T.C.
YARGITAY
Hukuk Genel Kurulu


ESAS NO : 2011/2-775
KARAR NO : 2012/116 Y A R G I T A Y İ L A M I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : 1. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 14/06/2010
NUMARASI : 2010/164-2010/313
DAVACI :vekili Av.Arif Çelik
DAVALILAR : 1-vekili
2- Nüfus Müdürlüğü
3-
Taraflar arasındaki “nüfusta kayıt düzeltmesi” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce (Aile Mahkemesi sıfatıyla) davanın kısmen kabulüne dair verilen 08.09.2008 gün ve 2007/98 E. 2008/68 K. sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 18.01.2010 gün ve 2008/19621 E. 2010/796 K. sayılı ilamıyla;
(Dava, gerçeğe aykırı olarak düzenlenen nüfus kaydının iptali istemine ilişkin olup, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinden kaynaklanmaktadır.

Bu davalara Asliye Hukuk Mahkemesinde bakılır. Görev kamu düzenine ilişkindir. Mahkemece yargılamanın her aşamasında kendiliğinden nazara alınması da zorunludur. Bu açıklamalar karşısında davaya Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla bakılması gerekirken bu husus düşünülmeden Aile Mahkemesi sıfatıyla yargılamaya devamla yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır..)

gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.


TEMYİZ EDEN : Davalı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI


Hukuk Genel Kurulu’nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Davacı vekili,müvekkilinin Hüsne Muslu’nun mirasçısı olduğu, Hüsne Muslu ile Mehmet Muslu’nun çocuklarının bulunmadığı, davalı Kadriye Akun’un gerçekte anne ve babasının başka kişiler olmasına karşın, bu kişilerin çocuğuymuş gibi nüfusta kaydında yer aldığı, davalının gerçek nüfus kaydını ve soyadının Yılmaz olduklarını tespit ettiklerini, ifadeyle Hüsne ve Mehmet Uslu’nun çocuklarının olmadığının tespiti ile davalının nüfus kaydındaki anne ve baba adının tashihi ile gerçek anne ve babasının nüfusuna kaydedilmesini, istemiştir.

Mahkemece, dava nesep tashihi olarak nitelendirilerek, sonuçta dava davalının Mehmet ve Hüsne Muslu çocuğu olmadığının tespiti ile bu kişilerin hanesindeki kaydının iptali ile köyün en son hanesine kaydedilmesine, davalının Hüseyin ve Ayşe kızı olduğuna ilişkin davanın ise reddine karar verilmiştir.
Davalı Kadriye’nin hükmü temyizi üzerine Özel Dairece; davanın gerçeğe aykırı nüfus kaydının düzeltilmesi istemi olduğu nitelemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi sıfatıyla bakılması gereğine işaretle mahkemenin görevi noktasından kararı bozmuştur.

Mahkemece, ilk hükümde direnilmiş; davalı Kadriye vekili hükmü temyiz etmiştir.

Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın hukuki niteliğinin ve buna bağlı olarak da davaya bakma görevinin hangi mahkemeye ait olduğunun tespiti noktasındadır.

Öncelikle, davanın hukuki niteliğinin belirlenmesine yönelik olarak ilgili yasal düzenlenemeler ile kavram ve kurumların irdelenmesinde yarar vardır:
Soybağı, 743 sayılı mülga Türk Kanuni Medenisindeki nesep sözcüğünün yerine 4721 sayılı Türk Medenî Kanunuyla getirilip, hukuk diline kazandırılan bir terimdir ve biri geniş diğeri dar olmak üzere iki farklı anlamda kullanılmaktadır.

Geniş anlamda soybağı, bir kimse ile onun ecdadı, üstsoyu arasındaki biyolojik ve doğal bağlantıyı ifade eder. Dar anlamda soybağı ise, sadece çocuklar ile ana ve babaları arasındaki bağlantıyı, başka bir deyişle çocuğun ana ve babasına bağını ifade eder ki, 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun aile hukuku kitabında düzenlenmiş olan soybağı da bu dar anlamdaki soybağıdır.

