Bir ceza infaz kurumu olan cezaların toplanması kurumu, kendisine özgü kuralları olan ve cezanın infazı ile ilgili uygulamaların ne şekilde yerine getirileceği ve cezaların infazının nasıl gerçekleştirileceği yönündeki sorunların çözülmesi açısından bazı ilkeleri içeriğinde barındıran bir kurum olarak karşımıza çıkmaktadır.

Zaman zaman hükümlü hakkında birden fazla cezaların bulunması halinde, cezaların toplanması sırasında uygulama hataları yapılabilmektedir.

Cezaların toplanması ile ilgili olarak hem 5237 sayılı TCK öncesi dönemin hem de sonraki dönemin ele alınması ve cezaların toplanması kurumunun değerlendirilmesi gerekir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 99. Maddesine göre; Bir kişi hakkında hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar. Ancak, bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise, 107 nci maddenin uygulanabilmesi, yani koşullu salıverilme tarihinin belirlenebilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı istenir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 99. Maddesi, birden fazla kesinleşmiş hükümlere ait cezaların ne suretle toplanacağına işaret etmektedir.

Bir kişi hakkında birden fazla hüküm verilmiş ve mahkemece cezaların toplanmasına ilişkin hükümler uygulanmamış olursa, infaz için cezaların toplanması zorunlu bir işlemdir. Bu nedenle cezaların toplanması için mahkemeye başvurmak gerekecektir. Bu başvuruyu, Cumhuriyet savcısı veya hükümlü yapabilmektedir.

5275 Sayılı Kanun'un 99. maddesindeki toplama, cezaların içtiması değil, sadece koşullu salıvermeye ilişkin sürelerin hesaplanması ve denetim sürelerin uygulanmasındaki karışıklığın giderilmesine yöneliktir.

Cezaların içtimasına yönelik açık bir hüküm bulunmadığından, 5275 Sayılı Kanun'un 99. maddesindeki toplama hükümlü aleyhine yorum yoluyla genişletilemez.

Şayet cezaların toplanması koşullu salıverilmenin tespiti amacıyla yapılmayacaksa, bu halde cezaların toplanmasının gereği bulunmamaktadır. Bu halde hükümlü hakkındaki cezalar ayrı ayrı infaz edilir.

Örneğin; 5275 Sayılı Kanun'un 110/2-c maddesine göre, yetmiş beş yaşını bitirmiş kişilerin mahkûm oldukları üç yıl veya daha az süreli hapis cezasının konutunda çektirilmesine hükmü veren mahkemece veya hükümlü başka bir yerde bulunuyorsa o yerde bulunan aynı derecedeki mahkemece karar verilebilir.

Bu yasal düzenlemeye göre; 75 yaşını bitirmiş hükümlünün birbirinden bağımsız her bir hapis cezasının ayrı ayrı konutunda çektirilmesine karar verilmesine yasal engel bulunmamaktadır. Burada koşullu salıverilme süresinin tespiti söz konusu olmadığından cezaların ayrı ayrı infazı gerçekleştirilebilecektir.[1]

CEZALARIN TOPLANMASININ HUKUKİ NİTELİĞİ

Cezaların toplanması ile ilgili kurallar 765 sayılı TCK'de de hüküm altına alınmıştır. Fakat yargısal kararlarda ve öğretide, “cezaların birleştirilmesinin “infaz hukuku’ kurumu olduğu kabul edilmektedir.

Bu düşünceye göre, cezaların toplanmasına rağmen, cezaları birleştirilen her suçun cezasının hukuken ortadan kalkmamaktadır.[2]

Öğretide, cezaların toplanması sonucunda verilen “toplam ceza” içindeki “cezaların” erimedikleri, kaybolmadıkları, cezaların toplanması dışındaki haller bakımından varlıklarını korudukları yönünde genel kabul görmüş görüşler bulunmaktadır.

