T.C.
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 
Esas No:2011/8722
Karar No:2012/23975 

KARAR

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle, kanuni gerektirici nedenlere göre; davalının tüm, davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2-Dava, iş kazası sonucu ölen sigortalının hak sahiplerinin uğradığı maddi ve manevi zararın giderilmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece, birleşen davanın kısmen kabulü ile davacı eş Z. için 52.163.51 TL. maddi, 30.000 TL. manevi tazminatın, kaza tarihi olan 5.2.2006 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacılara verilmesine karar verilmiştir.

Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden; davacılar için hesaplanan maddi zarardan Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından davacılara bağlanan gelirin en son peşin sermaye değeri tenzil edilerek çocuklar yönünden karşılanmamış zarar bulunmadığı, eş yönünden ise kararda belirtildiği üzere 52.163.51 TL. maddi zararın hüküm altına alındığı anlaşılmıştır.

Mahkemece, Dairemizin önceki uygulamalarına göre maddi zararın belirlenmesi sırasında, Kurumca bağlanan gelirlerin en son peşin değeri düşülerek sonuca gidildiği görülmektedir.

Davanın bu yönüyle yasal dayanağını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nu oluşturmaktadır. Kanunun 55.maddesinde, “Destekten yoksun kalma zararları ile bedensel zararlar, bu Kanun hükümlerine ve sorumluluk hukuku ilkelerine göre hesaplanır. Kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler, bu tür zararların belirlenmesinde gözetilemez; zarar veya tazminattan indirilemez.”hükmüne yer verilmiştir.

Adalet Komisyonunun 55. madde gerekçesine göre; “sosyal güvenlik ödemelerinin, denkleştirme (indirim) işlevi görebilmesi, onun sorumluluğu doğuran olaya sebebiyet verenlere rücu edilebilmesine bağlıdır. Bu kural gereği; rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri, teknik arıza ve tam kaçınılmazlık hallerindeki ödemeler, bu tazminatlardan indirilemez. Bağlanan gelirlerin, işçinin kusuru ve kaçınılmazlık gibi nedenlerle rücu edilemeyen kısmı da indirilemez. Bir kısmı rücu edilemeyen miktar dahi denkleştirilemeyeceği gibi, zarar görenin kusuruna (müterafik kusura) yansıyan sosyal güvenlik ödemeleri, tahsis tarihinden sonra meydana gelen sosyal güvenlik ödemelerindeki artışlar, kısmi kaçınılmazlık ve teknik arıza halindeki ödemeler ve benzerleri rücu edilemediğinden bu miktarlar dahi denkleştirilemez.”

Öte yandan, 6101 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 2.maddesine göre “Türk Borçlar Kanunu'nun kamu düzenine ve genel ahlaka ilişkin kuralları, gerçekleştirildikleri tarihe bakılmaksızın bütün fiil ve işlemlere uygulanır.” Dairemizin ve giderek Yargıtay'ın yerleşmiş görüşleri, Kurumca bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin ve geçici işgöremezlik ödeneklerinin hesaplanan zarardan indirilmesi, Kurumun rücu hakkının korunması ve mükerrer ödemeyi önleme ilkesine dayandığından kamu düzenine ilişkin olarak kabul edilmiştir. Kaldı ki, 6098 Sayılı Kanun'un 55. maddesi de emredici bir hükme yer verdiğinden gerçekleştiği tarihe bakılmaksızın tüm fiil ve işlemlere uygulanmalıdır.

Davaya konu iş kazası, 5510 Sayılı Kanun'un yürürlük tarihinden önce meydana geldiğinden, Kurumca rücu edilebilen peşin değer 506 Sayılı Ka-nun'un 26.maddesine göre belirlenmelidir. İşverenin 506 Sayılı Kanun'un 10.maddesine dayanan sorumluluk hali, kendisinin zamanında bildirimde bulunmamasından kaynaklandığından, hiç kimse kendi kusurundan yararlanamayacağından, bu halde dahi 26.maddeye göre rücu edilebilen miktar kadar indirim yapılması gerekecektir.

Anayasa Mahkemesi'nin 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gaze-te'de yayınlanan 23.11.2006 gün ve E.2003/10, K.2006/106 sayılı Kararı ile 26.maddesindeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarla sınırlı olmak üzere.” bölümünün Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. 26. Maddedeki anılan cümlenin iptali ile Kurumun rücu hakkının yasadan doğan kendine özgü ve sigortalı ya da hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, rücu davasında, ilk peşin değerli gelirin tazmini sorumlularının kusuruna isabet eden miktarla sınırlı şekilde hüküm kurulması gerekir.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararının gerekçesinde, açıkça gelirlerde meydana gelen artışların istenemeyeceği belirtimiştir.

Bu nedenle, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararından sonra 26.mad-deye dayanılarak açılan rücu davalarında artışlar istenemeyeceğine göre, böyle bir ibare bulunmayan 10.maddeye dayanan rücu davalarında da gelirlerdeki artışların istenemeyeceği açıktır. HGK 19.03.2008 gün ve 2008/10-254E.-2008/266 K. sayılı Kararı da bu yöndedir.

Yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda, davacının talebini aşmamak kaydıyla, Kurumca bağlanan gelirlerin ilk peşin değerinin, rücu edilebilecek kısmının hesaplanarak, bilirkişi raporunda belirlenen zarar tutarından indirilmesi ile karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde fazla indirim yapılarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Öte yandan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 55/1 .fıkra hükmüne göre “hesaplanan tazminat miktar esas alınarak hakkaniyet düşüncesi ile artırılamaz veya azaltılamaz” eş yönünden hesaplanan maddi tazminat miktarından da %5 oranında hakkaniyet indirimi yapılması da doğru değildir.

O halde, davacıların bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

SONUÇ

Hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacılara iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz edenlerden davalılara yükletilmesine, 20.12.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.



hukukmedeniyeti.org