Olağanüstü Hal Tanımlaması
15 Temmuz Darbe Girişimi sonrasında, Olağanüstü Hal ilan edilmesiyle birlikte, ‘’olağanüstü hal’’ kavramının nasıl anlaşılması gerektiği üzere yoğun tartışmalar yaşandı. 20 Temmuz 2016’da ilk olağanüstü hal ilanı yapıldığında özellikle ülkede daha genç kesimler OHAL kelimesini belkide hayatlarında ilk defa duydular veya bilenler bunun sonuç ve özellikleri hakkında çok az bilgiye sahip durumdaydılar.

Girilen bu yeni dönemin sosyal, ekonomik açıdan önemli sonuçlarının olmasının yanında asıl temel özelliği temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılabilmesi meselesidir. Zira olağanüstü hale geçiş olağanüstü nedenler nedeniyle (Anayasa 120) olabilmekte ve buna ilişkin karar da çoğu zaman hukuki olmaktan ziyade siyasi olmaktadır. Anayasamıza göre olağanüstü hal sebeplerinin ortaya çıkması halinde OHAL ilanı kararı verme yetkisi esasen Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna tanınmıştır. Esasen siyaset bilimi doktrininde yaygın biçimde kullanılan  Carl Schmit’e ait  “Egemen, olağanüstü hale karar verendir” sözü olağanüstü halin mevcudiyetinin ve kapsamının belirlenmesinde siyasi iradenin genel anlamda oynadığı rolü göstermektedir.

Türk Hukukunda OHAL
OHAL konusunun nitelendirmesine Türk hukuk sistemi açısından baktığımızda Anayasamızın bazı maddelerinin temel hak ve özgürlüklerin anayasal güvencesi kapsamında temel noktalar olduğu söylenebilecektir.

II. Cumhuriyetin nitelikleri
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”

VI. Egemenlik
Madde 6 – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
 Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

I. Temel hak ve hürriyetlerin niteliği
Madde 12 – Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder”
Bu temel maddeler dışında 1982 Anayasasının 119 - 121.maddeleri arasında, olağanüstü hal, ve buna ilişkin usul düzenlenmiştir. İlgili özel koşullarda olağanüstü hal ilan edilebileceği ve olağanüstü halin kapsamı ve sınırları konusunda düzenlemeler mevcut bulunmaktadır.

III. Olağanüstü yönetim usulleri
 
A. Olağanüstü haller


1. Tabii afet ve ağır ekonomik bunalım sebebiyle olağanüstü hal ilanı
Madde 119 – Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım hallerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir.”

2. Şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması sebepleriyle olağanüstü hal ilanı
Madde 120 – Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması hallerinde, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, Milli Güvenlik Kurulunun da görüşünü aldıktan sonra yurdun bir veya birden fazla bölgesinde veya bütününde, süresi altı ayı geçmemek üzere olağanüstü hal ilan edebilir”

3. Olağanüstü hallerle ilgili düzenleme
Madde 121 – Anayasanın 119 ve 120 nci maddeleri uyarınca olağanüstü hal ilanına karar verilmesi durumunda, bu karar Resmî Gazetede yayımlanır ve hemen Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur. Türkiye Büyük Millet Meclisi tatilde ise derhal toplantıya çağırılır. Meclis, olağanüstü hal süresini değiştirebilir, Bakanlar Kurulunun istemi üzerine, her defasında dört ayı geçmemek üzere, süreyi uzatabilir veya olağanüstü hali kaldırabilir.
 
119 uncu madde uyarınca ilan edilen olağanüstü hallerde vatandaşlar için getirilecek para, mal ve çalışma yükümlülükleri ile olağanüstü hallerin her türü için ayrı ayrı geçerli olmak üzere, Anayasanın 15 inci maddesindeki ilkeler doğrultusunda temel hak ve hürriyetlerin nasıl sınırlanacağı veya nasıl durdurulacağı, halin gerektirdiği tedbirlerin nasıl ve ne suretle alınacağı, kamu hizmeti görevlilerine ne gibi yetkiler verileceği, görevlilerin durumlarında ne gibi değişiklikler yapılacağı ve olağanüstü yönetim usulleri, Olağanüstü Hal Kanununda düzenlenir.

Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmî Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisce onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir.”

OHAL ilanı beraberinde geniş çapta siyasi ve hukuki tartışmalara neden olmuştur. Kimi hukuki çevreler OHAL koşullarının mevcut olmadığını zira darbe teşebbüsünün bastırılmış olduğunu bunun antitezi olarak kimileri de Türkiye’de derin bir FETÖ örgüt yapılanması olduğunu ve bununla başa çıkmak, yeni darbe tehlikelerinin önüne geçmek için OHAL ilanının gerekli olduğunu savunmuşlardır. OHAL dönemi içerisinde kullanılan Kanun Hükmünde Kararname çıkartma yetkisi konusunda da bu tartışmalar sürmüş bir kesim Anayasanın 121/3.maddesi gereği sadece olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda KHK çıkarılabileceği savunmuş hükümet yetkilileri ise yaptıkları açıklamalarda KHK ile yapılan değişikliklerin esas itibariyle OHAL gereği ve zorunlu olarak yapıldığını açıklamışlardır. Özellikle Ana muhalefet partisi bu konuda sert eleştirilerde bulunmuş ve KHK’lerle ilgili olarak Anayasa Mahkemesine iptal talebiyle başvurmuştur. Ancak Anayasa Mahkemesi OHAL KHK’lerini denetleme yetkisinin bulunmadığını belirterek başvurularla ilgili esastan incelemeye girmeyeceği yönünde karar vermiştir. Kamu görevinden ihraç edilenler başta olmak üzere KHK’lerden etkilendiğini iddia eden şahısların idari yargıda açtıkları davalar da maddi anlamda yetkisizlik gerekçesiyle reddedilmiş ve bu şahısların iddia ettikleri hukuki talepler yönünden ülkede bir ‘KHK Mağduru’ tanımı ortaya çıkmıştır. Bu sorunların en aza indirilmesi ve özellikle AİHM’ e yapılacak başvurular öncesi daha nesnel bir değerlendirme yapmak amacıyla OHAL Komisyonu adı verilen bir komisyon oluşturulmuştur. İlgili komisyonun çalışma esasları hakkında tebliğ Resmi Gazete’de yayımlanmış olup matbu bir form kullanılmak suretiyle ilk başvuruların önümüzdeki günlerde alması beklenmektedir.

OHAL kapsamında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin en büyük etkileri ceza yargılaması bakımından görülmüş özellikle gözaltı sürelerinin uzatılması, belirli koşullar altında avukatla görüş yasağı getirilmesi, şüphelilerin ve müdafilerinin dosya inceleme yetkisinin kısıtlanabilmesi, tutukluların avukatlarıyla yaptıkları görüşmelerin denetim altına alınabilmesi gibi uygulamalar buna örnek teşkil edebilecektir.

Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı
OHAL sebepleri ve buna ilişkin usulden bahsettikten sonra makalenin temel noktası olan kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkından söz açmak gerekmektedir. Zira geçirdiğimiz yaklaşık bu bir yıllık sürede belki de üzerinde en büyük tartışma yaşanan hak kategorisi kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkıdır.

Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı, kişi özgürlüğünün keyfi sınırlamalara karşı korunması; kişilerin keyfi olarak tutuklanamamasını ifade eder. Kişi özgürlüğü ve güvenliği, bireyin sınırlı durumlar dışında, hareket serbestliği ve özgürlüğünden yoksun tutulamaması, hareket edebilme özgürlüğüne sahip olması anlamına gelmektedir. Ancak özgürlüğün tanımlanması sorunsalı birçok bakımlardan ‘özgürlüğün sınırı’ noktasında çeşitli tartışmaları da beraberinde getirmiş bulunmaktadır.

Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı açısından tarihsel öneme sahip hukuki güvencelerin en temeli Habeas Corpus güvencesidir. Latince’de kişinin huzura çıkmasına izin ver anlamına gelmektedir. Habeas Corpus kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkının keyfi ve hukuka aykırı bir şekilde sınırlanmasına karşı bireyleri korumayı amaçlamaktadır. Bu güvencelerin etkisinin devam ettiği gerek Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gerekse AİHM kararlarına bakıldığında görülebilecektir.

