15 Temmuz Darbe Teşebbüsü sonrasında çıkarılan KHK’lar ile FETÖ yargılamalarında bazı sınırlandırmalara gidilmiştir...

Ceza yargılamasında en önemli kural herkesin kanun önünde eşit olduğudur.

Bu prensip, soylu ile halk, zengin ile fakir arasındaki ayrımı ortadan kaldırır. En azından “teorik hukuk” temelinde diyelim.

Bu prensip, Adil Yargılanma Hakkı’nın da ayrılmaz bir parçasıdır. Ülkenin neresinde yaşarsanız yaşayın bir adli makam önüne çıkan herkes aynı muameleye tâbi tutulacak ve hakkında Kanunun emrettiği prensiplere uygun hareket edilecektir.

Ancak teori ile pratik her zaman uyum arz etmez. Özellikle de bizim ülkemizde.

15 Temmuz Darbe Teşebbüsü sonrasında çıkarılan KHK’lar ile FETÖ yargılamalarında bazı sınırlandırmalara gidilmiştir. Bunlardan biri de ileride Savunma Hakkı ihlalleri yönünden başımızı oldukça ağrıtacağını düşündüğüm cezaevi kısıtlamalarıdır.

667 sayılı KHK’nın 6/d maddesi ile getirilen kısıtlamada, FETÖ kapsamında tutuklu bulunanların avukatlarıyla yapacağı görüşmelerin “OHAL süresince” sesli veya görüntülü olarak kaydedileceği, görüş saati ile avukat sayısında sınırlandırmaya gidilebileceği belirtilmiştir.

667 sayılı KHK ile getirilen bu kısıtlamanın ileride Türkiye’yi uluslararası hukukta zorda bırakabileceğini öngören Hükümet, 676 sayılı KHK’nın 6. maddesiyle yeni bir düzenlemeye gitmiştir. Bu maddeye göre, “toplumun ve ceza infaz kurumunun güvenliğinin tehlikeye düşürüldüğüne, terör örgütü veya diğer suç örgütlerinin yönlendirildiğine, bu örgütlere emir ve talimat verildiğine veya yorumları ile gizli, açık ya da şifreli mesajlar iletildiğine ilişkin bilgi, bulgu veya belge elde edilmesi” hâlinde “3 ayla sınırlı olmak üzere” cezaevi görüşlerinde kısıtlamaya gidilebilecektir.

Hükümet bu kararı vermeye soruşturma aşamasında Sulh Ceza Hakimliklerini, kovuşturma aşamasında ise Mahkemeleri yetkili kılmıştır. Ancak uygulama, Türkiye genelinde içinden çıkılmaz bir hale gelmiştir. 

İL İL NELER YAŞANIYOR

Her ilin Savcılıkları ve Mahkemeleri aslında gayet açık olan bu düzenlemeleri Eşitlik İlkesi ve Adil Yargılanma Prensibine aykırı olacak şekilde uygulamaktadır. Şöyle ki;

İzmir’de soruşturma aşamasında Savcılık tarafından verilen karar, dava açıldıktan sonra da uygulanmaya devam etmekte ve Ağır Ceza Mahkemeleri bu kısıtlamaların kaldırılması taleplerini “istisnasız” reddetmektedir. Cezaevlerindeki avukat görüşleri sesli ve görüntülü olarak kaydedilmekte, tutuklu haftada bir kez ve 1 saat süreyle avukatıyla görüş yapabilmektedir. Bu sınırlandırma duruşmalarda avukatla sanığın konuşmasına müsaade edilmemesine varacak şekilde katı uygulanmaktadır.

Manisa’da soruşturma aşamasında geçerli kısıtlamaların, iddianamenin Ağır Ceza Mahkemelerince kabulüyle kalktığı kabul edilmekte; Avukatlar, kovuşturma aşamasında tutuklularla hiçbir sınırlandırma olmaksızın görüşebilmektedir.

Ankara’da avukat görüşlerinde ses ve görüntü kaydı uygulaması soruşturma aşamasında da kaldırılmıştır. Her görüşte 30 dakikalık sınırlandırma varsa da Avukatlar birden fazla görüş yapılabilmektedir.

İstanbul’da çoğunlukla soruşturma aşamasında konulan kısıtlamaların devamı yönünde bir karar verilmemekte, bu kısıtlamaların iddianamenin kabulü ile “kendiliğinden” kalktığı kabul edilmektedir. Bunun yanında soruşturma aşamasındaki kısıtlamalarda Cezaevleri arasında dahi uygulama farklılıkları olabilmektedir. Hatta bazı cezaevleri avukat görüşü için gün ve saat aralığı sınırlandırması getirmiş durumdadır. O gün ve saat aralığı dışında avukat görüşüne izin verilmemektedir.

Antalya’da ise cezaevi görüşüne dair tüm kısıtlamalar kaldırılmış durumda.

Bu iller arasında kaç kilometre mesafe olduğunu siz hesap edin ve ülke genelinde birbirinden farklı bu kadar uygulama olmasını anlamaya çalışın. Kim, nasıl ve ne şekilde açıklamaya çalışsa da bunu AİHM gibi uluslararası hukuk mercilerine anlatmanız mümkün değil. İleride başımızı çok ağrıtacak Adil Yargılanma Hakkı ihlallerine ne yazık ki kapı aralanmış durumda. Bu konuda 5275 Sayılı Kanundaki uygulamaya dönülmesi ve çok istisnai hallerde görüş kısıtlamasına gidilmesi gerekiyor.

Cezaevlerindeki personel ve görüş odası (ses-görüntü kaydı yapılan) yetersizliği ise bir başka sorun. Bu durum avukatların cezaevlerinde uzun bekleyişlerine neden oluyor. Bazı avukatların kilometrelerce yol kat edip, görüş yapamadan döndükleri dahi olabiliyor.

Savunma evrakı alış - verişinin denetime tabi tutulması ile alınan kopyaların Savcılık ve Mahkemelere gönderilmesi de ileride Savunma Hakkı ihlali iddialarını gündeme getirecek uygulamalar. Bu uygulamalardan da ivedilikle vazgeçilmesi gerekiyor.

Bazı yargılamalar kapsamında ise tutukluların “mektup göndermesine” izin verilmiyor. Örneğin Cumhuriyet Gazetesi Davası. Sözcü Gazetesi Davası’nda ise böyle bir kısıtlama bulunmuyor. Kısacası bu uygulamanın da bir standardı yok ve Eşitlik İlkesine aykırı.

15 Temmuz Darbe Teşebbüsü sonrası ortaya çıkan kaotik ortamda getirilen bu kısıtlamalara insan haklarına saygılı hukuk devletlerinde rastlayamazsınız. Başlangıçta bir ihtiyaç olarak getirilen bu sınırlandırmaların bugün il hatta aynı ilin içindeki cezaevlerinde dahi farklılık göstermesi ciddi bir sorun olarak önümüzde duruyor. Ve tabii bu sorunun da bir an önce çözüme kavuşturulması gerekiyor. 

Av. Hüseyin Ersöz

Kaynak: Odatv.com