4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun soybağının hükümlerini düzenleyen 282. maddesinin ikinci fıkrasında çocuk ile baba arasındaki soybağının, ana ile evlilik, tanıma veya hâkim hükmüyle kurulacağı; 285. maddesinin birinci fıkrasında evlilik devam ederken veya evliliğin sona ermesinden başlayarak üçyüz gün içinde doğan çocuğun babasının koca olduğu; 286. maddesinde de kocanın soybağının reddi davasını açarak babalık karinesini çürütebileceği hüküm altına alınmıştır. TMK’nun 287. maddesine göre, çocuk evlilik içinde ana rahmine düşmüşse davacının, kocanın baba olmadığını ispat etmek zorunda olduğu, evlenmeden başlayarak en az yüzseksen gün geçtikten sonra ve evliliğin sona ermesinden başlayarak en fazla üçyüz gün içinde doğan çocuğun evlilik içinde ana rahmine düşmüş sayılacağı, 288. maddesinde de çocuk, evlenmeden önce veya ayrı yaşama sırasında ana rahmine düşmüşse, davacının başka bir kanıt getirmesi gerekmediği, ancak, gebe kalma döneminde kocanın karısı ile cinsel ilişkide bulunduğu konusunda inandırıcı kanıtlar varsa, kocanın babalığına ilişkin karinenin geçerliliğini koruyacağı öngörülmüştür.

4721 sayılı TMK’nun 283. ve 284. maddesinde soybağı davalarında yetki ve yargılama usulü düzenlenmiştir.

4721 sayılı TMK’nun 284. maddesine göre Hukuk Muhakemeleri Kanunu kurallarının uygulanması asıl olmakla birlikte soybağına ilişkin davalarda hakimin maddi olguyu resen araştırması kanıtları serbestçe takdir etmesi ve ayrıca aynı maddenin 2 fıkrasına göre soybağının belirlenmesinde zorunlu olan hallerde sağlıkları yönünden tehlike yaratmayan araştırma ve incelemelere tarafların ve üçüncü kişilerin rıza göstermeleri gereklidir.

4721 sayılı TMK’nun 286. maddesinde soybağının reddi davası ve bu davayı açabilecek kişiler açıklanmış, aynı Kanunun 291. maddesinde ise soybağının reddi davasını açabilecek diğer ilgili kişiler belirtilmiştir.

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, soybağı davalarının ilelebet açılabilmesini kabul etmemiş, belirli bir süre geçtikten sonra soybağı ile itirazları bir daha açılmamak üzere kapatılmasını yeğlemiştir. Onun için bu tür davalara hak düşürücü süreler getirilmiştir.

Koca tarafından açılan soybağının reddi davasında hak düşürücü süre TMK’nun 289/1. maddesinde; çocuk tarafından açılan soybağının reddi davasındaki hak düşürücü süre TMK’nun 289/2. maddesinde; kayyım tarafından açılan soybağının reddi davasındaki hak düşürücü süre TMK’nun 291/2 maddesinde; diğer ilgililer tarafından açılan soybağının reddi davasındaki hak düşürücü süre ise TMK’nun 291. maddesinde düzenlenmiştir.

4721 sayılı TMK’nun 292. maddesinde evlilik dışında doğan çocuğun, ana ve babasının birbiriyle evlenmesi halinde kendiliğinden evlilik içinde doğan çocuklara ilişkin hükümlere tabi olacağı, aynı Kanunun 294 maddesinde ise buna itiraz ve iptal davası açabilecek kişiler gösterilmiştir.

4721 sayılı TMK’nun 295. maddesinde tanıma; 297.maddesinde tanıyanın dava hakkı; 298. maddesinde ilgililerin dava hakkı; 300.maddesinde de tanımaya karşı açılacak iptal davalarındaki hak düşürücü süre düzenlenmiştir.

