5271 sayılı CMK’nin 231/12 maddesine göre, HAGB kararına itiraz edilebilir. Burada temelde 3 sorundan bahsedilebilir.

Birinci sorun: İtiraz merciinin inceleme yetkisinin CMK'nın 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak mı yoksa kararın hem maddi hem de hukuki anlamda ve her açıdan incelenmesinin mümkün olup olmadığı ile ilgilidir.

HAGB KARARININ HUKUKİ NİTELİĞİ

HAGB Özetle, sanık hakkında kurular mahkûmiyet hükmünün, denetim süresi zarfınca bir takım koşullarla askıda kalmasını, eğer bu süre yükümlülüklere uygun geçirilmişse, hükmün sanık hakkında hiçbir hukuki sonuç doğurmamasını sağlayan bir kurumdur.

HAGB kurumu, sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eder ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahiptir.

Denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK'nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurur.

Bu niteliğiyle HAGB, sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.[1]

HAGB kurumunun 5271 sayılı CMK’de düzenlenmiş bulunması, onun karma niteliğinde herhangi bir değişiklik yaratmaz.

HAGB KARARINA İTİRAZ

İtiraz ise, henüz kesinleşmemiş hakim veya mahkeme kararlarında hata veya hukuka aykırılıkların bulunduğu gerekçesiyle bu kararlarının daha yüksek bir makama maddi ve hukuki bakımdan incelenmesini ve denetlenmesini sağlamak için yapılan olağan bir kanun yolu başvurusudur.

Başka bir söylemle, itirazın konusu "hüküm" olarak nitelendirilen son kararlardan önce verilen ve son karara esas teşkil etmeyen ara kararlardır.

İtiraz merciinin inceleme yetkisinin CMK'nın 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak mı yoksa kararın hem maddi hem de hukuki anlamda ve her açıdan incelenmesinin mümkün olup olmadığı sorunu ile ilgili öğretide itiraz merciinin inceleme usulü ve kapsamına ilişkin çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.[2]

Buna göre itiraz merciince, esasa etkili inceleme de yapılabileceğinden, suç niteliğinin değiştiğine yönelik başvurular da itiraz merci tarafından değerlendirilebileceği hususu öğretide çoğunlukla kabul edilmektedir.

Zaten bu husus da bazı YCGK Kararlarında da oyçokluğu ile kabul edilmiştir.[3]

İkinci sorun: HAGB Kararının usul ve yasaya aykırı olduğunun tespiti halinde CMK'nın 271/2. fıkrası uyarınca itiraz merciinin, kararı veren alt dereceli mahkemenin yerine geçerek itiraz konusu hakkında da kanuna aykırılığı sona erdirecek şekilde karar vermeye yetkili olup olmadığı sorunudur.

Yukarıda açıklandığı üzere, HAGB Kurumu; CMK'nın 267 ila 271. maddeleri arasında düzenlenen olağan kanun yolu olan itirazdan niteliği ve sonuçları itibariyle değişiklikler içerir.

5271 sayılı CMK'nin 271/ 2. fıkrasında "itiraz yerinde görülürse merci, aynı zamanda itiraz konusu hakkında da bir karar verir" hükmünü düzenlemiştir.

"Hakim ve Mahkeme Kararları" ceza yargılamasını sona erdirmeyen, aksine yargılamanın devamını ve ilerlemesini sağlayan (arama, elkoyma, yakalama, tutuklama, görevsizlik, yetkisizlik, disiplin hapsi, eski hale getirme isteminin reddi, hakimin reddi isteminin reddi vb) ve son kararı hazırlayıcı ceza yargılaması hukuku işlemleridir.

İtiraz yasa yolu çoğu zaman CMK'nın 267. maddede açıklandığı üzere hâkim kararları ile kanunun gösterdiği istisnai hallerde mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan kanun yolu olarak tanımlanmaktadır.

İtiraz üzerine HAGB Kararının kaldırılması halinde, daha önce CMK'nin 223. maddesi kapsamında kamu davasını sona erdirecek ve hukuken "Hüküm" niteliğini kazanacak bir sonuç doğurduğu için anılan Kanunun 271/2 fıkrası uyarınca daha önce hiç açıklanmayan ve henüz hüküm niteliğini kazanmayan bir hakim kararının, görevli ve yetkili mahkeme yerine geçerek itiraz merci tarafından açıklanması "doğal hakim ilkesi"ne aykırı olduğu gibi bu kurumun düzenleniş amacının dışına çıkılması sonucunu doğuracaktır.

