Karşılıksız çek keşide etmenin suç sayılıp sayılmayacağı konusunda adeta bir gel git yaşıyoruz, bir düzenleme ile hayatımızdan çıkan bu suç bir başka düzenleme ile tekrar hayatımıza dahil olmaktadır. Bu bakımdan bu yazımızın temel noktası karşılıksız çek keşide etmek olmakla birlikte, ilk bölümünde çek ile ilgili yapılan düzenlemeler ve bugüne nasıl gelindiği değerlendirilecektir. İkinci bölümde ise TBMM de kabul edilen 6273 sayılı yasanın ne gibi değişiklikler getirdiği ve bu değişikliklerin doğuracağı sonuçlar üzerinde durulacaktır.

I.    BÖLÜM

1.    Çek Kavramı


İktisadi niteliği bakımından ödeme aracı olan çekler hukukumuzda kambiyo senedi olarak düzenlenmiştir. Çeklere ilişkin hukuksal düzenlemeler Türk Ticaret Kanun’un ilgili hükümleri ve müstakil bir kanun olan 4591 sayılı Çek Kanunu’nda düzenlenmektedir. Türk Ticaret Kanun özel hukuk niteliğine sahip bir kanun iken Çek Kanunu daha çok içinde kamu hukuku kurallarını barındırmaktadır. 

Ödeme aracı olarak düzenlenen çekler; düzenleyen, banka ve hamilin içinde bulunduğu bir üçlü ilişki oluşturmaktadır. Bu ilişkide bir takım sorunların ortaya çıkması çeke olan güvenin zedelenmesine ve ekonomik bozulmalara neden olmaktadır. Şüphesiz bu ilişkiyi en çok zedeleyen çekin karşılıksız çıkması durumudur. Kanun koyucu çekin güvenilirliğini sağlamak için günün koşullarına uygun olacak çekle ilgili yasal değişiklikleri yapmakta ve bu değişiklikler amaçlanan faydayı sağlamadığında tekrar yasal değişiklikler gündeme gelmektedir. 

2.    Çek Kanunları ve Değişiklikleri

Fransız Çek Kanunundan esinlenerek 19/03/1985 tarihli ve 3167 sayılı Çekle Ödemelerin Düzenlenmesi ve Çek Hamillerinin Korunması Hakkında Kanun 1985 yılında yürürlüğe konulmuştur. Bu kanunun yegane amacı çekin güvenilirliğini arttırmak olduğundan buna yönelik bir takım önlemler alınmıştır.

Bu önlemler; çekle işleyen hesapların açılmasının sıkı kurallara bağlanması, çek yaprağının kanunda öngörülen düzeyde bastırılması, çekin karşılıksız çıkması halinde kişinin elinde bulunan bütün çeklerin iadesi, karşılıksız çek keşide etme halinde beş yıla kadar hürriyeti bağlayıcı ceza ile cezalandırılması olarak düzenlenmiştir. 

Bu yasayla çekin güvenilir bir ödeme aracı olması ve karşılıksız çek sayısının asgari düzeye düşürülmesi amaçlanmıştır. Fakat bu düzenlemeler karşılıksız çek sayısında bir azalma sağlamamış, aksine karşılıksız çek sayısı artarak devam etmiştir. Bunun üzerine 1993 yılında 3863 sayılı yasa ile kanunun karşılıksız çeke ilişkin maddesi değiştirilmiştir. Bu değişikliğe göre; hakkında ceza istemiyle dava açılan kişi kişi karşılıksız kalan çek bedeli, %10 çek tazminatı ve gecikme faizinin bankaya yatırılması halinde kamu davasının kaldırılacağı öngörülmüştür. Buna rağmen karşılıksız çek sayısı umut edilen düzeyin altına inmemiştir. 

2003 yılında 26/02/2003 tarihli 4358 sayılı kanun ile çek kanununda köklü değişiklikler yapılmıştır. Buna göre karşılıksız çek keşide etmenin cezası hapis yerine çek bedeli tutarında ağır para cezası öngörülmüştür.  Bu düzenleme de karşılıksız çek sayısının azalmasına hizmet etmemesi nedeniyle,  çek sistemine eleştiriler artmaya başlamıştır. Bu eleştirilerin temel noktası, karşılıksız çek artışına sadece düzenleyenlerin neden olmadığı, bankalarında buna kolaylaştırdığı eleştirileri yapılmıştır. 