Yargısal karar ile babalığa hükmedilmesi 4721 sayılı TMK’nun 301 maddesi ve devamında hüküm altına alınmış; 301. maddesinde dava açma hakkı bulunanlar, 303 maddesinde ise hak düşürücü süreler ile ilgili hükümlere yer verilmiştir.

Görüldüğü üzere, soybağı davaları belirli kişiler tarafından ve belirli kişilere karşı ve en önemlisi kanunda öngörülmüş hak düşürücü süreler içerisinde açılması gerekli, kendine özgü yapısı olan dava türüdür.

Nüfus kayıt düzeltmesi davalarına gelince:
Kişisel durumlardaki değişikliklerin nüfus kaydında belirtilmesi ve doğru olmayan kayıtların düzeltilmesi, “nüfus kayıtlarının düzeltilmesi” davalarının konusunu oluşturur.

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35. maddesine göre, kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez ve kayıtların anlamını ve taşıdığı bilgileri değiştirecek şerhler konulamaz. Ancak olayların aile kütüklerine tescili esnasında yapılan maddî hatalar nüfus müdürlüğünce dayanak belgesine uygun olarak düzeltilir.

Aynı Kanunun Aile kütüklerinde bulunması gereken kişisel bilgilerin düzenlendiği 7. maddesinde, her mahalle veya köy için ayrı aile kütüğü tutulacağı ve bu aile kütüklerinde; Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, kayıtlı bulunduğu il, ilçe, köy veya mahalle adı ile cilt, aile ve birey sıra numarası, kişinin adı ve soyadı, cinsiyeti, baba ve ana adı ile soyadları, evli kadınların önceki soyadları, doğum yeri ile gün, ay ve yıl olarak doğum tarihi ve kütüğe kayıt tarihi, evlenme, boşanma, soybağının kurulması veya reddi, ölüm, vatandaşlığın kazanılması veya kaybedilmesi gibi kişisel durumda meydana gelen değişiklik veya yetkili makamlarca yapılan düzeltmeler, dini, medenî hali, yerleşim yeri adresi, fotoğrafı bulunacağı belirtilmiştir.

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 38. maddesinde ise; yukarıda 7 nci maddesinde sayılan aile kütüklerine tescil edilmesi gereken bilgilerden; dayanak belgesinde bulunduğu halde nüfus kütüklerine hatalı veya eksik olarak tescil edilen ya da hiç yazılmayan bilgiler veya mükerrer kayıtların maddî hata kapsamında değerlendirileceği, bu tür maddî hataların ise Genel Müdürlükçe ya da nüfus müdürlükleri tarafından düzeltileceği veya tamamlanacağı düzenlenmiştir (NHKUİ Yön.m. 79.).

Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun Uygulanması Hakkında Yönetmeliğin(NHKUİ) 80. maddesinin (ç) bendine göre; doğum veya ölüm raporuna göre düzenlenmiş olmak kaydıyla, yurt içinde doğum veya ölüm tutanaklarının düzenlenmesinde maddî bir hata olması ve doğum ya da ölüm raporunun aslının ibraz edilmesi halinde; yapılacak değerlendirme sonucunda adı, soyadı, ana ve baba adı, cinsiyet, doğum yeri, doğum tarihi, evlenme tarihi ve ölüm tarihinde gerekli düzeltme işlemi yapılacaktır.

Dayanak belgelerindeki bilgilerin aile kütüklerine işlenmesi sırasında yapılmış bir maddî hata söz konusu değil ise, aile kütüğünün herhangi bir kaydında düzeltme veya değişiklik ancak mahkeme kararı ile yapılabilecektir.

İşte bu noktada, nüfus kütüğünde yer alan “doğru olmayan kayıtlar”, ilgilileri veya Cumhuriyet Savcısı tarafından açılacak olan “kayıt düzeltme davası” ile gerçek durumuna uygun hale getirilebilir ki, bu dava uygulamada “nüfus kaydının düzeltilmesi davası” olarak adlandırılmaktadır.

