldurup on beş yıldan az hizmeti olan veya elli beş yaşını doldurmamış olan geçici köy korucularından; sağlık ve idari nedenlerle görevine son verilenler ile ölenlere (elli beş yaşını doldurmamış olmakla birlikte on beş yıl veya daha fazla hizmeti bulunanlardan görevleri ile ilişikleri devam etmekte iken yaşamını yitirenler dışında), belli miktarda tazminat ödeneceği, elli beş yaşını doldurmadan kendi istekleri ile görevlerinden ayrılan geçici köy korucularına da hizmet sürelerine bakılmaksızın belirli tutarda tazminat ödemesi yapılacağı, hayatını kaybeden geçici köy korucularının hak ettiği tazminatlarının yasal mirasçılarına verileceği, ek 16. madde uyarınca aylık bağlanan veya disiplin hükümlerinin uygulanması sonucu görevlerine son verilen geçici köy korucularına bu madde hükümlerine göre tazminat ödenmeyeceği, geçici köy korucularından görev süresi içinde yaşamını yitirenlerin eşine ve çocuklarına, bunlar yoksa anne ve babasına, bunlar da yoksa kardeşlerine, belli miktarda herhangi bir vergi ve kesintiye tabi tutulmaksızın ölüm yardımı ödeneceği, geçici köy korucularından sakatlananların kendilerine, ölenlerin ise dul ve yetimlerine 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun hükümleri uygulanmak suretiyle malullük veya dul ve yetim aylığı bağlanmış olması durumunda; bu madde hükümlerine göre ayrıca tazminat ödenmeyeceği, önceden bu madde hükümlerine göre tazminat ödenmiş olanların almış oldukları tazminat tutarının 2330 sayılı Kanun hükümlerine göre ödenmesi gerekecek nakdi tazminat tutarından düşüleceği, ek 16 ve ek 17. madde kapsamındaki ödemelerin, Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından yapılacağı ve ödeme gününü izleyen iki ay içinde Hazine'den tahsil edileceği açıklanmıştır.

Geçici köy koruculuğu sistemine ilişkin olarak çıkarılacak yeni yönetmelik hakkında hüküm içeren ek 15. maddede de; geçici köy korucuları ile korucu başlarının; görevlendirme şekilleri, göreve alınmalarında aranacak koşullar, görevleri, uygulanacak disiplin cezaları ve görevlerine son verilmesini gerektiren durumlar, disiplin amirleri, yararlanacakları giyim eşyaları ile bunların şekli ve verilme zamanları, eğitim ve denetim yöntem ve esasları, sicil ve izinleri, ilk başvurularında sahip olmaları gereken sağlık şartları, başka bir işte çalışma hakları ile bu Kanunda yer alan diğer hususlara ilişkin uygulamaların Milli Savunma Bakanlığı ve Maliye Bakanlığının görüşü üzerine İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanıp Bakanlar Kurulu'nca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir.

Tüm bu yasal düzenleme ve açıklamalar ışığı altında yapılan değerlendirme sonunda; 1985 yılında kabul edilip yürürlüğe giren 3175 sayılı Kanunla ihdas edilen geçici köy koruculuğu sisteminin asli unsuru niteliğindeki geçici köy korucularının, kanun koyucu tarafından bilinçli bir seçimle, ülkemizde örgütlenmiş sosyal güvenlik kurumları ve kabul edilmiş sosyal güvenlik kanunları kapsamı dışında bırakıldığı, anılan kişilere farklı ve özel statü tanınarak özlük ve benzeri haklarının 442 sayılı Köy Kanunu ile bu Kanunun yollamada bulunduğu Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında 2330 sayılı Kanun ve Ödeme Gücü Olmayan Vatandaşların Tedavi Giderlerinin Yeşil Kart Verilerek Devlet Tarafından Karşılanması Hakkında 3816 sayılı Kanun hükümlerinde düzenlendiği, buna göre, valinin önerisi ve İçişleri Bakanı'nın onayı ile görevlendirilerek, bir anlamda ataması yapılan geçici köy korucularının sigortalılık için aranan ve yukarıda tanımlanan koşulları taşımamaları karşısında 506 sayılı Kanun kapsamında zorunlu sigortalı olarak kabul edilemeyecekleri, istihdam edildikleri İçişleri Bakanlığı ile aralarında hizmet akdi ilişkisinin kurulmadığı belirgindir.

Şu durumda inceleme konusu dava yönünden; mahkemece yöntemince inceleme ve araştırma yapılmalı, davacının 442 sayılı Köy Kanunu'nun 68-73. maddelerine göre olarak çalıştığı belirlendiği takdirde, görev yaptığı köy tüzel kişiliğine karşı husumet yöneltilerek dava açılabilmesi amacıyla davacı vekiline uygun süre tanınmalı, açıldığı takdirde davalar birleştirilmen, anılan davalının göstereceği bilgi ve belgeler toplanmalı, tüm kanıtlar değerlendirildikten sonra davalı T.C. İçişleri Bakanlığı'na ilişkin istem, taraf sıfatı (pasif husumet) yokluğu nedeniyle reddedilip, diğer davalılar yönünden elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır. Davacının, söz konusu Kanun'un 74, ek 16 ve ek 17. madde hükümleri kapsamında olarak istihdam edildiği saptandığı takdirde ise, yukarıdaki yasal düzenleme ve açıklamalar karşısında dava reddedilmelidir.

Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu istemin aynen hüküm altına alınması isabetsizdir.

Diğer taraftan, kurulan hükme yönelik olarak bir hususun daha vurgulanması gerekmektedir. Dava açılmasının maddi hukuk ve usul hukuku bakımından sonuçları, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 185, 187 ve 202. maddelerinde düzenlenmiş olup, usul hukuku yönünden doğurduğu sonuçlardan biri, Kanunda açıkça belirtilmemekle birlikte, her davanın açıldığı tarihteki duruma göre karara bağlanmasıdır. Bir başka anlatımla istem, dava tarihi itibarıyla var olan gerçekleşmiş hakları konu almalı, hüküm de, uyuşmazlığın başladığı tarihten davanın açıldığı güne kadar gerçekleşmiş olayları içermelidir. Aksi durum, özel ve geçerli bir neden bulunmadıkça, yukarıda anılan Kanun'un 389. maddesinde öngörülen ilkelere aykırılık oluşturur. Bu bakımdan; inceleme konusu davaya ilişkin olarak davacı vekilince davanın açıldığı güne kadarki dönem yönünden tespit isteminde bulunabileceğinden, sigortalılık süresi hüküm altına alınırken mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu dava tarihi ile sınırlandırma yapılmaması da usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.

O halde, davalı vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 18.12.2008 gününde oybirliği ile karar verildi.



kararara.com