Yargıtay uygulamasının da bu yönde olduğuna ilişkin kararlar bulunmaktadır. Bu hususa işaret bazı kararlar aşağıda sunulmuştur:

1. Cezaların toplanmasında, toplama dahil olan cezalardan her biri hakkında zamanaşımı ayrı ayrı tespit edilmelidir.[3]

2. Ehliyetnamenin muvakkaten geri alınması, her ceza için ayrı ayrı uygulanması gerekir.[4]

3. CMUK’nin 305. maddesi uyarınca kendiliğinden temyize tabi olma koşulları incelenirken, içtima sonucu belirlenen toplam ceza miktarına bakılmaz. Her bir mahkumiyet hükmünde tayin olunan ceza sürelerinin ayrı ayrı göz önünde bulundurulması gerekir.[5]

Yukarıda ifade edilen yargı kararları dikkate alındığında, cezaların toplanmasına konu cezaların, cezaların toplanması sonucunda tayin edilen toplam cezadan ayrı olarak varlıklarını korudukları ve ayrı hüküm doğuracakları ifade edilebilir.

Bundan başka 765 sayılı TCK’nin 68 ilâ 77. maddelerinde yazılı cezaların toplanmasına dair hükümlerin, yasal tipe uygun ihlalin karşılığı olan ceza normları olmayıp, cezaların toplanması, çevrilmesi ve sınırlandırılmasına ilişkin infazı ilgilendiren kurallar olduğu ve kazanılmış hak oluşturmayacağı gerek öğretide gerekse süreklilik kazanan Yargıtay içtihatlarında kabul görmüş olduğunu söylemek mümkündür.

765 SAYILI TCK VE CEZALARIN TOPLANMASINA DAİR İLKELER

765 sayılı TCK'nin 68-77. maddeleri arasında cezaların toplanmasına dair kurallara yer verilmiştir. Bu yasal düzenlemelerde kabul edilen ilkeler şunlardır:

Aynı cezalar toplanmalı ayrı cezalar ayrı ayrı infaz edilmeli

Birinci ilke; cezaların mümkün oldukça toplanması genel kuraldır. Buna göre, aynı türden olan cezalar birbirleri ile toplanmalıdır. Ayrı türden cezalar ise her biri ayrı ayrı infaz edilmelidir. (765 sayılı TCK’nin 71/1, 72, 74 ve 75. md.)

Cezaların çevrilmesi ilkesi

İkinci ilke; cezaların çevrilmesi ilkesidir. Bazı cezalarda toplamanın imkânsız olması veya fazla ağır sonuçlar doğurması halinde, türleri değiştirilmelidir. (765 sayılı TCK’nin 70, 71/2 ve 73. md)

Üst sınırı aşmama ilkesi

Üçüncü ilke; içtima kurallarının uygulanması suretiyle elde edilecek cezaların yasada belirlenen genel bir yukarı sınırı aşmamasıdır.

5237 SAYILI TCK VE CEZALARIN TOPLANMASINA DAİR İLKELER

5237 sayılı TCK’de cezaların toplanması kurallarına yer verilmeyip bu konudaki kurallar, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Yasanın, 99. Maddesinde ifade edilmiştir.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Yasanın, 99. Maddesinde “Bir kişi hakkında hükmolunan herbir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar” kuralı benimsenmiştir.

Bu yasal düzenlemeye göre; bir kişi hakkında başka kesinleşmiş hükümlerin bulunması halinde, koşullu salıverilme hükümlerinin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı istenebilmesi mümkündür.

5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Yasanın 101. maddesinde ise, 99. madde uyarınca cezaların toplanması gerektiğinde, bu hususta hüküm vermek yetkisinin en fazla cezaya hükmetmiş bulunan mahkemeye ait olacağı, yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CMUK'nin 402, 403 ve 405. maddelerindeki düzenlemelere benzer şekilde ifade edildiği görülmektedir.

5237 sayılı TCK döneminde 5275 sayılı Kanun ile getirilen cezaların toplanmasına ilişkin kurallar gözetildiğinde kabul edilen ilkeler şunlardır.[6]

1. Cezaların içtimaı bir infaz kurumu ve işlemidir.

2. Cezaların toplanmasında toplama dâhil olan suçlar hukuken bağımsızlıklarını korurlar ve her suç yönünden ayrı ayrı sonuç doğururlar.

3. İnfaza ilişkin uygulamalar kazanılmış hak oluşturmaz. Cezaların toplanması ile ilgili uygulama sırasında lehe oluşan hatalar da kazanılmış hakka konu olmazlar.

