1. Görünmez hâkimler: Kendilerini katiyen yerinde bulma imkânınız yoktur. Şehir dışından misafiri gelmiştir, teyzesinin oğlu hastalanmıştır, eğitimi vardır, cumaya gitmiştir. Siz onu duruşma salonunda asılı, “Hâkimimiz izinli olduğundan duruşmalar…” şeklinde başlayan yazılardan da tanırsınız. Zamanında bir ay boyunca yerinde bulamadığımız bir sulh hukuk hâkimi vardı mesela. İddia bile varlığına 4.60 oran veriyordu. Sonradan öğrendik ki, o aslında yoğumuş.
 
2. Mars saatiyle yaşayanlar: Sabah dokuza duruşma koyup, duruşmaya öğleden sonra üçte alırlar. Duruşmaları altı saat gibi “ufak” bir gecikmeyle yaptıklarından olsa gerek, hiç istiflerini bozmadan bir sonraki duruşma gününde de saat 9.30’a 1524 tane duruşma koymaktan geri kalmazlar. Kemençesi kırılan Karadenizli çocuğa çevirirler sizi: “Bezdim yaa Yaşar emicemun deduğu gibi, atın beni bu kuyudan aşağuya...”
 
3. Your honor'lar: Üzerine tek kelime etmeden saygı duyulacak hakimlerdir. Avukatları duruşma salonu önlerinde, dosyaları kalem raflarında süründürmezler. Dosyaların en ince ayrıntılarına kadar çalışır; duruşmada konuyu açmak için sorular sorar; gerçek anlamıyla gerekçeli kararlar verirler. Sadece son ulusal mevzuat ve kararları değil, uluslararası alanı da takip ederler. İmkan bulanlar eğitimlerine yüksek lisans ve doktora ile devam ederler. Kısaca, işini şartların elverdiği ölçüde layıkıyla yerine getirir.
 
4. Uyuyan güzeller: Ağır ceza mahkemelerindeki kanat oyuncularıdır. Kendilerine çok iş düşmez diye uyur, uyanır, telefonlarını kurcalar, yeni duruşma gününü verir ve yeniden uyurlar. Bir ağır ceza mahkemesinin olmazsa olmazlarıdır. Bir keresinde mahkeme başkanı, “Ya yerine yatırın ya da piki mike bir şey verin üstüne hastalanmasın garip” demişti de, bütün salona kahkaha attırmıştı (Bkz. ağlanacak halimize gülmek).
 
5. Topu taca atanlar: “Avukat bey, siz şimdi bu söylediklerinizi yazılı olarak verin, biz öyle değerlendirelim”, “Duruşmayı altı ay sonraya verelim, hem rapor da dönmüş olur”, “O konuyu önce bir inceleyelim biz” benzeri sözlerle sizi oyalarlar. Hatta “bakarız” diyen baba ve “hallederiz” diyen koca ile ölümüne yarışırlar. Oyun planları futbol oynamak değil, oynatmamak üzerine kuruludur. Topu sahada tutmaz, sürekli taca atarlar. 2004 yılı Avrupa Futbol Şampiyonası şampiyonu Yunanistan gibidirler. Defans, defans, defans, maç biterken hop başka şehre atama…
 
6. Muhalifler: Mevcut şartlar nedeniyle nesli tükenmekte olan hakimlerdir. Muhalifler; adaletlidir, meslek ilkelerine saygılıdır, etki altında bırakılmaya kapalıdır. İktidarların tüm baskılarına rağmen doğru bildiklerinden şaşmazlar. Bu nedenle de sürgün cezası sürekli başlarının üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanır durur zaten. Yine de Berlin’de hakimler var işte!..
 
7. Sinirli Şirinler: Sinirlidir, agresiftir, komplekslidir ama perdelerini kaldırdığında da kedi gibi bir insandır. Tanık fırçalamaya bayılır, haksız gördüğü tarafa çemkirir, avukata yüklenirler. Gelgelelim hiç beklenmeyen bir anda şakalar yapan şirin mi şirin bir tarafları da yok değildir. Kısaca, bu ülkede hakim olmanın muhtemel sonuçlarından biri manik depresif psikozdur.
 
8. “Ben bilmem Yargıtay bilir”ciler: “Hâkim bey bu karar bilirkişi raporlarına da, yerleşmiş içtihatlara da aykırı” vs. dediğinizde, “Avukat hanım, ben bu şekilde yazdırayım da siz temyiz edin, son kararı Yargıtay versin” yanıtını alıyorsanız, bilin ki bu türden bir hakimle karşı karşıyasınız. İhaleyi Yargıtay’a bırakma konusunda üstün bir yetenekleri vardır. Hoş, karar bozulunca da karşı taraf bir yerlerini yırtsa Yargıtay’ın dediğinden şaşmazlar.
 
