Teknolojinin hızla ilerlemesiyle birlikte bilgiye ulaşım yolları da doğru orantılı olarak artmaya başlamıştır. Bilgiye ulaşırken kullandığımız vasıta ise; çoğunlukla internet bağlantısı yoluyla ulaştığımız dijital ortamlardır. Günümüzde internet kullanımın giderek yaygınlaşmasıyla her türlü bilgi internet ortamına aktarılabilmekte ve bu yolla kişiler de kendilerine ait kişisel bilgileri paylaşmakta ya da üçüncü kişiler tarafından bu bilgiler paylaşılabilmektedir.

Bu gün merak edilen bir konu ya da kişi hakkında başvurulan ilk bilgi kaynağı cep telefonu ya da bilgisayar aracılığıyla internete bağlanarak eriştiğimiz arama motorlarıdır. Bilgilere erişimin bu denli kolaylaşmasının olumlu yanlarının yanı sıra, olumsuz yanları da mevcuttur.

Kişiler bilgiler, bireylerin kendileri ya da üçüncü kişiler tarafından paylaşılmakta ve bir kez paylaşılmakla birlikte dijital ortamlarda kayıt altına alınabilen bu bilgiler, bilişim alanındaki ilerlemenin de etkisiyle kimi zaman üçüncü kişiler tarafından bireyin rızası dışında kullanılmaktadır. Bu durum bireylerin mahrem alanlarına yönelik büyük bir tehdit niteliği taşımakta ve kötü niyetli kimseler tarafından özel hayata yönelik bilgilerin alenileştirilmesi tehdidiyle de karşılaşılmaktadır.  Bu açıdan özelikle kişisel bilgilerin korunabilmesi, bireyin mahremiyet hakkı gereği oldukça önemlidir.

Hali hazırda yürürlükte bulunan Anayasa’da "hukuk devleti ilkesi (AY. m.2), bireyin maddi ve manevi varlığını serbestçe geliştirme hakkı (AY. m.17), özel hayatın gizliliği hakkı (AY. m.20), haberleşmenin gizliliği (AY. m.22), dini ve vicdani kanaatleri açıklamaya zorlanamama (AY. m.24), düşünce ve kanaatleri açıklamaya zorlanamama (AY. m.25)" gibi düzenlemeler de mevcut olup, tüm bu düzenlemeler kişisel bilgilerin korunması hakkının temelini oluşturmaktadır.

Kişisel verilerin korunmasına yönelik bizzat düzenleme ise; 2010 yılında yapılan bir değişiklikle Anayasanın  ‘özel hayatın gizliliği’ üst başlıklı 20. maddesinin 3. fıkrasında yerini bulmuştur.

Bahse konu AY m.20/3 :

"Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir." hükmüne havidir.

2010 yılındaki yapılan anayasal değişiklikle birlikte, kişisel verilerin korunmasına yönelik çalışmalar hız kazanmış ve akabinde 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu 07 Nisan 2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Mezkur kanunun ilgili maddelerinde dijital ortamlardaki kişisel verilere ilişkin doğrudan "unutulma hakkı" adı altında bir düzenleme yer almamaktadır, ancak bu hususa ilişkin olarak 7. ve 11. Madde de"kişisel verilerin silinmesi, yok edilmesi veya anonim hale getirilmesi" hususları düzenlenmiştir.

Kanuni düzenlemeler ile birlikte kişisel verilerin korunmasına yönelik mevzuatta köklü değişiklikler yapılmasına rağmen, bu konuda ki mağduriyetler ne yazık ki tam anlamıyla giderilememiştir.  

Çünkü; mevcut yasal düzenleme internet ortamında kişisel verilere ilişkin erişimin engellenmesi, paylaşımların kaldırılması gibi önlemler alınmasını sağlamaya yöneliktir. Ancak bu bilgilerin internet ortamı dışında farklı ortamlara kaydının da yapılmış olması halinde, tüm ortamlardan bu bilgilerin kaldırılması ve kalıcı olarak silinmesi adına herhangi bir yasal düzenleme mevcut değildir.