1412 sayılı CMUK, 765 sayılı TCK ve 647 sayılı CİK döneminde kabul edilen bu ilkeler, 5271 sayılı CMK, 5237 sayılı TCK ve 5275 sayılı CGTİK döneminde de geçerliliğini koruduğu söylenebilir.

Yeni yasal düzenlemelerin yürürlüğe girdiği dönemde yasa koyucunun, cezaların toplanmasına dair kurallara 5237 sayılı Yasa içinde yer vermemek suretiyle, infaz hukukunu daha net ve doğru bir yasal temele kavuşturduğunu ifade edebiliriz.

LEHE KANUN UYGULAMALARI

Yasal düzenlemeler ve bu ilkeler kapsamında, lehe yasanın belirlenmesinde 765 sayılı Yasa kapsamındaki TOPLANMIŞ olan cezaların değil, her suç yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılarak, her biri için tayin edilen cezanın dikkate alınması yasal zorunluluktur.[7]

01 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlarda, her suç yönünden ayrı ayrı yapılan değerlendirme sonucu, her suçla ilgili lehe yasa belirlendikten ve buna göre her suçun nihai cezası saptandıktan sonra, cezaların toplanmasına 765 sayılı TCY’nın 68 ila 77. maddelerindeki ilkelere göre karar verilecek olup bu uygulamada lehteki Yasanın 5237 sayılı TCK olmasının sonuca etkisi bulunmayacaktır.

Örneğin; somut olayda yağma suçundan lehe yasa belirlemesini toplanmış olan cezalar üzerinden değil, her bir suç açısından ayrı ayrı ele alarak ceza miktarı itibarıyla 5237 sayılı TCK’yi lehe yasa olarak belirleyen ve bu yasaya göre verdiği cezaları 765 sayılı TCY’nın 71 ve 77. maddelerine göre toplayarak sonuç hapis cezasını 36 yıl olarak belirleyen yerel mahkemenin hükmünün isabetli olduğunu söyleyebiliriz.[8]

Karma uygulama yapılamaz

Cezaların toplanmasına ilişkin düzenlemelerin infazla ilgili bir hüküm olduğu, 5275 sayılı Yasa'nın 99. maddesinde de kesinleşmiş hükümlülüklerin infaz aşamasında toplanmasının öngörüldüğü, anılan madde uyarınca bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümlerin bulunması halinde, koşullu salıverme hükümlerinin uygulanabilmesi açısından mahkemeden bir toplama kararı isteneceği; hükmolunan her bir cezanın diğerinden bağımsız olup varlıklarını ayrı ayrı koruduğu, 5237 sayılı TCK'da cezaların toplanması kurumuna yer verilmediği gözetilmelidir.[9]

Bu nedenle, 5237 sayılı yasa döneminde hükümlü hakkında verilen cezaların 765 sayılı TCK hükümleri gereğince içtima ettirilmesine karar verilmek suretiyle karma uygulama yapılması sözkonusu olamaz.[10]

CEZALARIN TOPLANMASINA İLİŞKİN KURALLAR

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nda "cezaların toplanması" kuralına yer verilmemiştir.

Bu nedenle, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 99. maddesi uyarınca, hükmolunan her bir cezanın ayrı ayrı bağımsızlıklarını koruduğu ve cezaların infaz aşamasında toplanması gerektiği gözetilmelidir.[11] Başka bir söylemle, ceza yargılaması aşamasında cezaların toplanması suretiyle hüküm kurulamaz.[12]

Denetimli Serbestlik Hizmetleri Yönetmeliğinin 90/4. Maddesinde, başka bir mahkûmiyet kararı nedeniyle ceza infaz kurumuna alınan hükümlünün kaydı kapatılarak, 5275 sayılı Kanun'un 107. maddesinin uygulanabilmesi yönünden toplama kararı alınması gerektiği ifade edilmektedir.

Belirtilen yasal düzenlemeye göre, toplama kararı alınmasını müteakip infaz işlemlerinin buna göre yapılması amacıyla dosyanın hükümlünün bulunduğu ceza infaz kurumuna gönderilmek üzere Cumhuriyet başsavcılığına iletilmesi gerekmektedir.

