Yaşım kırkiki...

Mayın tarlasında ölümle kol kola gezdiğim, silahlı çatışmalarda ölümle burun buruna geldiğim günlerim oldu...

Kızım ve oğlumun doğumlarında, onları ilk gördüğüm zaman kesitleri, hayatımın en mutlu anlarıydı...

Bir insanın kırkiki yılında görebileceği, hemen herşeyi; acıyı, sevinci, üzüntüyü, mutluluğu,  korkuyu, güveni, yokluğu, varlığı, azmi ve başarıyı, hemen herşeyi gördüm, görmekle kalmadım, iliklerime kadar ve her bir zerremde hissederek yaşadım...
 
Zaman zaman değil her an düşünüyorum.

Bugünlerde; bazen adını koyamasak da, yaşamımızda bir şeyler eksik, eksik olmaktan öte,  hayallerimize bile ulaştığımız anlarda birşeyler yarım...

Hayatın anlamı dediğimiz o kavram;  sanki zamanla bizlere darıldı, biraz da sessiz sedasız aldı başını gitti.

İnsanın insana yaptığından, umudun öldürülmesinden, duyguların hiçe sayılmasından, vicdanların satılmasından, akılların hepten kirada olmasından, menfaatin herşeyden önde olmasından, haktan söz edilmeyip güce tapılmasından, aydınlığın boş sloganlardan ibaret halde olmasından, dürüst olmanın enayilikten sayılmasından, bilmiyorum belki de başka bir sebepten ama bir şekilde hayatın anlamı bize darıldı ve aldı başını gitti, bizi buralarda anlamsızlıkla baş başa bıraktı...

Oysa dost olmak, dostun derdiyle hemhal olmak, acıyı ve sevinci, korkuyu ve güveni, yokluğu ve varlığı, hayatın binbir halini paylaşmak, birbirine umut olmak, birbirine maddi ve manevi destek olmak, birlikte yapmak, birlikte başarmak, birlikte insanca yaşamak, idealler peşinde koşmaktı hayatın anlamı.

Varken hayatın anlamı; yoktu mayın tarlasında dolaşmaktan korkum, yoktu, katillerle çatışmaktan korkum ve hepten artıyordu dostlarla doğumhane önünde beklerken yarınlara dair umutlarım...

Ey insanoğlu; gel verelim el ele, verelim gönül gönüle...Ey iyi insanlar; korkmayın, çekinmeyin çıkın bir adım öne...İnsanlığın şimdi hemen, en çok ihtiyacı; iyiliğe, güzelliğe...

Avukat Halil Sarı.