Tüm bu hususlar göz önünde bulundurulduğunda; ‘unutulma hakkı’ konusunda ayrıca kanuni düzenleme yapılarak, bu hakkın bizzat kanunlarda nitelendirilmesinin gerekliliği gündeme gelmektedir.  

Unutulma hakkı; bireyin dijital ortamlarda rızası dışında yer alan fotoğrafları, kimlik bilgileri, hakkında çıkan haberler gibi kişisel bilgilerinin kendi talebi üzerine bir daha geri getirilemeyecek biçimde ortadan kaldırılması şeklinde ta­nımlanmaktadır.

Bu hak sayesinde bireyin rızası dışında kişisel verilerinin, üçüncü kişiler tarafından kullanılmaması, takip edilmemesi, paylaşılmaması, saklanmaması aynı zamanda bireyin kişisel verileri üzerinde, tam anlamıyla hâkimiyeti sağlanarak istediği zaman kişisel bilgilerini paylaşabilmesi veya silebilmesi amaçlanmaktadır.

İnsanca yaşama hakkı, insan onuru, kişinin maddi ve manevi varlığını geliştirme hakkı ve bunun gibi insanın birey olarak kendine özgü kişiliği ve sırf insan olması nedeniyle sahip olduğu hakların tam anlamıyla sağlanabilmesi için unutulma hakkının hem ulusal hem de uluslararası düzeyde düzenlenmesi gerekmektedir.

Bu konuda nasıl bir yasal düzenlemenin yapılabileceği ise; büyük bir merak konusudur. Çünkü bireylerin isteği doğrultusunda dijital ortamlardan silinen kişisel verilerin silinmeden önce farklı sunucularda saklanabilme ve daha sonra bu verilerin tekrar dijital ortamda yayınlanabilme ihtimali söz konusu olabilmektedir. Verileri silinmeden önce bir şekilde edinen kişilerin, bu bilgileri dijital ortamlara tekrar yüklemesi halinde, unutulma hakkının sağlanması sosyal medyanın çok yaygın kullanıldığı Bilişim Çağı’nda neredeyse imkânsızdır.

Yapılacak yasal düzenlemelerde unutulma hakkının sınırlarının da belirlenmesi gerekmektedir. Zira bir yanda kamunun bilgi alma, düşüncelerini açıklama hakları varken, diğer tarafta bireyin kişisel verilerinin korunmasını, yayılmasının önlenmesini, kaldırılmasını, ilgisiz, geçersiz ve oldukça eski kişisel verilerin silinmesini talep etme hakkı vardır. Bu açıdan unutulma hakkı düzenlenirken kamuya yönelik hakların ihlal edilmemesi ve sağlanması amacıyla çatışan bu haklar arasında dengenin sağlanması, hem bireyin hem de kamunun mağdur olmaması amaçlanmalıdır. Bu konuda dengeyi sağlamak adına kişisel verilerin silinmesinde bir yandan bireyin menfaati diğer taraftan kamunun menfaati göz önünde bulundurulmalı ve bu şekilde dengelenmeye çalışılmalıdır.  Aynı zamanda kişisel bilginin güncelliği de dikkate alınmalıdır.

Türkiye’de unutulma hakkı kapsamında değerlendirebileceğimiz öne çıkan iki yüksek mahkeme kararı bulunmaktadır.

Bunlardan biri; Anayasa Mahkemesine yapılan bireysel bir başvuru sonucunda verilen ve unutulma hakkı konusunda emsal karar niteliğinde olan karardır.