Esasen suç şüphesi altında yakalanan kişinin öncelikle hakim önüne çıkarılması da bununla ilişkilidir. AİHM kararlarına göre, makul sürenin hesaplanmasında göz önünde tutulacak zaman dilimi kişinin özgürlüğünün fiilen kısıt­landığı tarihten başlayıp fiilen salıverildiği tarihe kadar geçen süredir.

AİHM, gözaltı sürelerinin uzunluğu konusunda geliştirdiği içtihatla, dört günü aşan gözaltı süresini gereğinden uzun ve bu nedenle de AİHS m. 5’i ihlâl eder nitelikte görmektedir.(Brogan ve diğerleri/Birleşik Krallık kararı) Sanık sayısının çokluğu, suçun niteliği, sivil veya askeri yargı olması, olağan ya da olağanüstü hâl rejiminin geçerli olup olmaması vb. ayrımı yapılmaksızın yakalanan kişiler, en fazla 4 gün süreyle gözaltında tutulabilecektir. Bu süre dolduktan sonra ya salıverilmesi veya tutuklanması için hâkim  önüne çıkarılması gerekmektedir.
Brogan ve diğerleri/Birleşik Krallık kararı[1] AİHM tarafından konuyla ilgili verilmiş kararlar arasında başat durumdadır. Bu davada, K.İrlanda’da terör faaliyetleri fazlasıyla yükselmiş ve hükümet tarafından olağanüstü hal ilan edilmiştir. OHAL uygulamaları Terörle Mücadele Kanunuyla eş zamanlı olarak uygulanmaktadır. Brogan diğer şüpheliler teröre ilişkin suçlamalarla gözaltına alınmış; Brogan 5 gün 11 saat, Coyle 6 gün 16,5 saat, McFadden 4 gün 6 saat ve Tracey 4 gün 11 saat gözaltında tutularak sorgulanmış, ancak daha sonra mahkeme karşısına çıkarılmadan serbest bırakılmışlardır. Bu kişiler, yaptıkları başvuruda özgürlüklerini kısıtlayan söz konusu sürelerin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesine aykırı olduğunu iddia etmişlerdir. Ekim 1984-Şubat 1985 tarihleri arasında Komisyon’a başvuru yapmışlar ardından da davayı AİHM önüne kadar götürmüşlerdir. Mahkeme yapılan başvuruyu 29 Kasım 1988 tarihinde hükme bağlamış ve her dört başvurucu için de AİHS’nin 5. maddesinde düzenlenmiş bulunan, hukuka uygun olarak yakalanan veya gözaltına alınan kişilerin derhal hâkim  ya da yargısal yetkiler kullanan bir merci önüne çıkarılması hakkı ile, buna aykırılık halinde mağdurun tazminat hakkının ihlâl edildiği sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme bu sonuca ulaşırken derhal kavramı üzerinde durmuş sonuç olarak gözaltına alınan bu kişilerin olağanüstü hal zamanında terör suçlamasıyla gözaltına olmaları ve gözaltına alınmalarına ilişkin buna olanak sağlayan bir yasal düzenleme yürürlükte bulunduğu halde dört günü aşan gözaltı sürelerinin Avrupa standartlarına aykırı olduğu ve Sözleşmenin ihlâl edildiği sonucuna varmıştır.

Yakalama, gözaltı ve tutuklama koruma tedbirlerine ilişkin temel anayasal düzenleme Anayasanın 19. Maddesinde bulunmaktadır. Buna göre;

III. Kişi hürriyeti ve güvenliği
Madde 19 – Herkes, kişi hürriyeti ve güvenliğine sahiptir.
Şekil ve şartları kanunda gösterilen:
Mahkemelerce verilmiş hürriyeti kısıtlayıcı cezaların ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesi; bir mahkeme kararının veya kanunda öngörülen bir yükümlülüğün gereği olarak ilgilinin yakalanması veya tutuklanması; bir küçüğün gözetim altında ıslahı veya yetkili merci önüne çıkarılması için verilen bir kararın yerine getirilmesi; toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; usulüne aykırı şekilde ülkeye girmek isteyen veya giren, ya da hakkında sınır dışı etme yahut geri verme kararı verilen bir kişinin yakalanması veya tutuklanması; halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.