Kanun değişikliklerine rağmen pratiğin aynı sonuçları vermesi nedeniyle eleştirilerin doruk noktaya ulaşması ve 2005 yılında yürürlüğe giren Türk Ceza Kanunu yeni bir çek kanunun yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu zorunluluk kanun değişiklikleriyle giderilemeyeceği anlaşıldığından, 8/05/2009 tarihinde 5491 sayılı Çek Kanun Tasarısı hazırlanarak meclise sunulmuş ve kısmi değişikliklerle birlikte 14/12/2009 tarihinde kabul edilmiştir. 

5491 sayılı Çek Kanunu ile bankaların çek defteri vermeleri zorlaştırılmış ve bankalara çeşitli yükümlülükler yüklemiştir. Buna göre banka kişi hakkında çek yasaklılığı kararı olup olmadığı ile kişinin ekonomik durumunun çek hesabı açmaya müsait olup olmadığını araştırmakla yükümlü hale getirilmiştir. 

Bu kanun ile ayrıca ileri tarihli çekler hakkında ceza sorumluluğunun doğmayacağı, sorumluluğun doğabilmesi için çekin ibraz süresi içerisinde bankaya ibraz edilmesi gerektiği öngörülmüştür. Bu tasarıda karşılıksız çek keşide etmek yine aynı şekilde suç olarak tanımlanmış ve Türk Ceza Kanunu sistematiğine uygun olarak düzenlenmiştir. Bu yasaya göre; karşılıksız çek keşide eden kişi hakkında çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağı dışında adli para cezasıyla cezalandırılacağı öngörülmüştür. Kanun ile hakkında ceza davası açılan kişinin etkin pişmanlık göstermesi halinde cezanın tüm sonuçlarıyla ortadan kaldırılacağı da düzenlenmiştir..

Bütün yasal değişiklikler, hapis cezaları, adli para cezaları karşılıksız çekin istenilen düzeyin altına inmesine katkıda bulunmamıştır. Buna karşılık yerel mahkemeler (Sulh Ceza Mahkemeleri) ve Yargıtay çok yüksek sayıda karşılıksız çek suç dosyalarının yargılamalarını yapmakta ve buda yargının iş yükünün devasa oranlara ulaşmasına sebep olmaktaydı. 2012 yargının hantallığı ve davaların uzun sürelere rağmen karara bağlanmaması ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararları yargıya yönelik önlemler alınmasını zorunlu kılmıştır.

Bu dönemde var olan problemin kaynağına inilmemesi ve derinlemesine değerlendirme yapılmaması, bir takım günü kurtarmaya yönelik düzenlemelerin yapılmasına sebep olmuştur. Nitekim sadece yargının önündeki dosyaların azaltılması amacıyla Çek Kanununda değişiklik yapma yoluna gidilmiştir. (Yargının hızlandırılması için atılan adımlar bununla sınırlı değildir fakat bu konu yazımızın dışında tutulduğundan sadece çeke ilişkin düzenlemelere ilişkin değerlendirmeler yapılmıştır.)

31/1/2012 tarihinde kabul edilen 6273 sayılı kanun ile 5491 sayılı Çek Kanunu’nda düzenlenen karşılıksız çek keşide etme suçu kaldırılmış, karşılıksız çek keşide etmek için idari bir yaptırım olan çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı yaptırımının uygulanması sağlanmıştır. Bu değişikliğin gerekçesi ceza hukukunun “ekonomik suça ekonomik ceza ilkesi” olarak gösterilmiştir. Bu yasada ekonomik suça idari bir yaptırım uygulanması amaçlandığı vurgulanmıştır. Fakat asıl amaçlanan ceza hukuku ilkesine uygun bir düzenleme değil, astronomik olarak artan çek suç dosyalarının bir an önce ortadan kaldırılması ile Yargıtay ve yerel mahkemelerin iş yükünün azatılmasıydı. Çünkü Yargıtay önünde biriken çek dosyalarının karara bağlanması için birden fazla daire halinde çalışmaktaydı. Bunun yanında Sulh Ceza Mahkemeleri ise ikiye ikiye bölünmek suretiyle dosyalara bakmaktaydı. Böyle bir ortamda karşılıksız çek keşide etmek suçunun kaldırılarak dosyalarının düşürülmesiyle yargının hızlandırılması amaçlanmaktaydı. Fakat yargı pratiği, yargının hızlanmadığı aksine daha da hantallaştığını göstermekteydi. Bu durum çek kanununda yapılan değişikliğin, yargının hızlanmasına katkı yapmadığını ve günü kurtarmaya yönelik olduğunu ortaya çıkarmıştır.

