Ceza muhakemesinin amacının maddi gerçeği ortaya çıkarmak olduğu hususu göz önüne alındığında maddi gerçeği ortaya çıkarmada başvurulan yolların başında tanıklar gelmektedir. Neredeyse yapılan tüm yargılama sürecinde tanık dinlendiği hepimizce bilinen bir gerçekliktir.

Tanık, “gördüğünü ve bildiğini anlatan, bilgi veren kimse, şahit”[1] anlamındadır. Buradaki anlam tanık kelimesinin sözlük anlamı olup hukuken tanık “muhakeme konusu olayı beş duyu organları ile öğrenip bunları anlatan üçüncü kişilerdir.”[2] Burada üzerinde duracağımız konu tanığın lehine tanıklık yaptığı tarafa ilişkin olarak anlatımlarının delil olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğidir.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki ceza muhakemesinde kural olarak hukuka uygun olarak elde edilen her şey delil olabilir ancak bu delilin yargılamaya konu eyleme ilişkin olması ve aynı zamanda maddi gerçeği ortaya çıkarmaya yardımcı olması gerekmektedir.[3] Dolayısıyla tanık ile diğer tanıklar arasında ya da tanık ile mağdur veya sanık anlatımı arasında bir çelişki ortaya çıktığında öncelikle bu kişileri yüzleştirmek gerekmekle birlikte bu durumda dahi çelişki giderilemiyor ise hangi tarafın beyanına neden üstünlük tanındığı hususu gerekçeli olarak açıklanmalıdır.[4] Nitekim Yargıtay da “Sanığın görevli memura sövme suçundan cezalandırılmasına ilişkin karar, tanık beyanları arasındaki çelişki giderilmeden ve hangi anlatımın hangi nedenle üstün tutulduğu tartışılmadan hüküm kurulması, kabule göre de tekerrür nedeniyle ceza arttırılırken ağır para cezasının eksik tayini isabetsizliklerinden bozulmuştur.”[5] şeklinde hüküm kurarak bu hususu açıkça vurgulamıştır.

Bununla birlikte tanık beyanlarının maddi gerçeği ortaya çıkarmada inandırıcı ve yeterli görülmemesi durumunda tanık beyanlarına dayanılarak mahkumiyet kararı da verilemez.[6] Yine buna benzer şekilde dinlenen tanıkların bir kısmının beyanlarının aynı kelimelerle, birbirinin tekrarı olması durumunda da tanık ifadelerine kuşku ile yaklaşılmalıdır.[7]

Sanık ile tanıklara arasında geçmişse dayalı bir husumet olması durumunda tanık beyanlarına itibar etmemek gerekmektedir. Nitekim Yargıtay bu hususu ““Sanık N.... ile G..... soyadlı tanıklar arasında geçmişe dayalı husumet de bulunmakta olup, birbiriyle çelişkili dosya içeriğine aykırı bu beyanlara itibar etme olanağı da bulunmamaktadır “ şeklinde ifade etmiştir.

Yine uygulamada sanık ya da sanıkları tanıyan tanıkların beyanlarına kuşkulu yaklaşılması gerektiği görüşü hakimdir. Yargıtay’da ' Benzer olaylarda sanık ya da sanıkları sadece olay nedeniyle tanıyan tanıkların dosya içeriğine uygun iddialarına üstünlük tanınması gerektiği konusunda gerek uygulamada gerekse teoride herhangi bir duraksamanın mevcut olmamasına karşın, incelemeye konu eylemde olduğu gibi sanık ya da sanıkları önceden tanıyan tanık ya da tanıkların beyanlarının daha kuşkulu karşılandığı bilinen bir gerçektir. Yerel mahkemenin toplanan deliller ışığında sanık S. hakkında verdiği mahkumiyet kararının yerleşik içtihatlara aykırı olacağı gibi oldukça sakıncalı sonuçlara yol açacağı da açıktır. ' diyerek bu görüşü benimsemiştir.[9]