HAGB kararı verilmeden önce toplanan delillere göre; suçun sübutu ve nitelendirilmesine ilişkin kesin bir kanaat oluştuktan sonra hakim duruşmada hükmü kuracak ancak açıklamayacaktır.

Hüküm açıklanmadığı için de usul hukuku anlamında kamu davasını sona erdirmediğinden "hüküm" niteliğini değil ancak itirazı kabil bir "hakim kararı" niteliğini kazanmış olacaktır.

5271 sayılı CMK'nın 231/12. fıkrasında belirtilen itiraz, CMK'nın 267 ve devamı maddelerinde düzenlenen olağan itiraz yasa yolundan açıkça farklılık göstermektedir.

İtiraz merciinin, görevli mahkemenin yerine geçerek hükmü açıklaması mümkün değildir.

İşte bu nedenle HAGB Kararına karşı yapılan itiraz durumunda CMK'nın 271/2 fıkrasında belirtildiği üzere itiraz merciinin, görevli mahkemenin yerine geçerek hükmü açıklaması mümkün değildir. Zira bu şekilde merciin hükmü açıklamasının iki temel sakıncası vardır.

Birincisi, CMK'nın 271/4. fıkrasına göre merciin, itiraz üzerine verdiği kararlar kesin olduğundan açıklanan bu hüküm nedeniyle temyiz ya da istinaf kanun yoluna başvurulması da mümkün olmayacaktır.

İkincisi ise, Hüküm CMK'nın 271/1. cümlesi uyarınca duruşma açılmaksızın dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda açıklanacağından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesindeki 'adil yargılama' ilkesi kapsamında ceza yargılamasının evrensel ve vazgeçilemez ilkeleri olan 'vasıtasızlık', 'aleniyetlik' ve 'sözlülük' ilkeleri de açıkça ihlal edilmiş olacaktır.

İşte açıklanan bu nedenle de CMK'nın 231/12. fıkrasında düzenlenen "itiraz" birçok cihetle CMK'nın 267. maddede tanımlanan "itiraz" kurumundan farklılık arzettiğinden dosyayı her yönüyle inceleyen üst mercii HAGB Kararında bir aykırılık gördüğünde verilen kararı bozup, bozma gerekçesini de gösterdikten sonra başkaca işlem yapmadan hükmü açıklamak üzere mahkemesine göndermek ve bu şekilde dosyadan el çekmek zorundadır.

Nitekim YCGK’nun 26.10.2010 gün ve 182-209 sayılı kararında da; HAGB kararına yapılan itirazı inceleyen merciin, itirazı yerinde görmesi halinde dosyayı hükmün açıklanması için yargılamayı yapan asıl mahkemesine göndermesi gerektiği hususu kabul edilmiştir.[4]

Üçüncü sorun: İtiraz merciinin verilen kararı esasa yönelik olarak bozması ve mahkemesine hükmün açıklanması için göndermesi halinde, dosyayı yeniden ele alan hakimin, hükmü olduğu gibi açıklamasının mı zorunlu olduğu yoksa hükümde esaslı değişiklik yapıp yapamayacağı hususlarında toplanmaktadır.

Son olarak merciin bozma kararı üzerine görevli mahkemenin bozma doğrultusunda hükmü değiştirmesinin mümkün olup olmadığı sorununun açıklığa kavuşması gerekmektedir.

5271 sayılı CMK'nin 231/11. fıkrasındaki açık düzenleme karşısında bu mümkün görülmemektedir.

Belirtmek gerekir ki, kovuşturma aşamasında sanığın ölmesi, şikayete bağlı suçlarda müştekinin şikayetini geri alması, TCK'nın 167. maddesindeki şahsi cezasızlık sebebinin varlığı veya yasal düzenleme sonucu CMK'nın 223/4 maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi veya suçun niteliği itibariyle mahkemenin görevsiz olması gibi, itiraz öncesi ya da sonrasında ortaya çıkacak yasal nedenlerin varlığı halinde hakimin hükmü değiştirmesinin mümkün olup olmadığının belirlenmelidir.

Bu belirlemeyi yaparken önce evrensel ceza hukuku ilkesi olan "lekelenmeme hakkı" ve "usul ekonomisi ilkesi" kavramları değerlendirme konusu yapılmalıdır.

