Yazımın başlığı kaza ve kader mevzuu işlenirken İmam-hatip Okulunda ezberlediğim bir cümle.
Çok tartışmalı olan kaza ve kader mevzuunda, zihinlerdeki  dalgaları durduran, huzura sükuna kavuşturan bir kuralın özet ifadesi.

Anlamı kısaca şu: Kadere iman, kazaya rıza göstermek, kaderinde var olan, ancak senin bilmediğin olayların gelecekte meydana gelmemesi için tedbirler almaya engel değildir.

Hiç kimse yarın neler olacağı konusunda kesin bilgi sahibi olmadığına göre, benim kaderimde asansör kazasında ölmek var kaderim böyle yazılmış diyerek asansör boşluğuna atlamaz. Atladığı takdirde din buna cevaz vermediği gibi hukuken de bu eylemin adı kaza değil intihar olur.

İnşaatta çalışan bazı işçilerin kaderinde iş kazasında yaralanmak da ölmek de vardır, tedbir alınsa da her iş yerinde kaza olur mantığıyla dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmemek hukuken affedilecek bir durum değildir, suçtur. Hele sonuç bir cana, canlara mal oluyorsa, sonuç ölüm ise asla müsamaha ile karşılanmaması gereken ağır bir suçtur.

Sözü getireceğim yeri anladınız. Hepimizin yüreğini yakan 10 işçinin ölümüyle sonuçlanan Şişli’deki asansör faciası.
Soma faciasından sonra arka arkaya şahit olduğumuz her kazada, ‘kaza değil cinayet’ tepkileri bir kaç gün devam ediyor, zamanla tepkiler azalıp olay unutuluyor. Yeni bir kaza haberine kadar,

Trafik kazalarından işyeri kazalarına kadar özellikle ağır yaralanma ve ölümle sonuçlanan kazaların önlenmesi için yasal tedbirlerin alınmadığını söyleyemeyiz. Kanunlarımızda ‘taksirle öldürme’ suçu olarak tanımlanan bu suçların işlenmesi halinde sorumluları hakkında kimsenin şikayetine gerek olmaksızın Cumhuriyet Savcılarınca doğrudan soruşturma yapılıp kamu davası açılır. Ama sonuçta genellikle uygulayıcıların takdir hakkı ile, basit para cezaları veya ertelenmiş cezalarla sonuçlanır.

2012 yılı haziran ayında kabul edilen İş Sağlığı Ve Güvenliği Kanunu dünya standartlarına uygun bir yasa olarak kabul edilmesine rağmen uygulamadan kaynaklanan sorunlar devam ettiği için, kazalar minimize edilebilmiş değil.

İş kazalarını önlemede sorumluların cezalandırılması gidenleri geri getirmiyor ama cezaların caydırıcı olması yeni tedbirlerin alınması ve alınan tedbirlerin uygulanmasında son derece önemli unsurlardan biri.

Bu nedenle hukuki uygulamalar yönünden problemin sağlıklı değerlendirilmesi icap ediyor.

Ceza hukuku uygulamasında bu tür olaylar genel çerçevede ‘taksirle ölüme neden olmak’ eski kanuni deyimi ile ‘dikkatsizlik ve tedbirsizlikle ölüme sebebiyet vermek’ olarak adlandırılıyor. Ama her somut olayın nitelemesi aynı değil.

Olayın şartları, sebepleri, oluş şekli, olay yeri, alınan ve alınmayan tedbirler, denetim, kontrol yapılıp yapılmadığı gibi çok yönlü olarak değerlendirilip, kaza deyip geçmeden, olayın kast, olası kast, taksir, bilinçli taksir oluşturup oluşturmayacağı yönleriyle değerlendirilmesi elzemdir.

Suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi kast olarak tanımlandığına göre, kaza sonucu ölüm olaylarını doğrudan cinayet, yani kasten öldürme olarak nitelemek doğru olmaz. Ancak gerekli tedbirler alınmadığı takdirde ölümün gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, alınması gerekli önlemler tamamen alınmadan elverişsiz araç ve gereçlerle işçilerin çalıştırılmaya devam edilmesi olası kast oluşturur.
       
Genel KAST ile OLASI KAST arasındaki fark;
suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi KAST,
suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen gerçekleştirilmesi OLASI KAST oluşturur.

Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi ise TAKSİR’dir. Netice istememekle birlikte öngörülebiliyorsa olayda BİLİNÇLİ TAKSİR söz konusudur. Bilinçli taksirin varlığının kabulü halinde, taksirle ölüme neden olmak suçundan verilecek ceza artırılabilmektedir.

Birden fazla kişinin kusuru var ise herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.

Asansör kazası üzerine, sorumluların belirlenmesi için adli soruşturmanın titizlikle sürdürülmesi, Başbakan Davutoğlu’nun teftiş kuruluna soruşturma talimatı vermesi ve konuyu Bakanlar kurulu gündemine alması son derece önemli ve olumlu.

Yapılacak soruşturmalar sonucu sorumlular hakkında adli, idari işlemler yapılacak, cezai yaptırımlara ve tazminatlara hükmedilecektir. Ancak bir türlü rayına oturtulamayan, kazaların önlenmesi için alınması gereken tedbirlerin yeterince alınıp alınmadığı noktasındaki kontrol ve denetlemelerin sağlıklı yapılmasıdır. Yere çakılan o asansörün teknik denetiminin periyodik olarak sağlıklı biçimde yapılmaması ile on işçimizin hayatını kaybetmesi arasında sebep-sonuç ilişkisi olduğu aşikar.
 
Mevzuat düzenlemeleri elbette gerekli ama mevzuatın uygulaması çok daha önemli. Kamuoyundaki haklı hassasiyet, olayın kaza değil cinayet olarak değerlendirilmesi, kaza geliyor dedirten tanık beyanları, aynı işyerinde kısa süre öncesi başka bir ölüm olayının gerçekleşmesi gibi hususlar da dikkate alınarak, asansör kazası olası kast, bilinçli taksir veya taksirle işlenme ihtimalleri yönünden titizlikle değerlendirilmeli, sorumluları cezalandırılmalıdır. Bu yasal zorunluluktur ama yeterli değildir. Bununla birlikte denetim görevini ihmal edenler, yasal görevlerini ihmal edenler, savsayanlar, kağıt üzerinde denetim yapıp fiilen görevini icra etmeyenlere de, ibret teşkil edecek şekilde hukuki yaptırımlar uygulanmalı ve kamuoyuna duyurulmalıdır.