Tanığın akraba olması tanık ifadelerine doğrudan itibar edilmemesini gerektirecek bir durum değildir. Uygulamada akrabanın tanıklık yaptığı durumlarda vermiş olduğu beyanlarına akrabalık ilişkisi sebebiyle çoğu zaman itibar edilmemektedir. Doğrudan akrabalık ilişkisi göz önüne alınarak tanık beyanlarına itibar edilmesi AİHS m. 6’ya da açıkça aykırıdır. Nitekim AİHM “Başvuranın, suç işlendiği sırada başka yerde bulunduğunu doğrulayabileceğini iddia ettiği bazı tanıkları ilk derece mahkemesi huzuruna çağırmak için izin talepte bulunduğunu ancak, mahkemenin başvuranın akrabaları oldukları için ona yardım etmeye çalıştıkları gerekçesiyle tanıkların ifadelerini reddetmesini” AİHS m. 6 ihlali olarak değerlendirmiştir.[10]

Burada önemle belirtmek gerekir ki her ne kadar yukarıda belirttiğimiz üzere faili tanıyan tanıkların onu koruyacağı objektif olarak düşünülse de sırf bu sebeple doğrudan tanık beyanlarına itibar etmemek yerinde değildir. Şayet tanığın anlatım şekli ve diğer tüm hususlar birlikte değerlendirildiğinde beyanlarına itibar edilmemesini gerektirecek bir durum var ise tanık beyanına itibar edilmemesi daha doğrudur.

CMK m. 217/1 “Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe takdir edilir.” şeklinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere hakime delilleri değerlendirme noktasında bir takdir hakkı tanınmış olup, bu hak aynı zamanda Cumhuriyet savcılarına da tanınmıştır fakat delilleri değerlendirme ilkesi kendilerine keyfilik izni vermemektedir.[11]

Kaldı ki “Ceza Yargılamasının amacı hiç bir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılmasıdır. Bu araştırmada, yani gerçeğe ulaşmada mantık yolunun izlenmesi gerekir. Gerçek; akla uygun ve realist, olayın bütünü veya bir parçasını temsil eden kanıtlardan veya kanıtların bütün olarak değerlendirilmesinden ortaya çıkarılmalıdır. Yoksa bir takım varsayımlara dayanılarak sonuca ulaşılması, Ceza Yargılamasının amacına kesinlikle aykırıdır. Ceza Yargılamasında kuşkunun bulunduğu yerde, mahkumiyet kararından söz edilemez. Bu ilke evrenseldir.”[12] Dolayısıyla tanık beyanlarının doğruluğu tespit edilmeli ve itibar edilemeyecek durumlar saptanırsa bu durumda belirtildiği şekilde başkaca deliller de bulunmaması sonucu mahkumiyet hükmü verilemeyecektir.

Av. Murat YILMAZ

------------------

[2] ÖZTÜRK / Bahri, TEZCAN / Durmuş, ERDEM / Mustafa Ruhan, GEZER / Özge Sırma, KIRIT / Yasemin F. Saygılar, AKCAN / Esra Alan, TÜTÜNCÜ / Efser Erden, ÖZAYDIN / Özdem, Ana Hatlarıyla Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Baskı, s. 229.

[3] ŞEN / Ersan , Ceza Yargılamasında Tanık, http://www.haber7.com/yazarlar/prof-dr-ersan-sen/993274-ceza-yargilamasinda-tanik [Son Erişim Tarihi: 23.12.2016]

[4] PARLAR / Ali, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, 1. Baskı, Ekim 2014, s. 478.

[5] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2004/4-98E., 2004/112K., 11.05.2004 Tarihli Kararı.

[6] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 1993/6-79E., 1993/108K., 19.04.1993 Tarihli Kararı.

[7] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2006/3-35E., 2006/97K., 04.04.2006 Tarihli Kararı.

[8] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2008/5.MD-16 E., 2009/139 K.

[9] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2012/6-1309 E., 2013/258 K.

[10] Popov / Rusya, 26853 / 04, 13 Temmuz 2006 Tarihli Kararı.

[11] ÖZTÜRK / Bahri, TEZCAN / Durmuş, ERDEM / Mustafa Ruhan, GEZER / Özge Sırma, KIRIT / Yasemin F. Saygılar, AKCAN / Esra Alan, TÜTÜNCÜ / Efser Erden, ÖZAYDIN / Özdem, a.g.e, s. 283.

[12] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 1993/6-79E., 1993/108K., 19.04.1993 Tarihli Kararı.