İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 11’inci maddesi; “suçsuzluk karinesi” ile “suç ve cezada yasallık ilkesini”; 9’uncu maddesi; “keyfi bir şekilde tutuklama veya kişiyi hapsetme yasağını”; 5’inci maddesi; “işkence veya insanlık dışı veya küçültücü muamele veya ceza yasağını” getirirken 10’uncu maddesi ile; “tüm insanların ceza ve medeni hukuka ilişkin davalarının tarafsız, bağımsız bir mahkemede hakkaniyete uygun ve aleni bir şekilde yapılması” hakkına sahip olduğunu belirtmiştir. Beyanname’deki bu haklar 04.11.1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6’ncı maddesine geliştirilerek dahil edilmiştir. Bu maddeye göre ;

1. Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda verilir; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde, veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar dava süresince tamamen veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir. 

2. Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır. 

3. Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir: 

a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dille ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek; 

b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak; 

c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek; 

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağırılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek; 

e) Duruşmada kullanılan dili anlama dışı veya konuşma dışı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak." 

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde yer alan "makul süre" kavramının yanı sıra, 5. maddesinin 3. fıkrasında da makul süre kavramı kullanılmaktadır. AİHS ’nin 6/1'de yer alan makul süre ile yine aynı sözleşmenin 5/3. maddesinde yer alan makul süre birbiriyle karıştırılmamalıdır. 5/3'de yer alan makul süre, yakalama ve tutuklama gibi önlemlerle geçici bir süre hürriyeti kısıtlanan kişilerle ilgilidir. Oysa 6/1'de yer alan süre, bütün medeni hukuk ve ceza hukuku uyuşmazlıkları ile ilgilidir. Bir başka ifadeyle 6/1’ deki süre yargılamadaki makul süredir.[1]

Makul süreye ilişkin kanun sistematiğine dair bu açıklamalarımızdan sonra şimdi de biraz da bu hakkın özüne, esasına inmek istiyoruz. Adil bir yargılanma yukarıda da arz ettiğimiz üzere genel itibariyle hakkaniyete uygun bir yargılamadır. Hakkaniyete uygun bir yargılamada özellikle ceza davasını örnek olarak alacak olursak sanığın kendisini suçlamadan kurtaracak bütün gerekçelerini ortaya koyma fırsatına sahip olması demektir. Bunun için iddia makamı karşısında sanığın silahlarda eşitlik ilkesine uygun şekilde fırsat sahibi olması gerekir. Yargılama aşamasında sanığa hileli yaklaşımların sergilenmemesi de bu kavramın içindedir. Hakkaniyete uygun yargılama; sanığa yeterli savunma imkanı sağlanmak suretiyle yapılan hilesiz yargılamadır.[2]

Davaların yargılama makamları önünde zaman içinde uzayıp gitmesi, sürüncemede kalması, pek çok ülkede şikayetlere neden olmaktadır. Gecikmiş adalet adaletsizlik olduğuna göre, adil yargılama taahhüdünde bulunmuş Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf devletlerin bu duruma çare bulmaları kaçınılmaz bir zorunluluktur. Divan önüne gelen davaların büyük çoğunluğu, 6. madde düzeyinde, makul süre hükmü ile ilgilidir. Divan, yargılamanın makul süre içinde tamamlanmasını emreden hükmün amacını, daha ilk kararlarında açık bir dille şöyle belirtmiştir: "Tüm hak arayanlar için geçerli olan bu hükmün amacı, bu kişileri yargılama işlemlerinin sürüncemede kalmasına karşı korumak; özellikle ceza davalarında, suçlanan (yahut herhangi bir nedenle mahkeme kararı bekleyen) kişinin, uzun süre davasının nasıl sonuçlanacağı endişesi ile yaşamasını önlemektir."[3]

Standart bir makul süre ölçütü olmadığından dolayı her somut olayın niteliğine göre makul sürenin aşılıp aşılmadığını ayrı ayrı değerlendirmek gerekmektedir. Uyuşmazlıkla ilgili böyle bir değerlendirmenin yapılabilmesi için ise AİHM ve Divan, kendi belirlediği üç temel kıstastan hareket ederek üç yönlü bir araştırma yapmaktadır. Makul sürenin değerlendirilmesinde kullanılan ölçütleri şöyle sıralayabiliriz:

a. Dava konusunun niteliği,

b. Bireysel başvuruda bulunanın yargılama sırasındaki tutumu (başvurucunun tutumu),

c. Ulusal yargılama (görevli) makamlarının tutumu

Bu üç ölçütten her birinin, değerlendirmedeki etki derecesi her somut olayda değişebilmektedir.[4]

