T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO:2015/17953
KARAR NO:2015/29144
KARAR TARİHİ. 24.11.2015

Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Alacaklı tarafından borçlu aleyhine banka dekontuna dayalı olarak genel haciz yolu ile ilamsız takip başlatıldığı, borçlunun süresi içerisinde icra dairesine müracaat ederek alacaklıya hiçbir borçlarının bulunmadığı ve alacaklının yabancı uyruklu şirket olması nedeniyle teminat göstermesi gerektiği iddiasıyla takibe itiraz etmesi üzerine, alacaklının itirazın kaldırılması talebi ile icra mahkemesine başvurduğu, mahkemece borçlu tarafça alacaklıya gönderilen ihtarname içeriğindeki borçlu beyanları doğrultusunda talebin kabulü ile itirazın kaldırılmasına ve % 20 tazminata hükmedildiği görülmektedir.

1- Türk Hukukunda kişilerin hak arama özgürlüklerini kullanmaları herhangi bir sınırlandırmaya tâbi tutulmamıştır. Ancak bazı istisnai durumlarda dava açan veya takip hakkını kullananın önceden belirlenen bazı özel yükümlülükleri yerine getirmesi şart koşulabilir. Bu istisnai şartlardan biri de teminat gösterme yükümlülüğüdür (cauta judicatum solvi).
Alacaklının takipte haksız çıkması halinde borçlunun uğrayacağı muhtemel zararların istenebilmesinin zor veya imkansız olacağı zannedilen bazı özel durumlarda kanun koyucu tarafından teminat gösterilmesi gerekli görülmüştür.
5718 sayılı MÖHUK madde 48/1'e göre; “Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır”. MÖHUK’ta teminat gösterme yükümlülüğü konusunda “yabancılık” ölçütü esas alınmıştır. Buna karşın davalının veya kendisine karşı takibe girişilen karşı tarafın vatandaşlığı, bu madde kapsamında da bir öneme sahip değildir
MÖHUK madde 48/2’de ise; “Mahkeme, dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar” hükmü yer almaktadır. Buna göre Türk hâkimi, yabancı davacının, davaya katılanın veya icra takibinde bulunanın vatandaşı olduğu ülke ile Türkiye arasında karşılıklılık (mütekabiliyet) var ise, bu kişiyi teminattan muaf tutacaktır. Karşılıklılık, iki devlet arasında imzalanan (iki taraflı) anlaşma veya iki devletin de taraf olduğu uluslararası (çok taraflı) anlaşma ile sağlanabileceği gibi, kanuni veya fiili karşılıklılık şeklinde de sağlanabilir.

Yukarıda belirtilen anlaşmalardan biri de 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi olup, anılan sözleşmenin 17. maddesinde; âkit devletlerden birinde ikamet eden ve diğer bir devletin mahkemeleri huzurunda davacı veya müdahil olarak bulunan âkit bir devletin vatandaşlarından yabancı olmaları sebebi ile herhangi bir teminat istenemeyeceği düzenlenmiştir.
Öte yandan, anılan maddelerde öngörülen teminat hususu takip yapmanın ön koşulu olup, mahkemece re’sen gözetilmelidir.

Somut olayda borçlunun icra müdürlüğüne sunduğu itiraz dilekçesinde alacaklının yabancı uyruklu olmasına rağmen takip yapabilmek için teminat yatırmadığına yönelik itirazı bulunduğu halde mahkemece bu hususta olumlu veya olumsuz herhangi bir karar verilmemesi isabetsizdir.

2- Diğer yandan İİK.'nun 68/1. maddesi gereğince; talebine itiraz edilen alacaklının takibi, imzası ikrar veya noterlikçe tastik edilen "borç ikrarını" içeren bir senede yahut resmi dairelerin veya yetkili makamların yetkileri dahilinde ve usulüne göre verdikleri bir makbuz veya belgeye müstenit ise, alacaklı itirazın kaldırılmasını isteyebilir.

Somut olayda, takip dayanağı yapılan banka dekontunun kayıtsız şartsız borç ikrarını içermediği, borçlu tarafından icra dairesine verilen itiraz dilekçesinde de, borcun kabul edilmediği, mahkemece hükme dayanak yapılan borçlu tarafça alacaklıya gönderilen ihtarname içeriğinde de borçlunun alacağı kabul yerine geçecek bir beyanı olmadığı, taraflar arasındaki sözleşme doğrultusunda borçluya havale yolu ile gönderilen paranın geri iadesi koşullarının oluşup oluşmadığı dolayısıyla alacağın varlığı ile tahsil edilip edilmeyeceğinin yargılamayı gerektirdiği görülmüştür.

O halde, mahkemece yazılı gerekçe ile istemin kabulü yönünde hüküm tesisi de isabetsizdir.

SONUÇ : Borçlunun temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK'nun 366 ve HUMK’nun 428. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 24.11.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.



kararara.com