T.C.
YARGITAY
10. HUKUK DAİRESİ
E. 2011/12724
K. 2012/1597
T. 7.2.2012


• HİZMET TESPİTİ ( Hizmet Akdine Dayalı Olarak Geçen ve Kuruma Tescil Edilmeyen Sigortalı Hizmetlerin Tespiti - Çalışmanın Kesintisiz Olduğu Belirgin Olmakla Hizmet Tespiti Davası Açmak İçin Yasada Öngörülen Beş Yıllık Hak Düşürücü Sürenin Dolduğunu Kabule Olanak Bulunmadığı )

• HİZMET TESPİTİNDE HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE ( Hem Sigortalı Hem de Emekli Sandığı Hizmeti Birlikte Değerlendirilmek Suretiyle Belirlenmesi ve Hak Düşürücü Sürenin Hesabında da Bu Belirlemenin Esas Alınması Gerektiği - Çalışmanın Kesintisiz Olduğu Belirgin Olmakla Hizmet Tespiti Davası Açmak İçin Yasada Öngörülen Beş Yıllık Hak Düşürücü Sürenin Dolduğunu Kabule Olanak Bulunmadığı )

• İŞÇİ YARARINA YORUM İLKESİ ( Hizmet Akdine Dayalı Olarak Geçen ve Kuruma Tescil Edilmeyen Sigortalı Hizmetlerin Tespiti İstemi - Hem Sigortalı Hem de Emekli Sandığı Hizmeti Birlikte Değerlendirilmek Suretiyle Belirlenmesi ve Hak Düşürücü Sürenin Hesabında da Bu Belirlemenin Esas Alınması Gerektiği )
506/m.2,3,79/10

ÖZET : Dava hizmet akdine dayalı olarak geçen ve kuruma tescil edilmeyen sigortalı hizmetlerin tespiti istemine ilişkindir. Davacının aynı işyerinde çalışmaya devam ettiği hususu tartışmasız olup; çalışma kesintisiz devam ettiğine göre, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 79/10 maddesinde yer alan "hizmet" kavramının, somut olay yönünden hem sigortalı hem de emekli sandığı hizmeti birlikte değerlendirilmek suretiyle belirlenmesi ve hak düşürücü sürenin hesabında da bu belirlemenin esas alınması gerekir. Bu durum "işçi yararına yorum ilkesi"nin doğal sonucudur. Hal böyle olunca; davacının aynı işyerinde sigortalı hizmeti sona ermekle birlikte Emekli Sandığına tabi hizmetinin dava tarihinde halen devam ettiği, çalışmanın kesintisiz olduğu belirgin olmakla hizmet tespiti davası açmak için yasada öngörülen beş yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu kabule olanak bulunmamaktadır. Mahkemece bu ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılıp davanın esası hakkında karar tesis edilmesi gerekir.

DAVA : Dava, 24.02.1993-14.01.1994 arası dönemde hizmet akdine dayalı olarak geçen ve kuruma tescil edilmeyen sigortalı hizmetlerin tespiti istemine ilişkindir.

Mahkemece, bozmaya uyularak yapılan yargılama sonunda, davanın reddine hükmedilmiştir.

Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Mustafa Taş tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi:

KARAR : 5510 sayılı Yasanın Geçici 7. maddesinde yer alan "Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20'nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibarı hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir." hükmü uyarınca, davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi olup, anılan madde hükmüne göre; Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır.

Somut olayda, davacının 14.01.1994 tarihinde Emekli Sandığına tabi olarak çalışmaya başladığı, sigortalı çalışmasının sona erdiği 14.01.1994 tarihinden sonra davanın 17.02.2006 tarihinde açıldığı ve beş yıllık hak düşürücü sürenin fazlasıyla geçmiş olduğu gözetilerek davanın reddine karar verilmiş ise de uyuşmazlık; sigortalının, 506 sayılı Yasa kapsamında çalışmakta iken, aynı işyerindeki çalışmasının 5434 sayılı T.C. Emekli Sandığı Yasasına tabi olarak devam etmesi halinde, hak düşürücü sürenin; bu çalışmalardan hangisinin sona erme tarihi başlangıç alınarak hesaplanacağı; buna bağlı olarak da hak düşürücü sürenin somut olay yönünden gerçekleşip gerçekleşmediği, noktasında toplanmaktadır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu' nun 27.04.2011 tarih ve 2011/10-52 Esas 2011/221 Karar sayılı kararında; "çalıştırılanlar, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 3. maddesinde belirtilen istisnalardan olmamak kaydıyla, 2. maddede öngörülen koşulların varlığı halinde kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Sigortalılar ile bunların işverenleri hakkında sigorta hak ve yükümlerinin sigortalının işe alındığı tarihten başlayacağına ilişkin norm, sigortalının kayıt altına alınabilmesi ile sonuç doğurur. Bildirimsiz geçen çalışmaların tespitine ilişkin dava koşulları ise 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun 79/10. maddesinde tanımlanmıştır. Bunlar; 506 sayılı Kanun kapsamında sigortalı sayılma, yönetmelikte tespit edilen belgelerinin Kuruma verilmemiş ya da çalışmaların Kurumca saptanamamış olması ile anılan davanın hak düşürücü süre içerisinde açılmış olmasıdır. Sigortalı, bildirimsiz kalan çalışmalarının tespitini hak düşürücü sürenin işlemeye başladığı, hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren beş yıl içerisinde isteyebilir. Davacının aynı işyerinde çalışmaya devam ettiği hususu tartışmasız olup; çalışma kesintisiz devam ettiğine göre, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 79/10 maddesinde yer alan "hizmet" kavramının, somut olay yönünden hem sigortalı hem de emekli sandığı hizmeti birlikte değerlendirilmek suretiyle belirlenmesi ve hak düşürücü sürenin hesabında da bu belirlemenin esas alınması gerekir. Bu durum "işçi yararına yorum ilkesi"nin doğal sonucudur. Hal böyle olunca; davacının aynı işyerinde sigortalı hizmeti sona ermekle birlikte Emekli Sandığına tabi hizmetinin dava tarihinde halen devam ettiği, çalışmanın kesintisiz olduğu belirgin olmakla hizmet tespiti davası açmak için yasada öngörülen beş yıllık hak düşürücü sürenin dolduğunu kabule olanak bulunmamaktadır." Hükmünün öngörülmüş olması karşısında, anılan karardaki ilke ve esaslar çerçevesinde değerlendirme yapılıp davanın esası hakkında karar tesis edilmesi gerekirken, yazılı biçimde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı, görülmüştür.

O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 07.02.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.


kazancı.com.tr