Yasaya göre karşılıksız çek keşide eden kişinin şikayet edilmesi halinde hakkında çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağı Cumhuriyet Savcısı tarafından uygulanacak ve çek bedeli ödenmediği takdirde 10 yıl boyunca bu yasak varlığını koruyacaktı. Böylece karşılıksız çek keşide etmek suç olmaktan çıkartılmış ve idari yaptırımın konusu haline gelmişti.

II.    BÖLÜM

1.    6728 Sayılı Yasa İle Çek Kanununda yapılan Değişiklikler


Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen ve Cumhurbaşkanı’nca onaylanarak yürürlüğe giren 6728 sayılı Yatırım Ortamının İyileştirilmesi Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 5491 sayılı çek kanunu ile Türk Ticaret Kanun’un çeke ilişkin bazı hükümlerinde değişiklikler yapmıştır.

Bu değişikliklerin temel amacı çeke olan güvenilirliğin artması ve karşılıksız çek oranını asgari seviyelere düşürülmesidir. Kanun değişikliği ile karşılıksız çek keşide etmeyi yeniden suç olarak tanımlanmış, fakat suçun soruşturma ve kovuşturma kuralları açısından bazı farklılıklara gidildiği görülmektedir. 

Önceki kanun dönemlerinde karşılıksız çek keşide etme eylemi savcılıklarca bir suç soruşturmasına konu edilip, iddianame düzenlenmek suretiyle mahkemelerin önüne gitmekteydi. Bu kanun ile yapılan düzenlemeler neticesinde artık karşılıksız çek keşide etme eyleminin öğrenilmesi üzerine alacaklının icra mahkemesine şikayetiyle suçla ilgili kovuşturma başlayacaktır. Burada alacaklı iddia tarafında olduğu için şahsi davaya benzeyen bir davadan bahsetmek mümkündür. 

6728 Sayılı yasanın 61 maddesi ile 5491 sayılı yasanın 2 maddesinde değişiklikler yapılarak, bankaların çek hesabı açtırmak isteyen kişilerden adli sicil kaydı ve Türkiye Bankalar Birliği risk merkezi kayıtlarını alması zorunlu hale getirilmiştir. Böylece kişinin adli sicil kaydında karşılıksız çek keşide etme suçundan dolayı bir mahkumiyetinin bulunup bulunmadığını ve kişinin ekonomik durumunun çek hesabı açmaya müsait olup olmadığı değerlendirilecektir. Yine aynı madde ile hakkında çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağı olan gerçek veya tüzel kişinin yönetim organında görev yaptığı veya ticaret siciline tescil edilen yetkilisi olduğu tüzel kişilere de çek defterinin verilmemesi öngörülmüştür. Bu durum sermaye şirketlerinin yönetim organında görev yapan kişilerden herhangi birinin çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağının bulunması halinde, yöneticisi olduğu tüzel kişiye çek defteri verilmemesi sonucunu ortaya çıkaracaktır. 

Bu maddenin uygulanması ve kontrolünü yapma görevi bankalara verilmiştir. Bankaya çek hesabı için başvuran gerçek veya tüzel kişiler hakkında veya sermaye şirketlerinde yönetim organında görev yapanlar ile ticaret siciline tescil edilen yetkililerin çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağı olup olmadığını araştırma yükümlülüğü getirilmiştir.

Yine madde ile çek üzerinde T.C kimlik numarası veya Mersis numarasının yazılması zorunlu hale getirilmiş, böylece çekin kim tarafından düzenlendiğinin net olarak tespit edilmesi sağlanmıştır.

Kanunun 62 ve 63 maddeleri karşılıksız çek keşide etmeyi suç olarak tanımlayan maddelerdir. 62. Madde ile bu suça ilişkin şikâyetin icra mahkemesine yapılmasını öngörmektedir. 

62. madde ile ilerleyen bölümde ayrıntılı olarak değineceğimiz Karekod okutma ve bilgi paylaşım sisteminden bahsedilmiş, bu sisteme kayıt edildikten sonra, çeki düzenleyen tüzel kişilerin temsilcilerinde meydana gelen değişikliğin, çek sahibinin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağını düzenlemektedir.

