1736 yılında İrlanda göçmeni bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen Charles Lynch, 1769-1778 yılları arasında Virginia Konvasyonunda görev yapmış ve Amerikan Bağımsızlık Savaşında milis albayı olmuştur. 1780 yılında bir çok olayda Lynch ve bazı milis komutanları Virginia'da İngiliz yanlısı olduklarından şüphelendikleri insanları apar topar yakalayıp, kurdukları yasadışı mahkemelerde yargılayıp, kırbaçlama, malına el koyma, zorla askere alma gibi çeşitli cezalara çarptırıyorlardı. Charles Lynch, bu illegal mahkemenin başkanlığını yapmaktaydı. 

Kurulan bu yasadışı mahkemenin suçsuz insanları yargılaması, onlara cezalar vermesi bir süre sonra toplumda " Lynch Yasaları " olarak anılacak ve 1850'lerde de sözlüklere ' linç etmek ' fiil olarak girecektir. Sonuç olarak linç kelimesi Charles Lynch ( Linç ) ile literatürde kendisine yer bulacaktır.

Ülkemizdeki linç tarihi ise Cumhuriyet dönemlerine kadar uzanmakta. O günlerden bugüne zaman zaman devlet politikası olarakta kendisini toplum üzerinde göstermiştir. Linç, yargısız infazdır. Yani hukuk yoktur, şiddet vardır.

Kulağa ürkütücü gelen lincin taşıdığı anlam çok daha derindir. Hukuksuzluk, şiddet, kitlesellik başlıca kriterleri olmakla birlikte aslında çok daha farklı anlamlar ihtiva etmekte. Herşeyden öte linç kültüründe bireysellik kriteri yoktur. Birey değil sürü vardır. Hukuksuzluğa, şiddete, baskıya maruz kalan sürüdür. Sürüden kasıt ise belli kesimlerce destek gören düşünceler, felsefeler, inançlar, yaşam tarzları ve bunları destekleyenlerdir.

Linç belli bir yerde belli bir zamanda ortaya çıkmaz. Lincinde bir süreci vardır. Bu süreç  psikolojik süreçtir. Herşey önceden planlanır. Linç için örgütlenmeler sağlanır. Görevler dağıtılır ve herkes önceden ne yapacağını bilir vaziyettedir. Bu sürecin kuşkusuz en önemli ayağı ise medyadır. Yazılı ve görsel medya, kitleleri yönlendirmede çok etkindir. Bu ise linç denen olgunun yoğunluğunu toplum nezdinde artırmaktadır. Medya bağımsız olmayıp bazı düşüncelerin güdümünde olduğu vakit - ki bu devirde bağımsızlığı imkansızdır - kendisine karşı en ufak bir eleştiriye bile tahammül edemeyip linç politikasını devreye sokmaktadır. Bu da beraberinde yargısız infazları, dışlanmışlıkları getirmektedir. Linç kültüründe var olan şey de budur; Linç yalnızlığa sürükler. 

Günümüz dünyasında linç, kendisine daha çok alan bulmaktadır. Öyle ki artık günlük dilde bile  ' rutin ' olarak kullanılmakta. İnsanlar inançları, düşünceleri, ideolojileri, yaşam tarzları vb. durumlar nedeniyle linçle karşı karşıya kalmaktadır. İşin ilginç tarafı ise linç edenlerin hemen hemen hepsi saldırgan ve haksızdırlar. Bu konu çoğu psikoloğun araştırma alanı olmuştur. Çıkan sonuç hep aynı: '' Linç aslında korkanların benimsediği bir yöntem. Ötekinden korkan ona yenileceğini anlayınca, baş edemeyince onu ortadan kaldırmak istiyor.'' Çünkü demokratik tepki üretemeyen, fikre fikirle cevap veremeyen saldırganlaşıyor, şiddete başvuruyor. Kişide özgüven eksikliğinin bir dışavurumudur aslında. Fikrine, düşüncesine güvenemeyenlerin başvurduğu yöntemdir linç.

Lince götüren en önemli sebeplerden biri de kutuplaşmadır. Toplumda kutuplaşma derinleştikçe linç isteği de o kadar artmakta. Laik-muhafazakâr, Sünni-Alevi, sağcı-solcu, köylü-kentli gibi ayrımları körükleyenler lince zemin hazırlarlar. Sonrası öyle bir hal almaktadır ki, birbirini hiç tanımayan insanlar kavga etmekte, ölümle sonuçlanan olaylara karışmaktadır.

Linç, bir iktidar meselesidir. İktidar kapışması, rant çarkına sahip olma hevesi, bükemediğin eli öpme yerine kırma mücadelesi lincide beraberinde getiriyor. İktidar sahipleri hedef gösterir, medya destekler ve sonuç yine aynıdır; dışlanmışlık... 

Linç kültürünü pasifize etmek için ne yapmak gerekir peki?

Linç; milliyetçiliğe dayanır, ayrımcılığa dayanır, ırkçılığa dayanır, cehalete dayanır, şiddete dayanır. Linç yargısız infaz demek olduğuna göre; hukuksuzluğa dayanır. Bu yüzden herkesin fikrini serbestçe dile getirebildiği, ötekine ve fikrine saygının olduğu, inancını gereği gibi yaşayabildiği, ırkından, dilinden, ideolojisinden dolayı saldırıya uğramadığı daha demokratik, daha özgürlükçü bir toplum yaratabilirsek, herkesin adilce yargılanabildiği bir hukuk düzeni kurabilirsek linç denen vahşi olduyu yenebiliriz. Yani daha çok eğitim, daha çok saygı, daha çok hukuk gerekiyor. Bu ülkede bunları yapabilir miyiz bilmiyorum. Ancak bu coğrafya ve insanlar artık savaşlardan, katliamlardan, ölümlerden ve linçlerden yoruldu. Birbirimizle yaşamayı öğrenmedikçe beraber yok olacağımız aşikardır.

Yazıma son verirken Fransız yazar Voltaire'nin bir sözünü sizinle paylaşmak istiyorum: 

'' Söylediklerine katılmıyorum. Lakin düşündüklerini söyleyebilme özgürlüğünü ölüm pahasına savunurum..''


Av. Taylan Özgür Sayan