Başvuruya konu olay, 1998 ve 1999 tarihlerinde uyuşturucu kullandığı için hakkında dava açılan ve dava sonucunda adli para cezasına hükmedilen kişinin, daha sonra o yıllarda hakkında yapılan haberlerin kaldırılmasına yönelik başlattığı hukuk mücadelesidir. 2016 yılında Anayasa Mahkemesi önüne gelen davada, Yüksek Mahkeme oybirliği ile haberlerin toplumsal açıdan değerinin kalmadığına, geleceğe ışık tutmadığına, kişinin şeref ve itibarının korunması hakkının ihlal edildiğine yönelik karar vermiştir.

Anayasa mahkemesi emsal karar niteliğinde olan bu kararda unutulma hakkı kapsamında:

Günümüzde basit bir internet araştırması, bireylerin geçmişte yaptıkları ve hatırlamak ve/veya hatırlanılmasını istemedikleri hatalarını kolayca ortaya koymaktadır. Bu bağlamda internet ortamı, arşivde kalmış ve sadece araştırmacıların veya meraklıların özel çabası ile tespit edilebilecek haberleri kolaylıkla ulaşılabilir hâle getirmiştir. Bu durum internetin yaygınlığı ile birlikte değerlendirildiğinde bireylerin geçmişte yaptıkları ve hatırlanmasını istemedikleri hususların sürekli olarak kişilerin karşısına çıkması ihtimalini kuvvetlendirmiştir. İnternetin yaygın kullanımı ile ortaya çıkan bu durum basının interneti etkin olarak kullanmasıyla beraber ifade ve basın özgürlükleri ile şeref ve itibarın korunması arasındaki dengeyi ilkinin lehine bozmuştur.” Şeklinde açıklanmıştır.

Anayasa mahkemesi ilgili kararında unutulma hakkı ile kamunun haber alma özgürlüğü gibi çatışan haklar arasında belirli bir hakkı üstün hak olarak nitelendirmeden somut olayın özelliklerine göre değerlendirme yapılarak, bu haklar arasında adil dengenin kurulması gerektiğini de belirtmiştir.

Diğeri ise; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun vermiş olduğu bir karardır.

Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna giden dava, cinsel taciz mağduru-şikâyetçisi olan davacının yaşadığı bu olaya ilişkin mahkeme kararının, akademik bir kitapta ismi gizlenmeden yayınlanmasından dolayı davacının bizzat mağ­duriyetin giderilmesine yönelik başlatmış olduğu hukuki mücadeleyi konu almaktadır.

Davacının başvurusu üzerine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’na giden bu dava ise, oy çokluğuyla reddedilmiştir.

Öncelikle belirtmek gerekir ki; davacının ismi kişisel veri olarak kabul edildiğinden bahisle, rızası dışında isminin bir kitapta müşteki konumunda olduğu bir suçla birlikte yer alması kişisel verilerinin korunması hakkının açıkça ihlali anlamına gelmektedir. Dava konusu olayda kamunun bu durumu kitap aracılığıyla dahi olsa, bilmesinde menfaati olduğu düşünülse dahi, davacının bizzat adının açıkça belirtilmesinin aynı zamanda bunda rızasının da bulunmamasının göz önünde bulundurularak, davacının talebinin kabulü yönünde karar verilmesi gerekirdi.

Sonuç olarak; unutulma hakkı konusu gerek uluslararası düzeyde, gerekse de ulusal düzeyde oldukça yeni bir hak çeşididir. Bu hak ciddi ve kapsamlı bir çalışma sonucunda mevzuatta düzenlenmeli ve bu yolla da bireylerin hukuken korunması tam anlamıyla sağlanmalıdır. 

Özellikle Bilişim Çağı’nda bilgilerin hiçbir zaman kaybolmadığı dikkate alındığında; bireyin sağlıklı ve onurlu yaşamı için bu hakkın kabulü şarttır. Bu konuda gerekli yasal düzenlemelerin yapılarak uygulamaya geçmesini temenni ediyoruz. 

Av. Arb. Begüm GÜREL (L.L.M)

(Stj. Av. Sümeyye GÜL)

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Begüm GÜREL tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)