Örneğin; hükümlünün 1 yıl 3 ay hapis cezası[13] ile 150 gün ve 4 gün hapis[14] cezası varsa, bu cezaların toplamı üzerinden denetimli serbestlik tedbiri ile infaz koşullarının değerlendirilmesi gerekmektedir.

Aksi uygulama, hükümlünün aynı suç nedeniyle birden fazla denetimli serbestlik tedbiri ile infaz kurumundan istifade etmesi gibi bir sonuca yol açacaktır.[15]

Burada dikkat edilmesi gereken husus şudur: Adli para cezalarının ödenmemesi nedeniyle hapse çevrilmesi halinde, ceza infaz edilirken suç tarihi itibariyle lehe olan kanun belirlenip, bu kanunda yer alan kurallara göre infaz işlemlerinin yapılması gerekmektedir.

Örneğin, 01.03.2008 tarihinden önce, adli para cezası hapse çevrilen hükümlüler, koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanma imkânlarına sahipken, bu tarihten sonra suç işleyen hükümlülerin koşullu salıverilme hükümlerinden yararlanmaları mümkün değildir.

Başka bir söylemle, 01.03.2008 tarihinden önce, adli para cezası hapse çevrilen hükümlüler, koşullu salıverilme hükümlerinden faydalanma imkânına sahip iken, 01.03.2008 tarihinden sonra suç işleyen hükümlülerin koşullu salıverilme hükümlerinden faydalanması mümkün değildir. Burada önemli olan husus toplanacak cezaların aynı infaz usulüne tabi olmasıdır.

Örneğin; hükümlü hakkında iki ayrı ilamla verilen adli para cezalarının hapis cezasından çevrilmiş olmaları ve her iki cezaya ilişkin suç tarihlerinin de, İnfaz Kanunu’nun 106/9. maddesinde değişiklik yapan 5739 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 01.03.2008 tarihinden öncesine ait olması dikkate alındığında, bu cezaların infazında koşullu salıverilmenin mümkün olduğu, TCK’nın 7/3. maddesi uyarınca da, koşullu salıverilme durumunda lehe olan hükmün uygulanması gerektiğinden, İnfaz Hâkimliğince 5275 sayılı Kanun’un 105/A maddesinin koşullu salıverilme tarihine kadar uygulanmasının hukuka uygun olduğu söylenebilecektir.[16]

Hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanan kişinin işlediği tek bir suçtan farklı yaptırımı içeren kararda yer alan hapis cezası ile birlikte doğrudan verilen adlî para cezasının hükümlü hakkındaki ilamların farklı olmaları nedeniyle toplanması mümkün değildir.

İlamların ayrı ayrı ve sıraya konularak infazı gerekmektedir. Burada hükümlünün bir kez denetimli serbestlikten yararlandırılması gerekir.[17]

HAPİS CEZALARININ TOPLANMASI

Hapis cezalarında toplama işlemleri yıl, ay ve gün değerleri ayrı ayrı gözetilerek yapılmalıdır. Hapis cezaları toplanırken, belirtilen bu kurala aykırı hükümlü aleyhine sonuç doğuracak şekilde toplama işlemi yapılamaz. Örneğin; 2 yıl 12 ay yerine 3 yıl olarak toplanması halinde, koşullu salıverme tarihi ile bihakkın tahliye tarihinin hesaplanması bakımından hükümlü aleyhine sonuç doğuracağı gözetilmelidir.[18]

ADLİ PARA CEZASININ ÖDENMEMESİ SONUCU HAPSE ÇEVRİLMESİ HALİNDE DOĞRUDAN VERİLEN HAPİS CEZALARI İLE TOPLANAMAMASI

5275 sayılı Kanun'un 99. maddesinde yer alan biçimindeki düzenleme, anılan Kanun'un 105/A-4. maddesindeki şeklindeki düzenleme ile aynı Kanun'un 106/9. maddesindeki hükümleri birlikte değerlendirildiğinde adli para cezasının ödenmemesi sonucu hapse çevrilmesi halinde doğrudan verilen hapis cezaları ile toplanamayacağı ancak doğrudan verilen hapis cezaları toplanır.

