Avukatlar yalancıdır diye başlıyordu; "hukuk okuyorum" dediğimde cevaplar. Allah affetsin bu cümleyi kuranları hiç hoş göremedim bazılarına içimden yanlış ifadeler kullandığım da olmuştur. Bu itiraf şuracıkta dursun biz "avukatlar yalancıdır nereden gelip nereye gidiyoruz" yazalım.
Kısaca tarihsel bir gözatma ile avukatlar nasıl ortaya çıkmış diye bakacak olursak;
Eski Yunanda bugün arzuhalci dediğimiz kimseler yargılanacak kişilere yargıç önünde yapacakları savunmaları yazılı olarak verir ve yargılanan kişi de, yargılama öncesinde bu yazıyı ezberlermiş. Tabi zamanla ezber kabiliyeti olmayanlar göz önüne alınarak bu yazıları yazanlara yargıç önünde yargılananın yanında yer alarak savunma yapmalarına yardımcı olma yetkisi verilmiş ve  tarihin en eskilerinden olmak üzere avukatlık mesleğini icra eden "logograf" isimli bir meslek ortaya çıkmış.

Roma'da "kişinin yargıç önünde bizzat savunma zorunluluğu" vardı. Ancak patron olmak şartı ile Patrisienler ve patronun en yakın yardımcısı olan Plebisienler duruşmada taraflara yardım edebilirlerdi. Advocatus olarak isimlendirilen bu kişiler suçlananı savunmuyor yalnızca yanlarında duruyordu. Savunma görevini yapanlar patron veya daha çok ‘‘orator’’ olarak adlandırılıyordu. Orator ise hatip olmayı ifade ediyordu.
 
Cermen, İngiliz ve Fransız hukukunda da önceleri bizzat savunma ilkesi geçerli iken zamanla temsil kabiliyeti olmayanlar düşünülerek avukatlık mesleği ortaya çıkmış hatta barolar kurulmuş; kilisenin etkisindeki avrupa yargısı bu mesleği de oldukça kötü bir şekilde etkilemiş adil yargılamaların asla yapılamadığı; haliyle avukatların da bir değerinin ve hükmünün olmadığı bir hal almıştır.Öyle ki Fransız İhtilalinden sonra barolar kapatılmış avukatlık mesleği bir kenara atılmıştır. 

İslam Hukukunda ise durum diğer tüm hukuklardan farklı olarak; bizzat savunma ilkesinin aksine ücretsiz hukuki-şer'i bilgi alınabilen "ifta" adı verilen kurumun varlığı ve, İslam'da vekaletin caiz olmasıdır.Bu vekalet; almaya, satmaya, nikaha, icraya ve nihayetinde husumete vekalettir. İslam hukukunda "vekil" adı altında avukatlık kurumu işletilmiştir.

Osmanlı'da avukatlık görevini ilk olarak; ocaktan yetişmek ve çavuşbaşından ruhsatname almak şartıyla, arzuhalciler yerine getirmiştir. Ancak o dönemde yetişmiş arzuhalci (önemli bir eğitimden geçmiş, fıkıh ve şeriat hükümlerine hakim olacak) bulmak pek kolay olmadığı için, uzun yıllar kadının yanında çalışmış ve bu işi öğrenmiş "muhzir" adı verilen kişilerce yerine getirilmiştir.

Sayfalarca yazılabilecek hukuk sistemlerini bir kenara bırakıp asıl mevzuumuza geldiğimizde işin ucu Almanya'ya dokunacak ve nihayetinde "avukatlar yalancıdır", "avukatlar dolandırıcıdır" sözlerinin nereden geldiğini göreceğiz:

Almanya'da ( o dönem Prusya Krallığı olarak ifade edilmekteydi) 1775 tarihli Avukatlık Yasası ile avukatlar bir dolandırıcı gibi muamele görmeye başlamıştır. Dönemin Prusya Kralı I. Wilhelm önce avukatların sayısını üçte iki oranında azalttı daha sonra ise avukatların dizlerine kadar uzanan siyah bir elbise giymelerini emretti.Yayınlanan kararnameye göre; ‘‘Biz düzenlemekteyiz ve herkese emretmekteyiz ki, avukatlar dizlerini kapayacak uzunlukta siyah manto giymelidirler, böylece bu yalancı ve dolandırıcılar uzaktan tanınır ve insanları onlardan korumak mümkün olur.’’ şeklinde bir düzenleme getirilerek avukatların karanlık bir zümre olarak algılandıklarını belirtmiştir.

Bütün bunlardan sonra Türkiye'de hala devam eden "avukatlar yalancıdır" sözüne karşı diyeceklerimiz var: (gerçekten mesleğimizin onurunu zedeleyen yalan söyleyebilen avukatların hakları mahfuzdur) 

Yalan söylemek İslam Hukukunda haramdır, Türk Hukuku'nda ise suçtur. Şimdi bir avukat yalan söylüyor ya da söyledi diye ülkemizde bu mesleği icra eden 80.000 avukata hem  hakaret ediliyor hem iftira atılıyor hem de harama bulaşılıyor. Ortada böyle bir durum varsa dahi bunun çözümü yine yargıdır. Zira gün geçmiyor ki bir avukat sanık koltuğunda oturuyor olmasın…

Avukatın vekil sıfatı, asılın söyledikleriyle bağlı olması hatta talimatla çalışan bir meslek erbabı olması gereğidir ki; müvekkil olayın aslını gizliyor ya da yalan söylüyor ise; avukat onun anlattıkları ile hareket ettiği için “yalan söylüyor” konumuna düşürülüyor. Asılın sözlerini dillendiren vekilin suçu, bunu hukuki bir dil ile aktarmaktan ve vekillik görevini ifa etmekten ibaret. Varsın yalancıya yalancı demeye devam etsinler. Dürüstlere, dürüst kalabilenlere selam olsun…. 

Son olarak: Yargıtay 2.Ceza Dairesi'nin 2011/29991 Esas ve 2013/16457 Karar sayılı "Avukata, "parayla yalan söylüyorsun" şeklindeki ifade hakaret suçunun nitelikli halini oluşturur... kararını da şuracığa bırakıyorum. (hukukihaber.net)

(Yukarıda yazılı bilgilerin bir kısmı Av.Mehmet Harun Elçi'nin yazmış olduğu makaleden alıntılanmıştır; bu önemli bilgileri makalesinde topladığı için kendisine teşekkür ediyorum)

Stj. Avukat Ahmet Demirci
Kayseri Barosu