Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, kendisi hakkında, "sapkınların avukatı" ibaresini kullanan bir internet sitesine açtığı davalardan sonuç alamayan KAOS GL Derneğinin avukatının yaptığı bireysel başvuruda, "şeref ve itibara saygı" hakkının ihlal edilmediğine karar verdi.

Anayasa Mahkemesinin, Avukat Sinem Hun'un bireysel başvurusuna ilişkin kararı Resmi Gazete'de yayımlandı.

Karara göre, başvurucu Hun, medyada "Hitler"li şampuan reklamı olarak tanınan bir şampuanın reklam filminde "kadın kimliğine karşı hakaret ve Yahudi azınlığa karşı nefret" söylemlerinde bulunulduğu gerekçesiyle "suçluyu övme ve halkın bir kesimini aşağılama" suçlarının işlendiğini iddia ederek, ilaç şirketi yetkilileri hakkında suç duyurusunda bulundu.

Şikayeti inceleyen Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, reklam filminde suçluyu övme ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama suçunun işlendiğine dair kamu davası açılmasına yeterli delil olmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.

Sinem Hun'un suç duyurusu, "www.habervaktim.com" isimli internet sitesinin 6 Kasım 2012 tarihli haberinde "Siyonist uşakları yine teröre sarıldı" başlığıyla yer aldı.

İnternet sitesinin haberinde, "Hitler'li reklamın televizyonlarda yayınlanmaya başlamasının ardından eski DYP Milletvekili Yahudi işadamı Cefı Kamhi ile Kaos GL isimli sapkınların derneğinin de avukatlığını yürüten Ankara Barosuna kayıtlı Sinem Hun, 'reklamda ırkçılık suçu işlendiğini' iddia ederek savcılığa başvurdular" ibareleri yer aldı.

Bunun üzerine Sinem Hun, internet sitesindeki haberde kendisine hakaret edildiği ve haberin halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği iddiasıyla Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.

Başsavcılık ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi.

Sinem Hun, haberde geçen bu ifadenin eleştiri sınırını aştığını, Anayasa'nın 40. maddesi gereğince devletin ve yargı organlarının bu kapsamda sorumlu olduğunu belirterek, zedelenen temel haklarına yönelik ihlalin giderilmemesi nedeniyle Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulundu.

Bakanlık görüşü

Başvuruyla ilgili görüşü sorulan Adalet Bakanlığı esasa dair görüşünde,

özel hayata müdahale olarak değerlendirilebilecek ihlaller arasına sadece kamu makamlarının eylemleri sonucunda ortaya çıkan durumlar değil, aynı

zamanda üçüncü kişilerin müdahalelerine karşı devlet tarafından pozitif yükümlülükler çerçevesinde mağduriyetin giderilememesi ve kişilik haklarına saldırının önlenememesinin de gireceği belirtildi.

Görüşte, ulusal makamların, bazı olaylarda birbiriyle çelişen ifade özgürlüğü ve özel yaşama saygı hakkını koruma arasında adil bir denge kurup kurmadıklarının araştırılması gerekebileceğini, bu haklara eşit saygı gösterilmesi gerektiğini belirttiği ifade edildi.

Bakanlık görüşünde, bu çerçevede değerlendirme yapılması ve somut olayla ilgili olarak takdirin Anayasa Mahkemesine ait olduğu kaydedildi.

İhlal yok

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü, Hun'un başvurusunu kabul edilebilir buldu ancak Anayasanın 17. maddesinde yer alan kişinin maddi ve manevi varlığının korunması hakkı kapsamında şeref ve itibara saygı hakkının ihlal edilmediğine karar verdi. Çoğunluğun görüşüne, Anayasa Mahkemesi Üyesi Osman Alifeyyaz Paksüt katılmadı.

Karardan

Anayasa Mahkemesi İkinci Bölümü'nün kararında, somut olayda başvurucunun, ulusal yayın yapan bir internet haber sitesinin kendisi hakkında ayrımcı ve nefrete dayalı hakaret içerikli haberler yayınlaması nedeniyle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğu ve zedelenen hakları nedeniyle devletin etkili soruşturma yapmayarak failleri cezasız bıraktığı iddiasıyla bireysel başvuruda bulunduğu belirtildi.

