T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
ESAS NO : 2013/4-1468
KARAR NO : 2015/785
KARAR TARİHİ:28.01.2015

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İstanbul 11.Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 26/03/2013
NUMARASI : 2013/28 E-2013/174 K.
DAVACI : Doğu M.
DAVALI : Noter-Metin A.
BİRLEŞENDAVANIN
DAVACILARI : 1-Işık C. 2-Doğu M.
BİRLEŞEN DAVANIN
DAVALISI : Noter-Metin A.


>Noter kâtibinin eyleminden dolayı noterin sorumluluğu---Noter katibin eyleminin cezayı gerektirir bir eylem olması halinde uzamış ceza zamanaşımının notere de uygulanması.



Taraflar arasındaki “maddi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Şişli 2.Asliye Hukuk Mahkemesince asıl ve birleşen davada davalılardan Metin A. hakkında açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddine diğer davalılar yönünden karar verilmesine yer olmadığına dair verilen 07.04.2011 gün ve 2005/408 E.-2011/165 K. sayılı kararın incelenmesi asıl ve birleşen dava davacılar vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 02.10.2012 gün ve 2011/9632 E., 2012/14067 K. sayılı ilamı ile;

(...Dava, haksız eylem nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davalı notere yönelik istemin zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş; diğer davalılar bakımından ise, karar verilmesine yer olmadığı biçiminde hüküm oluşturulmuştur.
Mahkemece, dava konusu işlemin bizzat davalı noter tarafından gerçekleştirilmediği; bu nedenle, davalı noter hakkında BK'nun 60/1.maddesinin uygulanabileceği gerekçesiyle yazılı biçimde karar verilmiştir.
BK'nun 60/2.maddesi uyarınca, aynı zamanda suç niteliği taşıyan haksız eylemler bakımından, ceza yasalarında öngörülen dava zamanaşımı süresi BK'nun 60/1.maddesinde düzenlenen süreden daha uzun ise; ceza davası zamanaşımı süresinin göz önünde tutulması gerekir. Madde hükmünün uygulanabilmesi için, ceza davası açılmış bulunması gerekmediği gibi; mahkumiyet kararı verilmiş olması da koşul değildir. Ceza mahkemesince, suç öğelerinin oluşmadığı nedeniyle beraat kararı verilmesi hali dışında;eylemin suç oluşturup oluşturmadığının, hukuk yargıcı tarafından değerlendirilip saptanması gerekir.
Somut olayda, hukuka aykırı olduğu ileri sürülen işlem; davalı noter adına ve onun çalışanı durumunda bulunan, başkatip tarafından gerçekleştirilmiştir. Mahkemenin, davalı noterin eylemin faili durumunda bulunmadığına ilişkin tespiti ve gerekçesi yerindedir. Ancak, 1512 sayılı Noterlik Kanunu'nun 162.maddesi gereğince; noterler, çalışanlarının eylem ve işlemlerinden dolayı sorumlu olup; denetim görevinin yerine getirilmemesi durumunda, haklarında görevi ihmal suçu hükümlerinin uygulanabilmesi söz konusudur. İşlem tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK'nun 230.maddesinde düzenlenen görevi ihmal suçunun zamanaşımı süresi ise, aynı Yasa'nın 102/4.maddesi uyarınca beş yıldır.
Şu durumda, davalı noter yönünden bu sürenin göz önünde tutulması gerekir.Dava tarihi itibariyle, öngörülen ceza davası zamanaşımı süresi dolmamıştır. Mahkemece, bu davalı hakkındaki uyuşmazlığın esasının çözümlenmesi gerekir. Karar, açıklanan nedenle yerinde görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir...)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda kısmen direnilmiştir.


TEMYİZ EDEN : Asıl ve birleşen dava davacılar vekilleri

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl ve birleşen dava, noterin ve noter personelinin sorumluluğuna dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekilleri, müvekkillerinin annesi olan Belkıs M.'nın evinde yalnız yaşamakta iken 01.08.2002 tarihinde vefat ettiğini, vefatından sonra çocukları tarafından yapılan tereke tespit çalışmaları esnasında müteveffanın bankalardaki hesaplarında bulunan paralarının bir kısmının çekilmiş olduğunu, bankalardaki işlemlerde kullanılan vekaletname incelendiğinde, vekaletnamenin K. 11.Noterliğinin baş katibi Süleyman D. tarafından müteveffanın evinde 10.7.2002 tarihinde düzenlendiğini, vekaletnamede davalılar Haydar Ç. ve Ali C.'in tanık olarak imzalarının alındığını, müteveffanın 83 yaşında, fiziksel ve ruhsal olarak oldukça rahatsız olması nedeniyle sağlık raporu alınmadan düzenlenen usulsüz vekaletname nedeniyle uğradıkları maddi zararların ödetilmesini istemişlerdir.
Davalılar vekili, zamanaşımı def’inde bulunarak, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, sahte vekaletnamenin noter tarafından değil noter başkatibi tarafından düzenlendiği, başkatibin kesinleşmiş yargı kararı ile mahkum olduğu dikkate alındığında davalı noter hakkında ceza zamanaşımının uygulanmasının mümkün olmayacağı, davalı noter hakkında 818 sayılı B.K.nun 60.maddesindeki zamanaşımı sürelerinin uygulanacağı ve davanın bir yıllık zaman aşımı geçtikten sonra açıldığı gerekçesiyle davalı noter Metin A. hakkındaki davanın zaman aşımı nedeniyle reddine, diğer davalılar hakkındaki davanın atiye terk edilmiş olması nedeniyle bu davalılar hakkında herhangi bir karar verilmesine yer olmadığına dair verilen karar; davacılar vekillerinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş; mahkemece, önceki gerekçeler genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Davacılar vekilleri, direnme kararını temyize getirmiştir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı noter hakkında, ceza (uzamış) zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı; varılacak sonuca göre davalı noter hakkında açılan davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, noktalarında toplanmaktadır.