5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 35. maddesinde “kesinleşmiş mahkeme hükmü olmadıkça nüfus kütüklerinin hiçbir kaydı düzeltilemez…” ibaresi yer aldığından, her hangi bir sınırlama olmaksızın nüfus kütüğünde mevcut her kaydın düzeltilmesinin istenebileceği kuşkusuzdur.

Önemle vurgulanmalıdır ki; zamanaşımı ve hak düşürücü süreye bağlı olmayan nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davalarda, her türlü kanıta başvurulabilir (YHGK, 11.2.1998 gün ve 2-87/77 sayılı). Şu durumda; zamanaşımı veya hak düşürücü süreye bağlı olmaksızın açılabilen nüfus kaydının düzeltilmesine ilişkin davada resmi kayıt ve belgelere başvurulabileceği gibi, tanık da dinlenebilecektir (Özsunay, a.g.e., s. 244; Bilge Öztan, Şahsın Hukuku Hakiki Şahıslar, Ankara 1997, s. 210).

Davacının, kütük babası yanındaki kaydın iptali ile genetik baba yanına kaydını istemesi halinde; bu tür nüfus kayıt davaları kademeli olarak açılabilir ve bu tür davalarda iki talep yer alır. İlki, kütük babası yanındaki kaydın iptali, diğeri ise genetik baba yanına kayıt istemidir. Burada davanın kabul edilmesi halinde ilgilinin kaydı bir başka kayda taşınacak; bir başka hanede bulunan kişi ile soybağı oluşturulacaktır. Her iki talebin birlikte açılması halinde görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi değil, Aile Mahkemesi olacaktır. Nitekim bu ilke, Hukuk Genel Kurulu’na ait 28.9.2005 gün ve 2005/2-572 E. 2005/551 K.sayılı ilamında da açıkça vurgulanmıştır.

Nüfus kayıt davaları sonucunda, genel olarak davacının kaydı bir başka haneye taşınmamakta; mevcut nüfus kütüğü üzerindeki hanede Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 7. maddesi gereğince bulunan kayıtlar mahkeme kararı doğrultusunda değiştirilmekte veya düzeltilmektedir. Nüfus kayıt düzeltim davaları, soybağı ile ilgisi olmayıp aynı hanede kayıtlı kalmak şartı ile nüfus kütüklerindeki her türlü düzeltim istemini kapsayan davalardır. Burada önemli olan, verilecek karar ile ilgilinin hane kaydı bir başka haneye taşınıyorsa bu dava artık nüfus düzeltim davası olmaktan çıkacağından, soybağı davası halini alacaktır.

Soybağı davalarında ise, davanın haklı görülmesi halinde kişinin kaydı başka bir haneye taşınmakta ve bir soybağı oluşturulmaktadır.

Görüldüğü üzere; soybağı davası ile kayıt düzeltme davası, sonuçları bakımından benzerlik göstermekte ise de, içerik ve yargılama kuralları açısından kendilerine özgüdürler ve Kanunun özel hükümlerine tabidirler.

4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun 5133 sayılı Kanun ile değişik 4/1. maddesinde; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun üçüncü kısmı hariç olmak üzere ikinci kitabından ( TMK. md. 118-494 ) doğan bütün dava ve işlere Aile Mahkemesinde bakılacağı düzenlenmiştir.

Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde:
Davacı vekili, Ünye Sulh Hukuk Mahkemesince verilmiş bulunan 2001/155-211 esas ve karar sayılı veraset ilamından da anlaşılacağı üzere, müvekkilinin miras bırakan Hüsne Muslu'nun mirasçısı olduğunu, Ünye ilçesi, İstiklal köyü nüfusuna kayıtlı olan Hüsne Muslu ve eşi Mehmet Muslu'nun çocuklarının bulunmadığını, bu durumun Ünye Sulh Hukuk Mahkemesinin veraset ilamından da anlaşıldığını, ancak davalının Hüsne Muslu ve Mehmet Muslu'nun gerçek çocukları olmadığı halde nüfus kütüğünde bu şekilde yazılmış olması nedeni ile onların çocukları olarak göründüğünü ve bunun sonucunda da yine dilekçe ekinde sunmuş bulundukları veraset ilamından anlaşılacağı üzere onların gerçek çocukları gibi mirasçı olduğunu, davalının nüfus kaydı olarak Kumru ilçesi, Eskiçokdeğirmen köyü nüfusuna kayıtlı olup bu nüfusta Kemal isminde bir kardeşinin olduğu yönünde bir bilgilerinin olduğunu, ayrıca bu nüfus kaydında soy isimlerinin Yılmaz olduğu yönünde de bilgilerinin olduğunu, bu nüfus kayıtlarına ulaştıklarında gerçek anne ve baba isimlerini ve bu nüfusta bulunan insanları da davaya dahil edeceklerini, bu yanlışlıkların müvekkilinin mirasçı olmasına mani olduğunu, gerekli araştırma ve inceleme yapılarak davalarının kabulü ile, davalının Ünye ilçesi İstiklal köyü, cilt 50-4 hanede nüfusa kayıtlı bulunan Hüsne Muslu ve Mehmet Muslu'nun çocuğu olmadığının belirlenmesi ile bu yönde nüfus kütüğünde anne-baba adı tashihi ile mahkemeye bildirecekleri nüfus kaydındaki anne baba isimleri ile nüfusa kaydına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davacının dilekçe ve duruşmadaki talepleri birlikte dikkate alındığında; davacı, davalının nüfus kaydında görünen anne babanın gerçek anne baba olmadığını ve bir başka hanede kayıtlı Hüseyin ve Ayşe kızı olduğunu iddia etmiştir.

Şu haliyle, eldeki dava iki talebi içermektedir: İlki, nüfüs kaydında görülen kişilerin gerçek anne ve baba olmadığı; diğeri ise, başka hanede bulunan kişilerin gerçek anne ve baba olduklarıdır. Eş söyleyişle, davalı Kadriye ile nüfus kaydında görünen anne ve baba arasında soybağı bulunmadığı iddia edilmektedir.
Davanın kabul edilmesi halinde davalı Kadriye’nin kaydı bir başka haneye taşınacak ve bir başka anne ve baba ile soybağı kurulacaktır. Bu hali ile davanın soybağı davası olarak nitelendirilmesi gereklidir.

Soybağına ilişkin hükümler 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 282. maddesi ve devamında düzenlenmiş olup Aile Mahkemelerinin görevi kapsamındadır.
5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’nun 36. maddesinde düzenlenen nüfus kaydının düzeltilmesi davalarına ise Asliye Hukuk Mahkemelerinde bakılır.
Ancak, nüfus kayıtlarının davacının talebi gibi düzeltilebilmesi için öncelikle gerçek anne-babanın, dolayısı ile soybağının tespit edilmesi gerekir.
Hal böyle olunca, gerçek anne ve babanın tespitine ve soybağının kurulmasına ilişkin istemin çözümü öncelik taşımakla, ağırlıklı bu talebi incelemekle görevli mahkeme buna bağlı diğer talebi de incelemek durumundadır.

O halde her iki davanın birlikte açılması halinde görevli mahkeme Asliye Hukuk Mahkemesi değil, Aile Mahkemesidir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararı usul ve yasaya uygundur.

Ne var ki, bozma nedenine göre işin esasına yönelik temyiz itirazları Özel Dairece incelenmemiştir.

Bu nedenle, işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme uygun olup; davalı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 2.HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 07.03.2012 gününde yapılan ikinci görüşmede oyçokluğu ile karar verildi.