KISA SÜRELİ HÜRRİYETİ BAĞLAYICI CEZADAN ÇEVRİLEREK TAYİN OLUNAN ADLİ PARA CEZASI İLE DOĞRUDAN TAYİN EDİLEN ADLİ PARA CEZASININ TOPLANAMAMASI

5237 sayılı TCK'nın 50/1. madde ve fıkrasının (a) bendi uyarınca sanık hakkında kısa süreli hapis cezasından çevrilerek tayin olunan adli para cezasının tamamen veya kısmen ödenmemesi halinde, aynı maddenin 6. ve 7. fıkraları uyarınca hükmü veren mahkeme tarafından kısa süreli hapis cezasının tamamen veya kısmen yerine getirilmesine ya da seçenek yaptırımın değiştirilmesine karar verilebilmektedir.

Buna karşın, doğrudan tayin olunan adli para cezasının ödenmemesi halinde ise 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 106/3. ve 7. madde ve fıkrası uyarınca hükümlünün, C. Savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarınca hapis cezasına çevrilebilmektedir.

Yine 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un 106. maddesinin 9. fıkrası uyarınca, 5237 sayılı TCK'nın 50/1. madde ve fıkrasının (a) bendine göre seçenek yaptırım olarak tayin olunan adli para cezaları saklı kalmak kaydıyla, adli para cezasından çevrilen hapsin infazının ertelenemeyeceği, bunun infazında koşullu salıverilme hükümlerinin uygulanamayacağı gözetilmelidir.

İnfaz aşamasındaki bu farklılıklar nedeniyle 5237 sayılı TCK'nın da cezaların toplanmasının düzenlenmediği de gözetilerek, sanık hakkında kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezadan çevrilerek tayin olunan adli para cezası ile doğrudan tayin edilen adli para cezasının toplanmasına karar verilemeyecektir.[19]

PARA CEZALARININ HAPSE ÇEVRİLMESİ HALİNDE TOPLANMASINA İLİŞKİN KURALLAR

Çevrilen Hapis Cezasının Üst Sınırı (3 ve 5 yıl)

Tek adli Para cezasında azami süre üç yıldır

Adli para cezası yerine çektirilen hapis süresi üç yıl ile sınırlandırılmıştır. Para cezasının hapse çevrilmesi sonucunda hapis cezası üç yıldan fazla olsa bile üç yıldan fazla olan süre dikkate alınmayacak, hapis cezası üç yıl olarak infaz edilecektir.

Birden Fazla Para Cezasında Azami Süre Beş Yıldır

Birden fazla hükümle adli para cezalarına mahkûmiyet hâlinde ise, bu süre beş yılı geçemeyecektir. (CGTİHK md. 106/7; Tüzük md. 56/7)

Birden fazla doğrudan verilen ve hapse çevrilen para cezalarının toplanması

Hükümlü tarafından ödenmeyen adli para cezalarının hapse çevrilerek, birden fazla adli para cezasına mahkûmiyeti nedeniyle kanunda adli para cezası yerine çektirilebilecek hapis cezasının üst sınırı olarak belirtilen 5 yıllık sürenin esas alınması ve suç tarihi itibariyle 5237 sayılı TCK'nın 7. maddesinin 3. fıkrası uyarınca hükümlü hakkında koşullu salıverilme yönünden lehe olan Kanun hükümlerinin tatbiki suretiyle cezaların toplanması hukuka uygun olacaktır.[20]

.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

KAYNAKÇA

Kayıhan İçel, Prof/Füsun Sokulu, Akıncı/İzzet Özgenç/Adem Sözüer/Fatih S.Mahmutoğlu/Yener Ünver, Yaptırım Teorisi, İst-2000.

Y.10.CD, E: 2013/14220, K: 2014/241, T: K.Y.B./ 2013/383207, KT: 13.01.2014.

Y.11.CD, E: 2014/7735, K: 2014/7852, KT: 22.04.2014.

Y.15.CD, E: 2014/16226, K: 2014/18892, KT: 17.11.2014.

Y.19.CD, E: 2015/10646, K: 2015/8043, T: KYB-2014/214868, KT: 03.12.2015.

Y.19.CD, E: 2016/6065, K: 2016/21880, KT: 26.10.2016.

