Hata, sözlük anlamı itibarı ile “Yanlış, istemeyerek ve bilmeyerek yapılan yanlış, kusur, yanılma, yanılgı” şeklinde ifade edilmiştir.[1] Türk Ceza Kanunu m. 30 ise hata hallerini 4 fıkra şeklide düzenlemiş olup konumuzun yalnızca mağdurun yaşında düşülen hatayı içermesi sebebiyle yalnızca TCK m.30/1 kapsamında değerlendirme yapılacaktır.

TCK m. 30/1 “Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır.” şeklinde düzenlenmiştir. Buna göre fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmayacağından cezalandırılmaz. Düşülen hata dolayısıyla eylemin taksirli şeklinin cezalandırılacağı açıkça düzenlemiş ise taksirli şekli saklıdır. Şayet taksirli şekli suç olarak düzenlenmemiş ise bu durumda failin taksir sebebiyle cezalandırılması da mümkün değildir.


Suçun kanuni tanımında belirtilen maddi unsurlar ise; fail, mağdur, hareket, netice, nedensellik bağı ve objektif isnadiyettenibarettir.[2] 
“Birinci fıkrada suçun maddi unsurlarında hataya ilişkin hükme yer verilmiştir. Kast, suçun kanuni tanımındaki maddi unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir. Bu unsurlara ilişkin bilgisizlik, eksik veya yanlış bilgi sahibi olunması durumu ise, maddî unsurlarda hata olarak adlandırılır. Böyle bir hata kastın varlığına engel olur. Örneğin, kişi vestiyerden kendisininki zannederek başkasının paltosunu alır. Keza, kişi gece karanlığında vahşi bir hayvan zannıyla hareketli bir cisme ateş eder. Ancak, gerçekte bu hareket eden cisim bir insandır ve dolayısıyla; bu insan ölür veya yaralanır. Örnek olarak verilen bu olaylarda failin bilgisi gerçeğe uysaydı; işlediği fiil haksızlık teşkil etmeyecekti. Bu nedenle hata halinde kasten işlenmiş bir suçtan söz etmek mümkün değildir.”[3]

Cinsel istismar suçunda maddi unsurlarda hata hususunda Yargıtay “Fail, cinsel ilişkide bulunduğu mağdurenin 15 yaşını doldurmadığı halde, 15 yaşını doldurduğu düşüncesiyle mağdure ile rızasıyla cinsel ilişkide bulunur ve şikayetçi olmayan mağdurenin yaşı konusundaki hatası esaslı, diğer bir ifadeyle kabul edilebilir bir hata olursa, bu takdirde fail 5237 sayılı TCK'nun 30. maddesinin birinci fıkrası uyarınca suçun maddi unsurlarından olan mağdurenin yaşına ilişkin bu hatasından yaralanacak, bunun sonucu olarak yüklenen suç açısından kasten hareket etmiş sayılmayacağından ve bu suçun taksirle işlenmesi hali kanunda cezalandırılmadığından 5271 sayılı CMK'nun 223. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendi gereğince beraatına karar verilmesi gerekecektir.”[4] İlgili karardan da anlaşılacağı üzere mağdurun yaşı üzerindeki hatanın esaslı, yani kabul edilebilir olması gerekmektedir. Aksi taktirde hata halinden failin yararlanması mümkün değildir.


Yukarıda da belirttiğim üzere mağdurun yaşı üzerinde düşülen hatanın mutlak anlamda esaslı ve kabul edilebilir bir gerekçeye dayanması gerekmektedir. Aksi taktirde sırf failin hataya düştüğünün beyanı hata hükmünün uygulanması açısından tek başına yeterli değildir. Nitekim Yargıtay’da “Oluşa göre, kayden 01.06.1992 doğumlu olup suç tarihinde 14 yaş 4 ay 26 günlük olan mağdure ile sanığın anlaşarak ailesinin karşı çıkmasına rağmen rıza göstermezlerse sanığa kaçacağını söyleyerek ikna etmek suretiyle, 27.10.2006 tarihinde gayri resmi olarak evlenerek birlikte yaşamaya başladıkları, sanıkla mağdurenin birden fazla ilişkiye girerek mağdurenin hamile kaldığı, hükümden önce de resmi olarak mağdure ile evlenen sanığın aşamalarda, mağdurenin fizik olarak 17-18 yaş görünümünde olduğunu ve gerçek yaşının 15'ten küçük olduğunu bilmediğini savunması karşısında; TCK.nın 30. maddesi hükümlerine göre hata halinin mevcut olup olmadığının tespiti için mağdurenin suç tarihi itibarıyla görünüm olarak 15 yaşından küçük olduğunun anlaşılıp anlaşılamayacağı, içinde bulundukları sosyal ve kültürel durumları da dikkate alınarak sanığın mağdurenin yaşı konusunda hataya düşmesinin mümkün olup olmadığı araştırılarak, mahkemenin dosyadaki tüm verilerle birlikte kendi gözlemini de tespit edip, gerekirse bu konuda bilirkişi incelemesi de yaptırılmak suretiyle tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik incelemeyle yazılı şekilde hüküm kurulması, Kanuna aykırı, sanık müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA”diyerek tüm hususların araştırılması ve sonuca göre hata halinin değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.[5]


