T.C.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No:2014/145
Karar No:2015/145 

İlgili Kavramlar: KESİN HÜKÜM HAGB AÇIKLANMASINA ENGEL DEĞİLDİR


....1-Denetim süresi içinde işlenen kasıtlı suçla ilgili mahkûmiyetin kesin nitelikte olması halinde hükmün açıklanmasına karar verilip verilemeyeceği;

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanunun 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkra ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanunun 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla çocuk suçlular ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.

Başlangıçta yalnızca yetişkin sanıklar yönünden şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, maddeye 6545 sayılı Kanunla "denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez" hükmü eklenmiştir.

5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Kanunlarla 5271 sayılı CMKnun 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;

1) Suça ilişkin olarak;
a- Yapılan yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,
b- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,

2) Sanığa ilişkin olarak;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
c- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,
d-Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair beyanının olmaması,

Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.

Bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve onsekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.

Sanık denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davrandığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilecektir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili bu genel açıklamalardan sonra açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün açıklanması üzerinde durulması gerekmektedir. 

5271 sayılı CMKnun 231. maddesinin 11. fıkrası; "Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar. Ancak mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunu değerlendirerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşullarının varlığı halinde hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir" hükmünü taşımaktadır.

Görüldüğü üzere açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanabilmesi için iki halden birinin gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Sanığın denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suç işlemesi veya mahkemece kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getirememesi halinde hüküm açıklanacaktır.

Deneme süresi çerisinde işlenen ikinci suçun bu süre içerisinde kesinleşmesi gibi bir zorunluluğa madde metninde yer verilmemiştir. İkinci suçun deneme süresi içerisinde işlenmesi ve kasıtlı bir suç olması hükmün açıklanması için yeterlidir. Ancak mahkeme sanığın denetim süresi içerisinde işlediği kasıtlı suçtan verilen mahkümiyet kararının kesinleşmesinden sonra hükmü açıklayabilecektir. İkinci suçun doğrudan ya da olası kastla işlenmesinin bir önemi yoktur. İkinci suçun taksirle işlenmesi durumunda, bilinçli taksir de olsa hüküm açıklanamayacaktır. 

5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesinin 6. fıkrasının, 5560 sayılı kanunla ile değiştirilmeden önceki hali; "Çocuğun denetimli serbestlik süresi içinde işlediği hapis cezasını gerektiren kasıtlı bir suç nedeniyle mahkûm olması veya yükümlülüklerine aykırı davranması hâlinde, mahkeme geri bıraktığı hükmü açıklar. Ancak mahkeme, yükümlülüklerin yerine getirilme durumunu göz önünde bulundurarak, çocuk hakkında belirlenen cezada yarı oranına kadar indirim yapabilir" biçimindedir. 

Bu düzenlemeye göre ise çocuklar bakımından açıklanması geri bırakılan hükmün açıklanabilmesi için çocuğun denetimli serbestlik süresi içerisinde işlediği suçun kasıtlı bir suç olması yeterli olmayıp aynı zamanda hapis cezasını öngörmesi de şarttır.

Uyuşmazlıkla ilgili gelinen bu noktada kesin nitelikteki hükümler üzerinde durulmalıdır.

Kesin hüküm, bir hukuki uyuşmazlığı kesin olarak çözen son karardır. Kesin hüküm şekli ya da maddi anlamda olabilir. Şekli anlamda kesinlik bir kararın şekli anlamda kesinliği, o karara karşı artık olağan kanun yoluna başvurulamamasını ifade eder. 

Şekli anlamda kesinleşme;

1-Bir yargı kararına karşı temyiz yoluna başvurulmasının yasal olarak kabul edilmemiş olması, 

2-Kanun yolu kabul edilmekle birlikte temyiz başvuru süresinin geçirilmiş olması,

3-Kanun yoluna müracaattan vazgeçilmesi veya müracaatın geri alınması,

4-Temyiz isteminin reddiyle kararın Yargıtayca onanmış olması gibi durumlarda gerçekleşir. (Yener Ünver-Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 7. Bası, Ankara, 2013, s. 314)
Şekli anlamda kesin hükme karşı ancak olağanüstü kanun yollarına başvurulabilir.

