İki hafta kadar önce Cumhurbaşkanı Erdoğan Erzurum'da iken ağaca çıkıp Cumhurbaşkanı'nın dikkatini çeken hanımefendi, yarbay olan tutuklu eşinin tahliyesini talep etmiş. 

Yazıldığına göre, Cumhurbaşkanı, dosyaya baktırırız demiş. 

15 aydır tutuklu olan yarbay geçtiğimiz gün tahliye olmuş. 

Yarbay suçlu mudur, tutuklama haksız mıdır bir yana, hanımefendinin eşinin kurtulması için verdiği mücadeleden çok duygulandım. Kendisine, eşine, çocuğuna, tüm ailesine geçmiş olsun diyorum. 

Beni bir hukukçu olarak kahreden şu: 

Yarbayın eşi, ağaca çıkıp Cumhurbaşkanı'nın dikkatini çekmeyi başaramasaydı ne olacaktı? 

Yarbayın tutuklanması mı yanlış, tahliyesi mi? 

KANUNA GÖRE TUTUKLANMADIYSA...

Kanuna göre tutuklandıysa, Cumhurbaşkanının hoşgörüsüne mazhar olunca tahliye edilmesi olur mu? 

Ya da.... 

Kanuna göre tutuklanmadı ise, neye göre tutuklandı? 

Veya.... 

Bir yanlışlık vardıysa, bunun giderilmesi için Cumhurbaşkanı'nın dikkatini mi çekmek gerekliydi? 

Ağaca çıkamayan, dikkat çekemeyen, fırsat yakalayamayanlar ne yapacak?

Peki hanımefendi yargı tarafından tutuklanmış eşinin serbest bırakılması için Cumhurbaşkanı'nın dikkatini çekmeye çalışmakta, hoşgörüsünü talep etmekte haklı mı?

Cumhurbaşkanı, "baktırırız" dedi mi bilemem. Baktırdı mı hiç bilemem. Kendisi ya da etrafından biri hakimi veya savcıyı aradı mı, bunu da bilmem mümkün değil. 

SİSTEM, FİİLEN YARGIYA MÜDAHALE YETKİSİ VERİYOR

Bildiğim şu: 

O tutuklama kararını isteyen savcının da, kararı veren hakimin de kaderi HSK'nın elinde. HSK'nın üyelerinin ezici çoğunluğunu doğrudan ya da dolaylı olarak kim belirledi? Cumhurbaşkanı. Yani maalesef sistem, bir siyasi partinin genel başkanına fiilen yargıya müdahale yetkisini veriyor. 

O zaman hanımefendinin penceresinden bakarsanız, siz ne düşünürdünüz? Ağaca çıkma çabası sonuç da almış görünüyor. Daha ne olsun!

Tüm çivileri çıkarılmış, güvenilirliğini büyük ölçüde yitirmiş adalet sistemi sebebiyle, toplumu ilgilendiren her soruşturma ve davada tribüne tırmanıp yapılan her işlemi ya çılgınca alkışlıyoruz ya amansızca sövüyoruz. Kısacası... bölünüyoruz.

Üstelik bu manzaradan, en çok gerçek suçlular, terör örgütleri ve onları maşa olarak kullanan emperyal küresel güçler yararlanıyor. Yargının talimatla hareket ettiği algısı yerleştikçe, gerçek suçlular suçsuzlara karışıyor, mağdura dönüşüyor. Terör örgütlerinin "biz terör örgütü değiliz, siyasi muhalifiz" veya "biz özgürlük savaşçısıyız" söylemleri dünyada taban kazanıyor. Türkiye'yi bölmek, parçalamak, ele geçirmek için bin türlü senaryo yazan güçler de dönüp bize parmak sallayacak mazeret elde ediyor. 

YARGIYI İKTİDARA BAĞIMLI KILMAK YIKIMDIR

Yıllardır anlatıyoruz. Anlatmaya da devam edeceğiz. Referandum sürecinde de söylediğimiz buydu. Yargıyı iktidara bağımlı kılmak, hepimiz için yıkımdır. Bunun iktidara da faydası yoktur. Sürdürülemez. 

Birliğimizi korumamız, kabile yapısına dönüşmeden devlet olarak devam etmemiz için hukuk paydasında buluşmak zorundayız. "Adalet mülkün temelidir" bu anlama geliyor, işte. 

Görevini layıkıyla yapmaya çalışan onbinlerce fedakar avukatımıza, hâkimimize, savcımıza da yazık. 

Ben her geçen gün daha çok insanımızın bu gerçekleri gördüğünü düşünüyorum. Her kesimden vicdanlı idareci ve siyasetçinin de yanlışlıkların farkına vardığına inanıyorum. 

Türk Milleti'nin en zor zamanlarda ortaya koyduğu sağduyusuyla, ülkeyi yöneten ve yönetmeye talip olan herkese doğru olanı göstereceğine güveniyorum. 

Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi. Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır. 


Metin Feyzioğlu

Kaynak: Odatv.com