Suçluluğu hakkında kuvvetli belirti bulunan kişiler, ancak kaçmalarını, delillerin yokedilmesini veya değiştirilmesini önlemek maksadıyla veya bunlar gibi tutuklamayı zorunlu kılan ve kanunda gösterilen diğer hallerde hakim kararıyla tutuklanabilir. Hakim kararı olmadan yakalama, ancak suçüstü halinde veya gecikmesinde sakınca bulunan hallerde yapılabilir; bunun şartlarını kanun gösterir.

Yakalanan veya tutuklanan kişilere, yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddialar herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hakim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.

(Değişik birinci cümle: 3/10/2001-4709/4 md.) Yakalanan veya tutuklanan kişi, tutulma yerine en yakın mahkemeye gönderilmesi için gerekli süre hariç en geç kırksekiz saat ve toplu olarak işlenen suçlarda en çok dört gün içinde hâkim önüne çıkarılır. Kimse, bu süreler geçtikten sonra hakim kararı olmaksızın hürriyetinden yoksun bırakılamaz. Bu süreler olağanüstü hal, sıkıyönetim ve savaş hallerinde uzatılabilir.
(Değişik fıkra: 3/10/2001-4709/4 md.) Kişinin yakalandığı veya tutuklandığı, yakınlarına derhal bildirilir.

Tutuklanan kişilerin, makul süre içinde yargılanmayı ve soruşturma veya kovuşturma sırasında serbest bırakılmayı isteme hakları vardır. Serbest bırakılma ilgilinin yargılama süresince duruşmada hazır bulunmasını veya hükmün yerine getirilmesini sağlamak için bir güvenceye bağlanabilir.

Her ne sebeple olursa olsun, hürriyeti kısıtlanan kişi, kısa sürede durumu hakkında karar verilmesini ve bu kısıtlamanın kanuna aykırılığı halinde hemen serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla yetkili bir yargı merciine başvurma hakkına sahiptir.

(Değişik: 3/10/2001-4709/4 md.) Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir.”

5271 Sayılı CMK’da gözaltı süreleri, bireysel olarak işlenen suçlarda 24 saat, toplu olarak işlenen suçlarda ise en çok dört gün olarak düzenlenmiştir.

667 sayılı KHK’nin 6.maddesiyle; TCK’nin İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince gözaltı süresi otuz güne çıkarılmış; daha sonra 23 Ocak 2017 tarihinde çıkarılan 684 sayılı KHK’nin 11.maddesi ile bu süre 7 güne indirilmiş, ancak aynı maddenin devamında, delillerin toplanmasındaki güçlük veya şüpheli sayısının çokluğu nedeniyle Cumhuriyet savcılarının gözaltı süresinin yedi gün süreyle uzatılmasına dair yazılı olarak emir verebileceği öngörülmüştür. Günümüzde bu kural uygulanmaktadır. Ancak bahsedildiği üzere AİHM içtihatlarına göre, 4 günü aşan gözaltı süreleri mahkemece Avrupa İnsan Hakları sözleşmesine aykırı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı ile bağdaşmaz kabul edilebilir. Bu anlamda ceza yargılamasının özellikle soruşturma evresinde kolluk ve idare makamlarının daha hassas davranışlar göstermesine gerek bulunmaktadır.

667 sayılı sayılı KHK’lerle başlayan kamu görevlilerine ilişkin ihraç süreçlerinde 667 sayılı KHK’nin 3 ve 4. maddeleri uyarınca ihraç edilenlerin iç hukukta mevcut yargı yollarına başvurup tüketmesi gerektiği tartışmasızdır. Bu anlamda bu şahıslar için yapılacak temel başvuru yolu ilk olarak OHAL Komisyonuna başvurmak olacaktır. Burada esas nokta komisyona başvuru yapmadan, Anayasa Mahkemesine veya AİHM’e başvuru yapılıp yapılamayacağıdır. Ancak bu mahkemeler de süreç içerisinde vermiş oldukları kararlarda komisyona ilişkin başvuru yolunun esas itibariyle etkili olduğunu ifade etmiş ve bir başvuru şartı olarak komisyonu işaret etmişlerdir.