Maddi anlamda kesinlik ise; hükmün niteliği değil, diğer yargılamalara olan etkisini ifade eder. Ceza Muhakemesi Kanununda, mahkemece verilen son kararının kesin hüküm niteliği taşıması, hakkında hüküm verilmiş olan aynı kişinin aynı fiilden dolayı bir daha yargılanamaması anlamına gelmektedir. (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılamasında Kesin Hüküm, 2. Bası, İstanbul 1987, s. 14 vd.)

Bazı kararların kesin olduğu kanunda açıkça belirtilir ve bu kararlar verildikleri anda kesin hüküm etkisine sahiptirler. Verildikleri anda kesin olan bu kararların başka yargı makamınca incelenerek değiştirilmesi mümkün değildir. Kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan bu kararlara karşı olağan kanun yolu kapalıdır. Kesin nitelikteki bu kararlara karşı ancak, şartları varsa, 5271 sayılı CMKnun 309. maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulabilir. (Ali Rıza Çınar, Ceza Yargılamasında Temyiz Yolu, Ankara 2006, s.74 vd.)

1412 sayılı CMUKnun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz kanun yoluna tabidir. 

Ancak yerel mahkeme hüküm tarihi itibarıyla; 

1-İkimilyar liraya kadar (iki bin lira-ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler,

2-Yukarı sınırı onmilyar lirayı (on bin lira) geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,

3-Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,

Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz kanun yoluna başvurulamaz.

İkimilyar liraya kadar (iki bin lira-ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CMUK'nun 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 23. maddesi ile 5271 sayılı CMK'nun 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı şeklinde yapılan değişiklik ve aynı Kanunun 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanuna eklenen, bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz şeklindeki geçici 2. madde gözönünde bulundurulduğunda, 14.04.2011 tarihinden sonra ise, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin mümkün hale geldiği konusunda bir tereddüt bulunmamaktadır.
Kesin nitelikteki hükümler, temyiz edilmekle kesinleşmiş hükümler gibi infaz kabiliyetine sahiptirler. Yine yeni soruşturmayı ve davayı engelleme etkisi nedeniyle, sanığı ileride yapılacak yargılama ve cezalandırmadan korur.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; 
5271 sayılı CMK'nun 231/11. maddesinde açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükmün hangi şartların gerçekleşmesi halinde açıklanacağı açıkça belirtilmiş olup bu düzenlemeye göre hakkındaki hükmün açıklanması geri bırakılan sanığın, denetim süresi içinde kasıtlı bir suçtan mahkum olması durumunda hüküm açıklanacaktır. Bunun için ikinci suçun denetim süresi içerisinde işlenmesi ve kasıtlı bir suç olması yeterlidir. İkinci suçun kesinleşme tarihinin önemi yoktur. İkinci suçun şikayete bağlı veya re'sen soruşturulan bir suç olması da sonuca etkili değildir. Yine ikinci suçtan mahkumiyetin adli para cezası ya da hapis cezası olması yanında TCK'nun 50. maddesindeki seçenek yaptırımlara çevrilmiş olmasının da önemi olmadığı gibi kesin nitelikte olmasının da önemi yoktur. Kanun koyucu ikinci suçun kasıtlı bir suç olmasını yeterli görmüş, ikinci suçtan verilecek mahkumiyet hükmünün niteliği konusunda bir sınırlama getirmemiştir. Kanun koyucunun muradı farklı yönde olmadığından, CMK'nun 231. maddesinden önce düzenlenen 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesinin 6. fıkrasında olduğu gibi denetimli serbestlik süresi içerisinde işlenen ikinci suçtan verilecek mahkümiyetin niteliği konusunda kısıtlayıcı bir hükme yer vermemiştir.
 
Bu nedenlerle, yerel mahkemenin, sanığın denetim süresi içinde işlediği kasıtlı suçtan verilen kesin nitelikteki mahkumiyet hükmünü esas alarak açıklanması geri bırakılan hükmü açıklamasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır. 05.05.2015 tarihinde yapılan müzakerede ön soruna ilişkin uyuşmazlık yönünden oy çokluğuyla asıl uyuşmazlık konusu yönünden ise oybirliğiyle karar verildi.