Dolayısıyla bir yanda başvurucunun şeref ve itibarının korunması hakkı yer alırken, diğer tarafta ifade ve basın özgürlüğünün yer aldığı ifade edilen kararda, adli makamlar tarafından, bu iki hakkın çatıştığı durumlarda haklar arasında adil bir dengenin kurulması gerektiği vurgulandı.

Kararda, AİHM kararlarında belirtildiği üzere, kendi arasında bir hiyerarşi olmayan bu hakların kural olarak eşit düzeyde saygıyı hak ettiğine işaret edildi.

İfade özgürlüğünün, sadece "düşünce ve kanaate sahip olma" özgürlüğünü değil, aynı zamanda sahip olunan "düşünce ve kanaati açıklama ve yayma", buna bağlı olarak "haber veya görüş alma ve verme" özgürlüklerini de kapsadığı vurgulandı.

Anayasada sadece düşünce ve kanaatler değil, ifadenin tarzları, biçimleri ve araçlarının da güvence altına alındığına işaret edilen kararda, Anayasa'nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçların, "söz, yazı, resim veya başka yollar" olarak ifade edildiği, "başka yollar" ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal koruma altında olduğunun gösterildiği kaydedildi.

İfade özgürlüğünün, Anayasada güvence altına alınan diğer hak ve özgürlüklerin önemli bir kısmı ile doğrudan ilişkili olduğu vurgusu yapılan kararda, "Görsel ve yazılı medya araçları yoluyla fikir, düşünce ve haberlerin yayılmasını güvence altına alan basın özgürlüğü de düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanılma araçlarından biridir" denildi.

Basın özgürlüğü tespitleri

Basın özgürlüğünün, AİHS'de ifade özgürlüğüne ilişkin 10. maddenin altında koruma altına alındığı ve Anayasanın 28-32. maddelerinde özel olarak düzenlendiği ifade edilen kararda, şu değerlendirmeler yapıldı:

"Basın özgürlüğü düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek bireyin ve toplumun bilgilenmesini sağlar. Çoğunluğa muhalif olanlar da dahil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirmek ve gerçekleştirme konusunda ikna etmek çoğulcu demokratik düzenin gereklerindendir. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir. Basın özgürlüğü bir yönüyle halkı ilgilendiren haber ve görüşleri iletme özgürlüğü iken diğer yönüyle de halkın bu bilgi ve görüşleri alma hakkıyla yakından ilgilidir.

Demokratik bir sistemde, kamu gücünü elinde bulunduranların yetkilerini hukuki sınırlar içinde kullanmalarını sağlamak açısından basın ve kamuoyu denetimi en az idari ve yargısal denetim kadar etkili bir rol oynamakta ve önem taşımaktadır. Halk adına kamunun gözcülüğü işlevini gören basının işlevini yerine getirebilmesi özgür olmasına bağlı olduğundan basın özgürlüğü, herkes için geçerli ve yaşamsal bir özgürlüktür."

"Basın özgürlüğü de mutlak ve sınırsız değildir"

Kararda, düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünü tamamlayan ve onun kullanılmasını sağlayan basın özgürlüğünün de düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü gibi mutlak ve sınırsız olmadığına işaret edildi.

Toplumsal işlevini yerine getirebilmesi için basının özgür olması kadar sorumluluk bilinciyle hareket etmesinin de şart olduğu vurgulanan kararda, şöyle denildi:

"Bu bağlamda geniş halk kitlelerinin düşünce ve kanaatleri üzerinde etki yapan ve onları harekete geçirebilen basının basın etik kurallarına uyması, bireylerin hak ve özgürlüklerini ihlal edecek tutum ve davranışlardan kaçınması gerekir. Nitekim AİHM, basının ifade özgürlüğünü kullanırken görev ve sorumluluklarına uygun davranmak zorunda olduğunu, bu görev ve sorumluluklar kapsamında yayımlanan haberlerin bireylerin şeref ve hakları üzerinde ağır etkiler yaratma riski nedeniyle 'başkalarının şeref ve haklarının korunması'yla ilgili konulmuş sınırlara dikkat edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Basın yoluyla işlenen her türlü hakaret suçlarına ilişkin adli soruşturmalar açılarak hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmesi halinde bunun tüm basın üzerinde baskı kurabileceği ve kamuoyunu ilgilendiren konuların tartışılmasından gazetecileri caydırabileceği, böylece bir otosansür kurumuna dönüşebileceği göz önünde bulundurulmalıdır. Bu nedenle demokratik bir toplumda şiddet çağrısı veya nefret söylemi gibi çoğulcu demokrasiyi ortadan kaldırmayı amaçlayan ifadeler söz konusu olmadıkça kişiler hakkında hürriyeti bağlayıcı cezaya hükmedilmekten kaçınılması gerekir."

