Bir gün karşınıza bir insan çıkar...

Sizi öyle bir yerinizden yakalar ve içinizde öyle bir yere oturur ki; sanki o olmasa ya hiç var olmazmış ya da bir şeyleriniz eksik ve boş kalırmış gibi hisseder; hiç gitmesin, hiç gitmeyesiniz istersiniz... Ama hayat bu! An gelip de başa çattığında ayrılık kendi bahanesini kendisi bulur; ya o ya da siz gidersiniz. Gidilir ama en başında sizi buluşturan şey, her neyse, hep sizde kalır! Üzülünür ama giden hem ihtiyacı olanı alır gider hem de geride kalana en çok ihtiyacı olan şeyi bırakır da gider...

Gidene ya da kalana üzülmek nafiledir; geride bırakılana sevinmek, değerini bilmek ve şükretmek, hayır dua dilemek gerekir. Çünkü ayrılanlar aslında birbirlerini sonraki yolculuğa hazırlayanlardır.

Kastamonu yakınlarında, bir daha hiç uğramayacağım, adını öğrenmeye bile gerek duymadığım, biraz benzin alıp, bir kahve içip hemen yola devam etmek için durduğum istasyondaki Küçük Necati gibi... O, oralarda görülmeyen cinsteki arabanıza, siz de O'nun arabanıza dokunup adeta okşayabilmek için "Abi, yıkayabilir miyim?" derken gördüğünüz, dünyanın en güzel gülümseyişine vurulursunuz. Daha yedi yaşında ya var ya yok Necati'nin o gözlerini, o gülüşünü ve üç kuruş yıkama ücretini de aldığındaki sevincini hiç unutamazsınız. Her hatırladığınızda içinize seviç dolar her hatırladığınızda "Sagol be Necati!" dersiniz...

Öğrencilik yıllarında çalıştığım büro'ya her gelişinde sevgi ve şefkat dolu yüzü ve içten gülümseyişiyle bir dolu yaşam sevinci getiren, en sıkıntılı zamanlarda bile sizleri neşe ile doldurmadan gitmeyen, yolda belde gördüğünde yüzyıllık dostunuz gibi yakınlık gösteren, gülümseyişi ve hoş sohbeti ile sarıp sarmalayan Rahmetli İsmail Hakkı Figanmeşe gibi... Vefatından yıllar sonra, herşeyi kara hem de kapkara hissettiğiniz bir anda, hiç ummadığınız, hiç beklemediğiniz bir yerde hiç yoktan karşınıza çıkıveren, daha önce hiç tanımadığı halde size dedesi kadar yakınlaşıp sarılıveren, hiç bir karşılık beklemeyen sonsuz sevgisini hissettirerek kafanızdaki kara bulutları bir anda dağıtıp yüzünüze kocaman bir gülümseme konduran daha 5 yaşında bile olmayan tatlılar tatlısı torunu gibi...

Tanrı insanların karşısına hep böylelerini çıkarsın!


"Yazarın izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."