Yargıtay 11. HD. – 14.10.2004 T. , 2003/13367 E. , 2004/9841 K.

Taraflar arasında görülen davada Antalya Asliye 3.Hukuk Mahkemesi’nce verilen 02.06.2003 tarih ve 2000/1383 – 2003/599 sayılı kararın Yargıtay’ca incelenmesi duruşmalı olarak davacı vekili tarafından istenmiş olmakla, duruşma için belirlenen 12.10.2004 günde davacı avukatı L. P. ile davalı avukatı W. A. gelip, temyiz dilekçesinin de süresinde verildiği anlaşıldıktan ve duruşmada hazır bulunan taraflar avukatları dinlenildikten sonra, duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakılmıştı. Dava dosyası için Tetkik Hakimi X. Ç. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkilinin ihale ile aldığı 4 yıl süreli taşıma işine ilişkin sözleşmenin davalı yanca tek taraflı olarak haksız biçimde feshedildiğini ileri sürerek, fazlaya ilişkin hak saklı kalmak kaydıyla şimdilik 270.000.000.000.-TL yoksun kalınan kârın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

Davalı vekili, taraflar arasındaki sözleşmelerde açıkça müvekkiline herhangi bir neden göstermeksizin ve davacının zarar talep etme hakkı bulunmaksızın tek taraflı olarak fesih yetkisi verildiğini, sözleşmenin feshi nedeniyle davacının bir zararının da sözkonusu olmadığını, daha sonra açılan ihaleye davacının feshedilen sözleşmedeki ücretin 1/3’ü arasında teklifte bulunduğunu, bu durumun dahi başlı başına davacının zararının oluşmadığını gösterdiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, toplanan kanıtlara göre, taraflar arasındaki sözleşmelerde açıkça sözleşmenin tek taraflı fesih yetkisinin davalıya verildiği,bu şekilde fesih nedeniyle müteahhidin hiçbir şekilde zarar talebinde bulunamayacağının kabul edildiği, davalının 18.08.2000 tarihli ihtar ile sözleşmenin 1 ay sonrası için feshedildiğinin bildirildiği, fesih yazısında herhangi bir neden gösterilmediği, ancak, fesihten sonra açılan ihalelerde daha düşük ücret ile işin temini sağlandığı gibi, davacının da anılan ihalelere katılıp önceki sözleşmede belirtilen ücretin çok daha azına işi yapmayı teklif ettiği, bu durum nazara alındığında feshin davacıyı zararlandırma amacıyla yapılmadığı ve kötüniyetten sözedilemeyeceği, davalı birliğin yüksek taşıma ücretleri ile sözleşme düzenlerken basiretli bir tacir gibi davranmadığı ve dolayısıyla davaya konu sözleşmeleri kendi iradesi ile sebebiyet verdiği ekonomik zararlardan kurtulmak amacıyla feshedemeyeceği düşünülse bile, aynı durum tacir olan davacının da basiretli bir tacir gibi davranmayarak karşı tarafa tek yönlü fesih yetkisi verdiği ve fesih durumunda zarar talep etmeyeceğini peşinen kabul ettiği, o halde davacının basiretli tacir gibi davranmamanın sonuçlarına katlanması gerektiği, her ne kadar bilirkişi raporlarında feshin haklı olup olmadığı ve davacının zarar tazmini isteyip istemeyeceği konusunda çelişki var ise de, bu hususun sözleşmenin hukuki yorumu ile ilgili olduğundan yeniden rapor alınmasına gerek olmaksızın sözleşmenin açık hükmüne göre davanın reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Dava, taşıma sözleşmesindeki tek taraflı fesih yetkisinin haksız olarak kullanılması sonucunda bakiye sözleşme süresi için yoksun kalınan kazanç kaybının tazmini istemine ilişkindir. Uyuşmazlığın özünü, sözleşme ile davalı işverene verilen tek taraflı fesih yetkisinin kullanılmasının hakkın kötüye kullanımı niteliğinde olup olmadığı, böyle bir yetkinin haklı nedenler olmaksızın kullanılıp kullanılamayacağı, kullanıldığı takdirde de yine sözleşme gereğince tazminat istenemeyeceği şartının geçerli olup olmadığı noktasındadır.

Uyuşmazlığı oluşturan sözleşmelerin 10 ve 7 nci maddelerinde davalı işverenin 1 ay önceden haber vererek sözleşmeyi tek taraflı olarak feshedebileceği, fesih nedeniyle müteahhidin hiçbir şekilde zarar isteminde bulunamayacağı kararlaştırılmıştır.

Sözleşmenin tarafları tacirdir. TTK.nun 20/II nci maddesine göre tacirlerin tüm işlemlerinde basiretli bir tacir gibi davranması esastır. Bu ilke sözleşmenin imzası, ifası ve feshi aşamalarının hepsinde gözetilmesi gereken ilke olması nedeniyle mahkemece, sözleşmenin imzası sırasındaki taraf pozisyonlarından hareketle sözleşmeye bağlı kalmaları gerektiği belirtilmiştir. Bu gerekçe ilke olarak doğru ise de, imzalanmış sözleşmenin yürütümü sırasında da hukukun genel ilkelerinden olan MK.nun 2 nci maddesi gereğince de, hak ve borçların kullanımı ve ifasında da iyiniyet kurallarına uyulması gerekmektedir. Bir hakkın sırf başkasını zarara sokacak şekilde kötüye kullanılmasını kanun himaye etmez. Uyuşmazlık konusu sözleşme hükmü bu açıdan değerlendirildiğine bu sözleşme maddesinin davalıya keyfi olarak nitelendirilebilecek mutlak bir hak bahşetmediğinin kabulü gerekir. Nitekim, mahkemece alınan ilk bilirkişi raporunda bu hususlar irdelenmiş, mahkemece karar gerekçesinde ilk rapordaki değerlendirmeleri hükümden düşürecek üstün gerekçeler gösterilmemiştir. O halde, mahkemece yapılacak iş, davalının sözleşmeyi fesihte haklı olduğunu gösteren nedenleri varsa somutlaştırması için süre verilmesi ve bu çerçevede delil değerlendirmesi yapılması gerekirken, yazılı gerekçeyle karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 14.10.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.