Değerlendirilmesi gereken bir diğer husus her temel hak ve hürriyete ilişkin ihlal iddiasının bireysel başvuru incelemesine konu oluşturmayacağı meselesidir. Zira özellikle iş ve çalışma hürriyeti bireysel başvuru kapsamında korunan bir hak değildir. Bireysel başvuruda mevcut bu konu kısıtlılığı ilerde yeni tartışmaları da beraberinde getirebilir. Bu anlamda özellikle ihraçlar ve diğer uygulamalar ilgili yapılacak başvurulara ilişkin kararlar iyi analiz edilmelidir.

İLGİLİ SEÇME KARAR
“AİHM, 23.9.1998 tarihli  Demir ve diğerleri kararında da başvurucuların olağanüstü hâl koşullarında 16 ile 23 gün süre ile göz altında tutulmuş olmalarını derhal hâkim  önüne çıkarılma hakkının ihlali olarak nitelendirmiştir. Mahkeme’ye göre, soruşturma bitirilemediği gerekçesiyle uzun süreli gözaltı olağanüstü halin zorunlu kıldığı bir tedbir değildir; böyle bir gözaltı keyfi muamelelere karşı yetersiz kalmaktadır. Her ne kadar Hükümet AİHS’nin 15. maddesi gereğince olağanüstü halde kişi özgürlüğü bakımından “yükümlülük azaltma” beyanında bulunmuş ise de AİHM, olayda gözaltı süresi­nin OHAL’in zorunlu kıldığı bir durum olmadığı sonucuna varmıştır”[2]

DEĞERLENDİRME
Bu makalede objektif bir bakış açısı ve hukuki gözlem çerçevesinde 15 Temmuz Darbe girişimi sonrasında ilan edilen OHAL ve olağanüstü rejimin Türkiye’de özellikle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında etkileri incelenmiştir. Türkiye bölgesi ve sosyolojik yapısı itibariyle demokrasi serüveni boyunca birçok defa çeşitli engellerle karşılaşmış ancak hür demokrasi yolunda zor zamanlarda bir olarak tüm bu engellerin üstesinden gelmeyi bilmiş bunun yakın zamanlardaki örneğini de 15 Temmuzda verilen mücadele oluşturmuştur. Ancak belirtilmelidir ki bir ülkede darbe girişimlerinin mevcut olması halen demokrasi konusunda bazı aksaklıkların yer aldığını göstermektedir. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü bilinci arttıkça kimse bu tür girişimlere teşebbüs edemeyecektir. Bu doğrultuda OHAL döneminde dahi hukukun üstünlüğü, temel ceza yargılaması kuralları ve demokratik siyasal anlayıştan vazgeçilmemeli aksine OHAL koşullarına rağmen bunlar geliştirilmeye ve bir an önce olağan rejime dönüşe hazırlık yapılmalıdır. Başta AİHS ve uluslararası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemeli bilakis bunların da üzerinde insan haklarına saygıyı başta tutan bir hukuk düzeni tesis edilmeye çalışılmalıdır. Türkiye yakın siyasi tarihte darbelerden çok çekmiştir ve toplumumuzda da bu yönde bir bilinç oluştuğu 15 Temmuz gecesi halkın gösterdiği yüksek fedakarlıktan kolayla anlaşılabilir. Türkiye’de bir daha böyle teşebbüslerin yaşanmaması, demokratik siyasal hayatın ve hukuk devletinin devamı için toplumun her kesimine büyük görev düşmektedir. Hatalar varsa ders alınmalı, eksikler varsa giderilmeli, sorumlu vatandaş bilinciyle demokrasiye sıkıca sarılmalı, sahip çıkılmalıdır.
 

YAZAN: FATİH ÖZDEMİR

KAYNAKÇA;
Mehmet Semih GEMALMAZ, Ulusalüstü İnsan Hakları Hukukunda ve Türk Hukukunda Olağanüstü Rejim Standartları, (Olağanüstü Rejim)
M. Emin RUHİ, Kişi Özgürlüğü ve Güvenliği Hakkı Bağlamında Yakalanan Kişinin Derhal Hakim Önüne Çıkarılması Hakkı
                                                                                  
------------------------------
[1] GEMALMAZ, Olağanüstü Rejim, s.100-108
[2] DOĞRU/NALBANT, s.47-48