Savcılık ifade özgürlüğü kapsamında saydı

Kararda, başvurucunun şikayetini inceleyen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı ve Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesinin gerekçeli kararı incelendiğinde, adli makamların söz konusu haber sitesinde yer alan haberin içeriğini ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirdikleri hatırlatıldı.

"Habervaktim.com" isimli internet haber sitesinde yer alan "Siyonist uşakları yine teröre sarıldı" başlıklı haber bir bütün olarak değerlendirildiğinde, haberin genel olarak basında yer alan ve kamuoyunu ilgilendiren bir tartışmaya yönelik olduğu ifade edilen kararda, içeriği ve veriliş biçimi dikkate alındığında "sapkınlar" ifadesinin, toplumda yer alan belli bir kesimi ve derneği hedef almasına rağmen bu ifadeyle ilgili hedef alınan dernek tarafından başvuruda bulunulmadığı kaydedildi.

Kararda, adli makamların bu ifadeye muhatap kabul edilen KAOS GL derneğinin avukatlığını yapan başvurucuya yönelik "sapkınların avukatı" şeklindeki sözlerin, ceza muhakemesi yoluyla cezalandırmayı gerektirecek belli bir tahkir ve aşağılama eşiğini geçmediği yönündeki değerlendirmesinde bariz takdir hatası veya açık keyfilik bulunmadığı vurgulandı. Kararda, şu değerlendirmelerde bulunuldu:

"Başvurucuya yönelik 'sapkınların avukatı' şeklindeki sözlerin, başvurucu yönünden nefret suçu veya nefret söylemi niteliği taşımadığı, demokratik bir toplumda bu ifadeye karşı mutlaka ceza muhakemesi yoluyla bir yaptırım uygulanmasını gerektiren toplumsal bir ihtiyaç olmadığı ve adli makamlarca çatışan değerler arasında kurulan dengenin adil olmadığının söylenemeyeceği anlaşılmaktadır. Adli makamların değerlendirmesinin başvurucunun şeref ve itibara saygı hakkı ile diğer tarafın ifade ve basın hürriyeti arasındaki dengeyi başvurucu aleyhine katlanılamaz şekilde bozduğu söylenemez."

Karşı oy yazısı

Anayasa Mahkemesi üyesi Osman Alifeyyaz Paksüt, başvurucunun mesleği gereği avukatlığını yaptığı, devletçe korunması gereken grubun kimliği üzerinden eleştirilmesinin, hukuk davası yoluyla giderim sağlanabilecek basit bir hakaret gibi değerlendirilemeyeceğini savundu.

Olayda, basit hakaretin ötesinde, avukatın savunmasını yaptığı ve korunması gereken grubun üzerinden aşağılanması ve itibarsızlaştırılması gayreti olduğunun açık olduğunu belirten Paksüt, şu gerekçelerle çoğunluk görüşüne katılmadı:

"(Sapkınların avukatı) şeklindeki hakaret, muhatabını sadece üzmek ve rencide etmekle kalmayıp, üstlendiği avukatlıktan dolayı tecziye etmek, yıldırmak ve savunma görevinden vazgeçirmek gibi sonuçlar doğurmaya elverişlidir. Bu nedenle (sapkınların avukatı) şeklindeki söylem, bir avukat için hoşgörüyle karşılanması, tahammül gösterilmesi gereken bir eleştiri değildir. Başvurucu, alelade bir suçluyu savunduğu için değil, aksine, nefret söylemine muhatap olan bir grubun avukatı olduğu için hakaret içerikli ifadelerin hedefi olmuştur. Başvurucunun, katlanmak, hoş görmek zorunda olmadığı, hakaret içeren ifadelere karşı devletçe etkin bir şekilde korunması gerekirdi."