63. madde ile karşılıksız çek keşide etmek fiilinin yaptırımı adli para cezası olarak düzenlenmiştir. Bu para cezası çek bedeli ve hesaplanacak faiz ile takip ve yargılama giderlerinden az olmayacaktır. Yine bu maddeye göre yargılama sürerken mahkeme çek hesabı açma ve çek düzenleme yasağı kararı alabilecektir. 

Bu madde uyarınca karşılıksız çek keşide etmek eylemine ilişkin İcra İflas Kanun’un 347, 349, 350, 351, 352 ve 353 üncü maddelerinde düzenlenen yargılama usulü uygulanacaktır. Bu açıdan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu sistematiğinden farklı bir sistem karşımıza çıkacaktır. Örneğin; CMK da şikayet süresi altı ay olarak düzenlenmiş iken, çek hakkında karşılıksız işlemi yapıldıktan sonra icra mahkemesine yapılacak şikâyetin üç ay ve herhalde 1 yıl içerisinde yapılması gerekmektedir. Yine CMK sistematiğine göre, şikayete tabi bir suç müştekisinin duruşmayı takip etmemesi davanın düşmesine neden olmamaktayken, karşılıksız çek keşide etme eyleminden dolayı yapılacak duruşmayı alacaklının yada vekilinin takip etmemesi halinde alacaklının şikayet hakkını kaybedeceği ve davanın düzenlenmiştir.

CMK ya göre suçun işlendiği yer mahkemesi yetkili iken, yapılan değişiklikle karşılıksız çek keşide etme eyleminden dolayı çekin tahsil için verildiği bankanın bulunduğu yer, çek hesabının açıldığı yer yada şikayetçinin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. Böylece karşılıksız çek suçunun şikâyetçisine yetki konusunda seçim hakkı tanınmaktadır. 

Mahkemece verilecek mahkûmiyet kararına karşı ilgililer istinaf kanun yoluna başvurabilmektedir. Bazı yazarlar(1)  İcra Mahkemesinin kararına karşı itiraz yoluna başvurulabileceği, bu kararlara karşı İcra İflas Kanunun 353 üncü maddesi gereğince  istinaf yolunun kapalı olduğunu ileri sürmektedirler. 

Bu görüşe katılmak mümkün değildir. Çünkü çek kanununda değişikliği öngören yukarıda anılan yasanın 63. maddesinde çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kararlarına karşı 353 üncü maddeye göre itiraz yoluna başvurulabileceği öngörülmüştür. İcra mahkemesinin vereceği mahkumiyet kararlarına ilişkin bir düzenleme bu yasa ile öngörülmemiştir. Böyle bir düzenlemenin bulunmaması ve ceza muhakemesi kurallarında (özgürlüğü kısıtlayıcı kurallar ve istisnalar saklı kalmak kaydıyla)  kıyas yasağının uygulama alanı bulmadığı dikkate alındığında ve atıf yapılan 353 üncü maddenin metninde “icra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara… itiraz edilebilir” düzenlemesi bulunduğundan, icra mahkemesinin verdiği mahkumiyet hükmünün disiplin hapsi ve tazyik hapis niteliğide taşımaması nedeniyle bu madde uygulama alanı bulamayacaktır. Nitekim aynı maddenin ikinci fıkrasında “İcra Mahkemesinin bu Bapta yer alan suçlardan dolayı verdiği hükümlerle ilgili olarak 4/12/2004 tarihli Ceza Muhakemesi Kanunun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanır” hükmü yer aldığından bu maddenin kıyas yoluyla uygulanmasıyla bu kararlara karşı istinaf yoluna başvurulabilecektir. 

Yine 62 madde ile düzenlenen 4591 sayılı çek kanunun  5. maddesinin 10. fıkrasına göre suç nedeniyle ön ödeme, uzlaşma ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hükümler uygulanmayacaktır. İcra Mahkemesinin vereceği karar adli para cezası olacağından ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununa göre adli para cezalarının ertelenmesi mümkün olmadığından ertelemeye ilişkin hükümler de uygulanmayacaktır. Ayrıca adli para cezalarının infazı ancak nakden mümkün olacak ödenmemesi halinde kamuya yararlı işte çalışma kararı verilemeyecek doğrudan hapis cezasına çevrilecektir. 

