ANTALYA - Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Antalya Kültür Sanat Vakfı işbirliğiyle düzenlenen, 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması'nın juri üyeleri basın toplantısı düzenledi.

Jüri başkanı Hollandalı yönetmen Marleen Gorris, insanların, dünya nüfusunun yarısının kadınlardan oluştuğunu unuttuklarını söyledi.

Filmlerin çoğunun erkekler tarafından yapıldığını, bu yüzden kadınların çok fazla gündeme gelmediğini dile getiren Gorris, ''Kadınlar dünyada ayak izlerini bırakmak için film yapıyorlar'' dedi.

Kadınların maddi açıdan bağımsız olmadıklarını ifade eden Gorris, ''Kadınlarla erkekler eşit ücret almadığı sürece eşitlik olamaz. Kölelik, insanlık ticareti olduğu sürece de eşitlik olamaz. Bunlar şiddete yol açar. Kadınlar, çocuklarından dolayı da zayıf durumdalar'' diye konuştu.

Jüri üyelerinden İranlı yönetmen ve oyuncu Niki Karimi de bugüne kadar 3 film çevirdiğini, ilk filmi '''Bir Gece''nin ülkesinde yasaklandığını, diğer iki filminin ise Tahran'da gösterildiğini belirtti. Sadece kendi işine baktığını ve çalışmaya devam ettiğini dile getiren Karimi, iki yılda bir film çektiğini ve bunların yapımcılığını da kendisinin üstlendiğini vurguladı.

Film çekmenin zor bir iş olduğunu, o yüzden fazla kadın yönetmen ve yapımcı bulunmadığını dile getiren Karimi, ''Kadınlar üzerine odaklanan bir festivali görmek güzel. Tamamı kadın yönetmenlere odaklanmıyor ama kadınların bakış açısına yöneliyor'' ifadesini kullandı.

Karimi, şiddetin bir kişinin ruhunda olabileceği gibi sokakta da kendini gösterebileceğini kaydetti.

'KADINA ŞİDDETİN MİLLETİ OLMAZ'
Gürcistan Ulusal Film Merkezi yöneticisi Tamara Tatishvili de ''Kadına şiddetin milletinin olmadığını'' ifade etti.

Gürcistan ve Türkiye'nin tarih ve kültürlerinin birbirine çok benzediğine değinen Tatishvili, ''Kadına şiddetin Türkiye'de de olabileceğini düşünüyorum. Kadına şiddet sadece basının sorunu değil. Herkesin kişisel ve sosyal olarak bu konuyu durdurma sorumluluğu var'' dedi.

Sinema yapımcısı ve yönetmeni Biket İlhan ise Türk sinemasında sayılabilecek kadar az kadın yönetmen olduğunu belirterek, ''Kadın yönetmen sayısı 100-150 faal yönetmen arasında 10-15'i geçmez. Televizyonda daha çok kadın yönetmen görebiliyoruz. Sektörde kadın ışıkçımız, kadın kameraman yok'' diye konuştu.

Sinemaya geç başladığını dile getiren İlhan, kadınlara daha çok öğretmenlik mesleğinin yakıştırıldığını dile getirdi. İlhan, öğretmenliğin çok saygın bir meslek olduğuna işaret ederek, ''Bunlar çok saygın ve önemli meslekler. Ben de bu şartlanmayla başladım. 13 yıl öğretmenlik yaptım. Öğretmenliği de çok seviyorum ama daha fazlasını yapmak istedim'' diye konuştu.

İlhan, genç bir yaşta sinemaya başlamanın avantajını yaşadığına değinerek, erkek egemen toplumda genç bir kadının emri altında olmanın erkeği rahatsız ettiğine işaret etti.

SANSÜR POLEMİĞİ
Toplantıda bir gazeteci, Karimi'ye, ülkesindeki bir kadın yönetmenin, çevirdiği filmi nedeniyle 90 kırbaç cezasına çarptırıldığını belirterek, ''İran kökenli yurt dışındaki sanatçılar bu açık şiddete karşı neler yapabilir?'' diye sordu.

Siyaset konusuna girmek istemediğini dile getiren Karimi, ''Film gösterime girmeden önce oldukça fazla yeri sansürlendi. Filmin kanunlara uygun çekilmediği söylendi. Biri kanunlara uymayan bir film çekse Türkiye'de ne olur?'' dedi.

Demokrasiye inandığını dile getiren Karimi, filmde söylenenlerle ilgili bir yasak ve hapis cezasının söz konusu olduğunu kaydetti.

İran'da başörtüsünün mecburi olduğunu belirten Karimi, ''Ben başörtüsüz bir kadını filme koyarsam zaten gösterilmeyeceğini biliyorum. O ülkenin kanunlarına uymak zorundasınız. Bunu sansür olarak görmüyorum. Kanun var ve kanunlar bunlar. O yüzden bu şekilde çekiyoruz'' diye konuştu.

Bunun üzerine Gorris, ''Kendi kendinizi mi sansürlüyorsunuz?'' diye sordu. Karimi, bunun üzerine, devrim zamanı doğduğunu vurgulayarak, ''Hayır, kanunlar bu şekilde. Bunu otosansür olarak görmüyorum. Sanatım, kendi fikirlerimi iyi bir şekilde göstermek. Ben kurallara uymayı doğru buluyorum. Uymazsam kendi fikirlerimi anlatamayacağım. Onlar uymak istemiyorlarsa, uymayabilirler'' dedi.

Gorris ise dünyanın her yerinde sansür olduğuna değinerek, ''Bunu görüyoruz. Ama ben batılı bir ülkeden geliyorum. İstediğim her şeyi yapıyorum. Filmlerimle ilgili tepkiler oldu ama kimse bana gelip 'bu şekilde çekemezsin' demedi. Buna rağmen en iyi filmleri biz batıda mı yapıyoruz yoksa yasak olan ülkelerde mi yapılıyor? O ülkelerdeki sinemacılar daha yaratıcı olmak zorundalar'' ifadesini kullandı.

Tatishvili de yasaklanan filmlerin yıllar sonra 'kült' olduklarını ve geniş seyirci kitlesine ulaştıklarını söyledi. Ülkesinde 1926'da çekilen 'Büyükannem' filminin de yasaklandığını ancak söz konusu filmin Gürcistan'ın kuruluşundan sonra çok popüler olduğunu dile getirdi.

Biket İlhan da Türkiye'de eskiden senaryoların iki kopya yazıldığını, bunlardan ''sansür senaryosu'' adı verilenin onay için bakanlığa gönderildiği, onay alındıktan sonra ise filmin sonunun yönetmenin istediği şekilde çekildiğini belirtti.

Sansür senaryolarının 1985 yılında sona erdiğini vurgulayan İlhan, ''Ama bizi sınırda falan tutuklayıp bir yerlere atmıyorlar. Bizim de zorluklarımız var ama Türkiye daha demokratik bir ülke. İran gibi asla değiliz'' dedi.

İlhan, Nazım Hikmet'in hayatından bir kesiti anlatan ''Mavi Gözlü Dev'' filmini çekmeden önce, bir gün evine döndüğünde tanımadığı birini gördüğünü ifade ederek, ''(Ben sivilim, bazı şeyler sormak istiyorum) dedi. Elinde kızımın, eşimin dahil tüm bilgileri vardı. Çok nazikti, sorular sordu, ben de tepki göstermedim'' diye konuştu.



AA