9. Tanıdık hakimler: Bir kere duruşmasına girileninden askerde selam verilenine, bizim gelinin dayısının kuzeninden aynı üniversite mezununa kadar farklı bir yelpazede karşımıza çıkan hakimlerdir. Müvekkillerin son çare olarak kullandığı “Avukat bey, adliyede tanıdık bir hakim var. Acaba konuşsak bizim davaya yardımcı olabilir mi?” veya müvekkil kafalamak için sarf edilen “Cansu Hanım, siz o işi merak etmeyin. Sizin davaya bakan hakim bizim tanıdık zaten (göz kırpma)” gibi farklı cümle kalıplarında yer edinebilirler. Genellikle tanıdık hakimler, kendilerini tanıklarını iddia eden kişilerin varlığından bile haberdar değildirler. Birkaç küçük istisna haricinde şehir efsanesinden ibarettir.
 
10. Pijamalı hâkimler: Dosyaları evlerine götürüp inceleyen, notlarını ve raporlarını evde yazan hâkimlerdir. Dosya yoğunluğu nedeniyle akşamları veya hafta sonları evde çalışan ilk derece mahkemesi hâkimi olabileceği gibi, kendisine ait oturacak odası bulunmadığı için işini evde yapmak zorunda kalan Yargıtay tetkik hâkimi de olabilirler. Verilen karardan Cesur ve Sühan çıkarsa, bilin ki televizyon karşısında çalışan pijamalı hâkimin eli değmiştir.
 
11. Jokerler: Asıl hâkim izinli olduğunda dosyalara bakarlar. “Bizim duruşmalar bir bitsin ondan sonra”, “Hiç beklemeyin, tanık dinleyemem”, “Bilmediğim dosyada karar vermem”, “Bu sıcakta her işi bana yıkıp gittiler zaten” gibi klasik cümle kalıpları ve asık suratları vardır. Duruşmalar başta olmak üzere, gerektiğinde keşif, tedbir kararı vs. için joker olarak kullanılırlar.
 
12. “Kadifeden kesesi, kahveden gelir sesi”ciler: Artık kulakları iyi duymadığından mı, yorulduklarından mı, yoksa çok önem vermediklerinden mi bilinmez, duruşma zaptına sürekli bir şeyleri eksik ya da yanlış geçirtirler. Avukat duruşma boyunca zabıt düzeltmekten helak olur: “Evet hâkim bey, ikinci satırdaki on yedi ay, on iki olacak. Bir de, tanık bayramlarda da çalışıldığını söylemişti. Evet, onu da beşinci satırın başına ilave etmemiz gerek. Ayrıca en alt satırdaki ‘gelirdi’nin ‘gelmezdi’ yapılması lazım. Hah tamam, şahane oldu şimdi.”

13. Cesur yürekler: Emekliliği gelen hâkimlerdir. Yüksek mahkeme onar mı, bozar mı, asar mı, keser mi takmazlar. Korkusuz ve hesapsız kararlarını verirler. Kararı yazdırırken bazen “fredooom” diye bağırdıkları rivayet edilir. Verdikleri karar bozulursa, “Hadi ordan” deyip, direnirler. Zaten dosya bir daha dönene kadar ver elini Marmaris, ver elini Göçek…
 
14. Sabır taşları: Normalde bir insanı bu kadar saçma sapan şahıslarla tanıştırıp, bunca anlamsız ifade dinletmeye zorlamak işkence sayılmalıdır. Ancak onlar bana mısın demezler. Ya sabır çeker dinlerler, kafalarını duvarlara vurur dinlerler ama sonuna kadar dinlerler: “(Hâkim) Eve üç kişi girip eşyaları çaldığınız söyleniyor. (Sanık) Yalandır hâkim bey. (Hâkim) Nasıl yalan? Girerken görmüşler. Eşyaları da satarken yakalanmışsın. (Sanık) Vallahi yalandır hâkim bey, ben tek çalışırım. Suçlamaları kabul etmiyorum.”
 
15. Tolstoylar: Her şeyi duruşma zaptına geçirirler. Mağdurun kafasını çarptığı kapı tokmağının soluk gümüş renginden tutun da, sanığın göğe kaldırdığı, meşe ağacından yapılma, üst tarafı hafif kesik, üzerinde “Only Allah can judge me” yazan sopaya kadar… Her duruşma zaptından dört ciltlik Savaş ve Barış çıkar. Ortalama duruşma süresi yarım saat, sizden önce duruşma bekleyen avukat sayısı 42!..

OZAN GÜLHAN / AVUKADOS


Kaynak: https://www.avukados.com/single-post/2017/07/04/En-cok-karsilasilan-15-hakim-turu