Öte yandan önemle belirtmek gerekir ki yargılamanın makul sürede tamamlanması en kısa sürede yargılamanın bitirilmesini değil, her dava için gerekli olan zaman zarfında bu sürecin tamamlanmasını ifade eder. Örneğin davanın konusu uzmanlık gerektirdiğinde, bilirkişi ve keşif incelemesi yapılması zorunlu olan bir dava dosyasında sadece kısa sürede karar vermek amacıyla karar verilmesi hem adil bir yargılama olmaktan uzak olur hem de makul süre kavramının amacından sapılmış olur. Dolayısıyla önemli olan hakkı zamanında tesis etmeye yönelik kararlar vermektir. Davanın vaktinden önce sonuçlanması makul süre kavramını ihlal ettiği gibi gereğinden uzun sürmesi de makul süreyi ihlal eder.[5]

Hukuk davalarında süre, dava dilekçesinin yargılama makamına verilmesi ile başlar. Ancak, ulusal mevzuat mahkemeye başvurmadan önce, bir idarî makama başvuruyu öngörmüş ise, süre bu tarihten başlar. Yargılama sürecinin tamamı bu süreye katıldığı gibi, hükmün verilmesinden sonraki istinaf (varsa), temyiz yollarını da kapsar. Ceza davalarında sürenin başlangıcı, kişinin bir suçla itham edildiği, daha doğrusu ithamdan herhangi bir kovuşturma işlemi yapılmak suretiyle sanığın haberdar olduğu andan başlar. Sürenin sonu ise, kanun yolları da dahil olmak üzere, yargılamanın kesin hükümle sonuçlandırıldığı tarihte biter.[6]

Sonuç olarak makul süreden beklenen amaç ya da amaçların gerçekleştirilebilmesi için devletlerin yargılamalarını makul sürede sonuçlandırılmasını sağlayacak tüm tedbirleri almaları gerekmektedir. Gerek AHİS’in 1’inci maddesi, gerekse 46’ıncı maddesi üye devletlerin kendi hukuk sistemlerini, yargı yerlerinin bir davanın görülmesi sırasında 6’ıncı maddenin 1’inci fıkrasında belirtilen makul sürede görülecek biçimde gerekli düzenlemeleri yapmak yükümlülüğü altında bulunduğunu göstermektedir. Yargılama, adaleti tesis etme, Devlet tarafından ve Devlet adına yapılan bir kamu hizmeti olması ve geciken adaletin adaletsizlik olarak addedildiği bir durumda davaların mümkün olan en kısa sürede yapılıp bitirilmesinde en büyük görev yargılama organlarına düşmektedir. Zaten yargılamanın makullüğünün tespitinde dikkate alınan diğer kriterlerden davanın karmaşıklığı ve şikâyetçinin tutum ve davranışları nedeniyle yargılama sırf bu nedenlerle uzamış olduğunda yargılamanın makul sürede bitirilmediği iddiasıyla yapılan başvurularda bir ihlal tespitiyle karşı karşıya kalınmayacaktır.[7]

 
Ertuna Kara / hukukihaber.net

--------------------------------
[1] TURAN, Hüseyin; “Adil Yargılanma Hakkı”, Yargıtay Dergisi, Cilt 27, Sayı 3, Temmuz 2001,s.36.
[2] Schroeder F.C. , “Bilimsel Ceza Hukuku”, İnsan Hakları Konusunda Bilimsel Görüşler; Adil Yargılanma Hakkı, Tercüme eden, YENİSEY, Feridun İstanbul 2002, s. 2-3’den aktaran Yıldırım, Gökçe ; Adil Yargılanma Hakkı (AHİS m.6),Adalet Dergisi, Sayı:19, s.80.
[3] GÖLCÜKLÜ, A. Feyyaz, "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Adil Yargılama", Prof. Dr. İlhan ÖZTIRAK'a Armağan, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Cilt:49, Sayı:1-2, 1994,s.213’den aktaran SAATÇİOĞLU, Demet, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Bağlamında Adil Yargılanma Hakkı”, Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Kamu Hukuku Anabilim Dalı,s.80.
[4] ÇELİK, Adem, “Makul Süre İçerisinde Yargılanma Hakkı” , Adalet Dergisi,30.sayı,134-135.
[5] AKSOY, Mahmut “Adil Yargılanma Hakkı”, Yüksek Lisans Tezi, Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kamu Yönetimi Anabilim Dalı,s.50.
[6] TAŞKIN, Ahmet, “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Adil Yargılanma Hakkı” , Adalet Dergisi,Sayı:19,s.58
[7] TURAN, Hüseyin, “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihatlarında Makul Sürede Yargılanma Hakkı” , Türkiye Adalet Akademisi Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 11 (Ekim 2012), s.73.