Cari hesap şeklinde işleyen kredilerde Banka, sözleşmenin geçerlilik süresi içinde ve sözleşmede kararlaştırılmış limit içinde vereceği krediyi sürekli tekrarlamakta, böylece kredi alan, aldığı krediyi zamanında ödemek suretiyle(yeniden sözleşme imzalamaya gerek duymaksızın) tekrar kredi isteyebilmektedir.

Daha açık bir anlatımla, geri ödeme yaptığı nispette tekrar kredi kullanmaktadır. Yani, kredi sürekli dönmektedir. Bu yüzden, bu tür kredilere dönen kredi de denilmektedir. 
İşte 3. bir kişinin bu tür bir krediye kefil olması durumunda, kefil süresiz olarak bu dönen krediye kefil olmuş olur. Yani, sözleşme süresi içerisinde herhangi bir tarihte tüm geri ödemeler yapılmış olsa, bakiye sıfır vermiş olsa dahi kefilin sorumluluğu devam eder. Çünkü, kredi alan her an aynı limitle ve aynı sözleşmeye istinaden kredi tekrarlayabilir.( Bu konuyla ilgili oldukça çok Yargıtay kararı mevcut) 

Ancak, burada özellikle dikkat edilmesi gereken husus, kefil, sadace kendi temerrüdünün hukuki sonuçları ve kefalet limiti ile sorumludur. Örneğin, kredi alan birden fazla GKS imzalamış ancak kefil sadace 1 GKS'ye kefil olmuş ise, sadace kefil olduğu GKS ile sorumlu tutulabilir.

Ne var ki, uygulamada Bankalar, kefilin imzası olsun veya olmasın tüm GKS'leri birleştirip tek bir alacak olarak kefelet limiti ile talepte bulunmaktadırlar. Bu taleplerine de GKS'lerde matbu olarak yer alan "kerdi alanın doğmuş ve doğacak tüm borçlarının teminatı olarak ... TL'ye kadar kefilim" maddelerine dayandırmaktadırlar.

Ne var ki, bu madde hukuken geçersizdir ve bu konuda çokça Yargıtay kararı bulunmaktadır. Açıklamak gerekirse; 

Kefalet, belirli veya en azından kefaletin verildiği anda belirlenebilir olması halinde geçerlidir. Bu hususa öğretide, Yargıtay ve Kaynak İsviçre Borçlar kanunu'nun uygulaması ile ilgili İsviçre Fedaral Mahkemesi kararlarında açıkça değinilmiştir. Öğretide Seza Reisoğlu aynen şu şekilde açıklamada bulunmuştur."Kefalet borcunun feri karakteri, ferdileştirilmiş belli bir borç için tekeffülü zaruri kılmaktadır. Asıl borç belli olmaksızın sadace kefilin sorumlu olacağı en yüksek meblağ gösterilmek süretiyle verilmiş olan kefalet geçerli olmaz. Örneğin kefilin - borçlunun doğmuş veya doğacak herhangi bir borcuna ....TL ye kadar kefil oluyorum- şeklindeki tekeffülü geçersizdir." Yargıtay 13 HD. 1991/7229 E sayılı kararında aynen "Asıl borcun sözleşmede yeteri kadar tanımlanmış veya belli edilebilir olması gereklidir. Herhangi bir borç için verilmiş soyut bir kefalet geçerli olmaz" ifadelerine yer veriştir. Federal Mahkeme(BGE 49 II 377) kararında aynen; "asıl boçlunun, sebebi ne olursa olsun tüm borçlarına kefalet geçersizdir" 

Sonuç olarak; Yargıtay kararları de sabit olduğu üzere kefil, sadace imzaladığı GKS'ye istinaden geri ödemesi yapılmamış kredilerden sorumludur. Kefil, kefil olduğu GKS dışında başkaca herhangi bir borçtan sorumlu tutulamaz. Kefil olduğu GKS'de bu yönde bir madde(doğmuş veya doğacak tüm borçlarının teminatı olarak) bulunması bu sonuca etkili değildir.

T.C
YARGITAY 19. Hukuk Dairesi
ESAS NO : 2012/15421 
KARAR NO: 2013/1789 
KARAR TARİHİ:30.01.2013 


Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı vekili, müvekkilinin davacı banka ile dava dışı asıl borçlu M... arasında akdedilen genel kredi sözleşmesine kefil olduğunu, ancak dava dışı M...' e kullandırılan kredi kartı ve tüketici kredi sözleşmelerinden kaynaklı alacağın tahsili için davacı yanca müvekkili aleyhine icra takiplerine girişildiğini, müvekkilinin icra takiplerine dayanak sözleşmelerde imzasının bulunmadığını, bu yönde kefalet iradesinin olmadığını ileri sürerek icra takiplerinden dolayı borçlu olmadığının tesbitine ve %40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, 18.06.2008 tarihli genel kredi sözleşmesini davacının kefil sıfatı ile imzaladığını, sözleşmenin 41. maddesi uyarınca davacının kefalet imzasının bulunduğu sözleşmeden değil dava dışı asıl borçlu ile akdedilen diğer sözleşmelerden kaynaklı borçlardan da sorumlu olduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkemece toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporları doğrultusunda, genel kredi sözleşmesinin 41.1 maddesi uyarınca davacının, dava dışı asıl borçlunun davalı banka ile yapmış olduğu ve ileride yapacağı işlemlere "kefil olmayı" kabul ettiği, bu durumda davacı kefilin, genel kredi sözleşmesinde yazılı ve hiçbir duraksamaya yer bırakmayacak biçimde sorumluluğunun belirlendiği, böylece davalı bankanın dava dışı borçlu M... hakkında genel kredi sözleşmesi dışında oluşan (kredi kartı kullanımı ve tüketici kredisi kullanımından kaynaklı olarak) doğan alacakları hakkında davacı hakkında icra takibi yapmakta haklı olduğu, bu takip dosyalarında da davacı kefilin kefalet limiti kapsamında ve kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir. 

Davacı, davalı banka ile dava dışı M... arasında düzenlenen genel kredi sözleşmesini kefil olarak imzalamıştır. Dava konusu borcun ise, davacının imzası bulunmayan kredi kartı ve tüketici kredi sözleşmelerinden kaynaklandığı dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Davacı kefilin kefil olarak imzalamadığı sözleşmelerden doğan borçtan sorumlu tutulması doğru değildir. Her ne kadar mahkemece genel kredi sözleşmesinin 41.1 madde hükmüne dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulmuş ise de anılan sözleşme hükmü davacıyı, imzası bulunmayan sözleşmeler nedeniyle sorumluluk altına sokacak biçimde yorumlanamaz. Mahkemece, delillerin değerlendirilmesinde yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulmasında isabet görülmemiştir. 

SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 30.01.2013 gününde oybirlğiyle karar verildi.