Dava, haksız fiil hukuksal nedenine dayalı maddi tazminat istemine ilişkindir.

Bilindiği üzere kanunun zamanaşımı süresinin başlaması için alacaklının belli olguları öğrenmiş olması koşulunu aradığı hallerden biri, haksız fiilden kaynaklanan tazminat borcudur. Buna ilişkin bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerini öngören B.K. nun 60.maddesinde, bir yıllık zamanaşımı süresinin, zarar görenin, zararın varlığını ve zarar vereni öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında, alacaklı zararın varlığını ve zarar vereni bilmediği sürece, zamanaşımı süresi başlamayacaktır.
Zararın varlığını öğrenme koşulu, öncelikle zararın gerçekleşmiş olmasını gerektirir. Henüz gerçekleşmemiş bir zararın, herkes gibi, o zararın tazminini isteyebilecek olan alacaklı (zarar gören) tarafından da öğrenilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, hukuka aykırı fiil işlenmesine rağmen, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış; zararın ortaya çıkması için, fiil tarihinden sonra birtakım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise, doğal olarak zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması da mümkün olmayacaktır.
Diğer taraftan, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddesinin 1 ve 2.fıkralarında:
“Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.
Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur,”
hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun 60.maddenin 2.fıkrası gereğince, eylemin aynı zamanda ceza kanununda suç sayılması halinde, daha uzun ise olayda ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı, dolayısı ile bu durumda B.K.nundaki daha kısa zamanaşımı sürelerinin uygulanamayacağı hususu açıkça anlaşılmaktadır.
Söz konusu hüküm, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.

Sonuçta; haksız eylemin suç oluşturması durumunda o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.04.2013 gün 2012/4-1161 E., 2013/498 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.

Somut olay bu hukuksal çerçevede değerlendirildiğinde: davacı, davalı noterin, personeli olan noter katibi tarafından düzenlenen vekaletnameyi onaylarken denetim yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürmektedir.
1512 sayılı Noterlik Kanunu (NK)'nun, 151.maddesinde,
“Noterler, geçici yetkili noter yardımcıları, noter vekilleri ile noter kâtipleri ve kâtip adayları noterlikteki görevleri, Türkiye Noterler Birliği organlarında görev alan noterler ise ayrıca bu görevleri ile bağlantılı olarak işledikleri suçlardan dolayı Türk Ceza Kanununun uygulanması bakımından kamu görevlisi sayılırlar.”
hükmüne yer verilmiştir.

Aynı Kanun’un 160.maddesinde,
“Noterlik dairesinde çalışan katiplerin ve katip adaylarının görevlerinden dolayı işledikleri suçlara iştiraki bulunmıyan hallerde noter, bu kimseler üzerindeki gözetim ve denetim görevini yerine getirmediği sabit olduğu takdirde, Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre cezalandırılır.”
düzenlemesi getirilmiştir.
Ayrıca anılan Kanun’un 162.maddesinde,
“Stajiyer, katip ve katip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterler, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar.
Noter, birinci fıkra gereğince ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajyer veya noterlik personeline rücu edebilir.”
düzenlemesine yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere anılan Kanun’un 160.maddesinde noterin, suça iştiraki bulunmaksızın çalışanları üzerinde gözetim ve denetim görevini gereği gibi yerine getirmemesi eylemi ayrıca suç olarak kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı noter hakkında da mülga 818 sayılı B.K.nun 60/2 madde ve fıkrasındaki ceza olup zamanaşımı süresinin uygulanması gerekeceği kabul edilmiş olup, eldeki davanın ceza zamanaşımı süresi dolmadan açıldığı hususu da tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, mahkemece yapılacak iş, davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılmış olduğu benimsenmek suretiyle işin esasına girişilerek, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde hukuken geçerli tüm delilleri sorulup toplanarak, ortaya çıkacak uygun hukuksal sonuç çerçevesinde bir karar verilmesinden ibarettir.


O halde, Hukuk Genel Kurulu’nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, davanın zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle reddine dair önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.



S O N U Ç : Davacılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun'un 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 28.01.2015 gününde oybirliği ile karar verildi.



kararara.com