Mahkemeler tarafından verilen çek hesabı açma ve çek düzenleme yasaklarına ilişkin kararlar UYAP sistemi aracılığıyla Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi sistemine iletilecek böylece anlık bilgi akışı sağlanacaktır.

Şikayetçinin vazgeçmesi ya da kanunda öngörülen miktarlar ödendiğinde çek düzenleme ve çek hesabı açma yasağı kendiliğinden kalkacaktır. Mahkûmiyet halinde cezanın infaz edilmesinden 3 yıl sonra ve her halde 10 yıl içinde yasağın kaldırılması talep edilebilir. Yine bu kanun döneminden önce verilen yasaklama kararları da varlıklarını korumaya devam edecektir. 

Yukarıda kısaca değindiğimiz ve çeklerin güvenilirliğini arttırmak, kayıt dışılığın önüne geçmek ve bilgi paylaşım sisteminin kurulması amacıyla karekod okutma ve bilgi paylaşım sisteminin kurulması öngörülmüştür. Buna bağlı olarak Türk Ticaret Kanunun çekin unsurlarını düzenleyen 780. Maddesinde değişiklik yapılarak; karekod ve banka seri numarası da çekin unsurları arasında sayılmıştır. 

Karekod okutma ve bilgi paylaşımı sistemi hamillerin veri girişiyle çalışacaktır. Sistemin teknik yapısı net olmamakla beraber, akıllı telefonlar ve internet vasıtasıyla sisteme kaydı yapılan çeklerin bilgi paylaşımına sunulması sağlanacaktır. Sistemin sağlıklı bir şekilde çalışabilmesi için hamilin elinde bulunan çeki bu sisteme kayıt etmesi gerekmektedir. Böylece alacaklı, çek sahibinin; piyasada kaç çekinin bulunduğunu, bunların tutarlarını öğrenmesi mümkün olacaktır.  Yine bununla birlikte alacaklı karekod ile çek sahibinin; çek hesabı bulunan toplam banka sayısı, bankalara ibraz edilmemiş çek adedi ve tutarı, bankalara teslim edilen çek adedi ve tutarı, son beş yıl içinde ibrazında ödenen çeklerin adedi ve tutarı, ibraz edilen ilk çekin ibraz tarihi, son çekin ibraz tarihi, son beş yılda karşılıksızdır işlemi gören çekler ve tutarları, çek yasağı kararı gibi bilgilerine erişebilecektir. 

Bu sistem ile karşılıksız çek sayısının azaltılması, çek sahibinin çek keşide edemeyecek olması nedeniyle mümkündür. Nitekim birden fazla karşılıksız çeki bulunan kişinin çekinin kabul edilmemesi büyük bir olasılıktır. Yukarıda anlatıldığı üzere bu sistemin ana omurgasını hamiller oluşturduğundan bu sisteme eksiksiz veri girişinin sağlanması gerekir. Kanun tasarısının ilk halinde sisteme kayıt işleminin yapılmaması halinde çekin karşılıksız çıkmasından dolayı bankanın karşıladığı tutardan sorumluluğunun sona ereceği kabul edilmişti, yani kişi çeki bu sisteme kayıt etmediyse çek yaprak bedelini alamayacaktı, fakat meclis görüşmeleri sırasında bu hüküm tasarıdan çıkartılmıştır. Herhangi bir yaptırıma tabi tutulmaması sistemin sağlıklı bir biçimde çalışmasını engelleyecek ve amaçlanan sistemi işlevsiz kılacaktır. Bu nedenle bir yaptırıma bağlanması daha yerinde olacaktır.

Yine yasayla Yabancı ülkelerde düzenlenen çekler için karekod ve seri numarasının olması zorunlu bir unsur olarak kabul edilmemiştir. 

31/12/2016 tarihinden itibaren bankalar karekod ve seri numarası olmayan çek yaprağı basamayacaktır. 

Hayırlı Olması Dileğiyle

Muhammed Yakut ve Berzan Baran
İstanbul Barosu Stajyer Avukatları

 
--------------------
[1] Şen Ersan “Yeni Çek Kanunu ve Anayasaya Aykırılık Sorunu” 7.parf http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/2038785-yeni-cek-kanunu-ve-anayasaya-aykirilik-sorunu Erişim Tarihi: 04/08/2016