Y.3.CD, E: 2013/24513, K: 2013/35057, KT: 09.10.2013.

Y.4.CD, E: 2014/4359, K: 2015/23704, Teb: KYB - 2014/14563, KT: 05.03.2015.

Y.6. CD, E: 2014/7830, K: 2018/2040, Teb: 6 - 2014/154929, KT: 21.03.2018.

Y.6.CD, E: 2012/16959, K: 2014/13109, KT: 24.06.2014.

Y.7.CD, E: 2016/18844, K: 2017/144, KT: 11.01.2017.

Y.8.CD, E: 2006/5435, K: 2007/1576, KT: 27.02.2007.

Y.8.CD, E: 2006/5966, K: 2007/3108, KT: 16.04.2007.

YCGK, 23.02.1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı

YCGK, E:2009/6-149, K:2009/239, Teb:2009/129013, KT: 20.10.2009.

YCGK.nun 15.3.1976 gün ve 105-108)sayılı kararı.

YCGK.nun 20.2.2001 gün ve 21-25 sayılı kararı.

YCGK.nun 3.6.1940 gün ve 125-108 sayılı kararı.

YCGK’nun 17.04.2007 günlü 2007/1-32-97 sayılı kararı.

-----------------------------------

[1] Y.7.CD, E: 2016/18844, K: 2017/144, KT: 11.01.2017.

[2] Kayıhan İçel, Prof/Füsun Sokulu, Akıncı/İzzet Özgenç/Adem Sözüer/Fatih S.Mahmutoğlu/Yener Ünver, Yaptırım Teorisi, İst-2000, s.277.

[3] YCGK.nun 3.6.1940 gün ve 125-108 sayılı kararı.

[4] YCGK.nun 15.3.1976 gün ve 105-108 sayılı kararı.

[5] YCGK.nun 20.2.2001 gün ve 21-25 sayılı kararı.

[6] Nitekim bu ilkeler gerek yargısal kararlarda gerekse öğretide tartışmasız kabul edilmektedir.

[7] Böyle bir kabul 5252 sayılı Yasanın 9/3 ve 23.02.1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının da doğal sonucudur.

[8] YCGK, E:2009/6-149, K:2009/239, Teb:2009/129013, KT: 20.10.2009.

[9] YCGK’nun 17.04.2007 günlü 2007/1-32-97 sayılı kararı.

[10] Y.6. CD, E: 2014/7830, K: 2018/2040, Teb: 6 - 2014/154929, KT: 21.03.2018.

[11] Y.19.CD, E: 2016/6065, K: 2016/21880, KT: 26.10.2016.

[12] Y.6.CD, E: 2012/16959, K: 2014/13109, KT: 24.06.2014.

[13] Mahkeme tarafından, hükümlünün 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 106/2-a ve 43/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir. Bkz.; Y.19.CD, E: 2015/10646, K: 2015/8043, T: KYB-2014/214868, KT: 03.12.2015.

[14] Buradaki hapis cezaları; 3.000 Türk Lirası ve 200 Türk Lirası adli para cezalarından çevrilme 150 gün ve 4 gün hapis cezalarıdır. Bkz.; Y.19.CD, E: 2015/10646, K: 2015/8043, T: KYB-2014/214868, KT: 03.12.2015.

[15] Y.19.CD, E: 2015/10646, K: 2015/8043, T: KYB-2014/214868, KT: 03.12.2015.

[16] Y.4.CD, E: 2014/4359, K: 2015/23704, Teb: KYB - 2014/14563, KT: 05.03.2015.

[17] Y.15.CD, E: 2014/16226, K: 2014/18892, KT: 17.11.2014; Y.11.CD, E: 2014/7735, K: 2014/7852, KT: 22.04.2014.

[18] Y.3.CD, E: 2013/24513, K: 2013/35057, KT: 09.10.2013.

[19] Y.8.CD, E: 2006/5966, K: 2007/3108, KT: 16.04.2007; Y.8.CD, E: 2006/5435, K: 2007/1576, KT: 27.02.2007.

[20] Y.10.CD, E: 2013/14220, K: 2014/241, T: K.Y.B./ 2013/383207, KT: 13.01.2014.