Nitekim Yargıtay vermiş olduğu bir başka kararında “Sanık ile mağdurenin bir buçuk yıldır duygusal arkadaşlıklarının bulunduğu ve aynı okulda öğrenci oldukları hususlarının sabit olduğu somut olayda, sanığın kendisi ile birlikte bir süre aynı okulda öğrenci olan mağdurenin 15 yaşından küçük olduğunu bilmemesi hayatın olağan akışına uygun olmadığı gibi, sanıkta hiç bir aşamada mağdurenin onbeş yaşından büyük olduğunu zannettiği veya mağdurenin kendisine böyle söylediği şeklinde bir savunma yapmadığından mahkemece kendiliğinden araştırılması gereken bir husus bulunmamaktadır. Dolayısıyla, somut olayda 5237 sayılı TCK'nın 30. maddesinde düzenlenmiş olan hata halinin uygulanma şartları da mevcut değildir.” diyerek somut olayda hatanın esaslı olmadığını, dolayısıyla ilgili maddenin uygulanma olanağının bulunmadığını belirtmiştir.[6]


Yine bir başka kararında “Suçun maddi unsurlarında hata hali faile ilişkin bir durum olduğundan, bu hususun fail veya müdafii tarafından ileri sürülmesi gerekmekte olup, kural olarak mahkemece suçun maddi unsurlarında hataya düşülüp düşülmediğine ilişkin bir araştırma yapılmayacaktır. Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde; Sanık ile mağdurenin 2006 yılı başlarında tanışarak yaklaşık bir yıl süreyle arkadaşlık yaptıklarının sabit olduğu somut olayda, kendisi de aynı okulda öğrenci olan sanığın lise birinci sınıf öğrencisi olan mağdurenin 15 yaşından küçük olduğunu bilmemesinin hayatın olağan akışına uygun olmaması nedeniyle, 5237 sayılı TCK’nun 30. maddesinde düzenlenen hata halinin uygulanma şartları mevcut değildir. Kaldı ki sanık aşamalarda mağdurenin yaşı konusunda hataya düştüğüne dair bir savunmada da bulunmamıştır. Bu nedenle, onbeş yaşını tamamlamamış olan mağdure ile zincirleme şekilde rızasıyla cinsel ilişkide bulunan sanığın çocukların cinsel istismarı suçundan cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme kararı isabetlidir.” diyerek hata halinin uygulanma koşullarının oluşmadığı sonucuna varmıştır.[7]


Sonuç olarak, düşülen hata hali somut olayda tüm kapsamı ile birlikte incelenmeli ve sonuca göre bir karar verilmelidir. Şayet yapılan tüm araştırmalar sonucunda hata halinin kaçınılmaz olduğu, bir başka ifade ile kabul edilebilir olduğu saptanır ise fail açısından kasten hareket edilmiş bir suçtan söz edilemeyecektir. Şayet suçun taksirli hali de düzenlenmemiş ise taksirli halinden de sorumluluğu bulunmayacaktır. Buna karşılık hatanın kaçınılmaz olmadığı saptanır ise meydana gelen eylemden dolayı fail sorumlu tutulacaktır. Dolayısıyla cinsel istismar suçunda failin hatası esaslı ise kasten hareket etmiş sayılmayacaktır. Bu durumda cinsel istismar suçunun taksirli şekli de düzenlenmediğinden failin sorumluluğuna gidilemeyecektir. Herkese sevgi ve saygılarımla.

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Murat YILMAZ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)

------------------------------
[1] http://tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5654338eb4cab9.22141456 [Son Erişim Tarihi: 23.11.2015]
[2] ÖZTÜRK / Bahri, ERDEM / Mustafa Ruhan, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, 12. Baskı, s.159.
[3] Türk Ceza Kanunu Gerekçesi m.30
[4] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2013/14-812E., 2014/130K., 11.03.2014 Tarihli Kararı.
[5] Yargıtay 14. Ceza Dairesi, 2011/8414E., 2013/638K., 28.01.2013 Tarihli Kararı.
[6] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2013/14-745E., 2013/626K., 24.12.2013 Tarihli Kararı.
[7] Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 2013/14-575E., 2014/76K., 18.02.2014 Tarihli Kararı.