Usul ekonomisi

Usul ekonomisi, medeni yargılama hukukuna egemen olan ilkelerden birisidir.

Anayasanın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir" denilmiştir ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 77. maddesinde ifade edilen emredici nitelikteki bu ilke, yargılamanın amacına hizmet ede araçlardan biri olarak kabul edilmektedir.

Usul ekonomisi, kanunlarda öngörülen düzenleme çerçevesinde yargılamanın kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin aşılmamasını ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlar ve bunu hâkime bir görev olarak yükler.

Bu bağlamda, "basitlik", "hızlılık" ve "ucuzluk" usul ekonomisini oluşturan öğeler olarak ortaya çıkar.

Lekelenmeme hakkı

Lekelenmeme hakkı ise kısaca; Anayasamız'ın 38. maddesinin 4. fıkrasında düzenlenen "Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz." hükmü uyarınca masumiyet karinesinin doğal sonucu olan bir haktır.

Ceza yargılamasında sanığın en önemli haklarından biri olan lekelenmeme hakkı suç şüphesi nedeniyle hakkında soruşturma ya da kovuşturma yürütülen kişinin bu işlemlerden dolayı şeref ve haysiyetinin zarar görmemesi, toplum içindeki saygınlığının zedelenmemesi, hakkında henüz kesin hüküm verilmemiş kişinin masumiyetine zarar verecek, kişiyi toplum nezdinde mahkûm edecek nitelikte her türlü davranıştan kaçınmak olarak tanımlanabilir.

İtirazın kabulü üzerine dosyayı yeniden ele alan alt dereceli mahkeme yukarıdaki açıklamaların ışığı altında delil değerlendirmesi yapmaksızın derhal "düşme", "red", "ceza verilmesine yer olmadığına" ve "görevsizlik" gibi kararlardan birisini vermesi gerekiyor ise artık istisnai ve sınırlı olmak üzere hükmü değiştirerek yeni bir hüküm vermesi kabul edilmelidir.

Sanığın öldüğünü bile bile derhal düşme kararı yerine hükmün açıklanması ya da 6352 sayılı Kanunun geçici 2. maddesi ile getirilen düzenlemede olduğu gibi kurum zararının ödendiği konusunda tereddüt bulunmayan hallerde ya da TCK'nın 167/1. maddesi kapsamında aile nüfus kayıt tablosuna göre mağdurla akraba bağı bulunan sanık hakkında emredici hüküm gereği derhal "ceza verilmesine yer olmadığına" ilişkin karar verilmesi gerekirken mahkumiyet hükmü tesis edilmesi, sanığın mağduriyeti anlamına gelecektir.

Çünkü açıklanan hükmün temyiz edilmesi halinde temyiz sürecinde kamu davası hala derdest olduğundan "lekelenmeme hakkı"; hükmün temyiz edilememesi nedeniyle kesinleşmesi halinde de "kanun yararına bozma" yoluna gidilmek suretiyle "usul ekonomisi ilkesi" ihlal edilmiş olacaktır.

Özetle; HAGB Kararına itiraz halinde, mercii CMK'nın 231. maddesinin 6. fıkrasında yer alan suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ve hem maddi hem de hukuki anlamda işin esasına girmek suretiyle aykırılık görmesi halinde sadece gerekçesini göstermek suretiyle kararı bozup başkaca bir işlem yapmaksızın mahkemesine gönderecek; yeniden dosyayı ele alan hakim bozma gerekçesi ile sınırlı kalarak YCGK'nun 22.01.2013 tarih, 2012/10-534 esas ve 2013/15 sayılı kararı doğrultusunda görevsizlik, düşme ya da ceza verilmesine yer olmadığına şeklinde karar vermek suretiyle sınırlı olarak hükmü değiştirebilecektir.[5]

SONUÇ:

1. 5271 sayılı CMK’nin 231/12 maddesine göre, HAGB kararına itiraz edilebilir.

2. İtiraz mercii, usule ve esasa etkili inceleme yapılabilecektir. Suç niteliğinin değiştiğine yönelik başvurular da itiraz merci tarafından değerlendirilmelidir.

3. İtiraz mercii, görevli mahkemenin yerine geçerek hükmü açıklayamaz.

4. İtiraz merciinin bozma kararı üzerine görevli mahkeme, bozma doğrultusunda hükmü değiştirmesi kural olarak mümkün değildir. 5271 sayılı CMK'nin 231/11. fıkrasındaki açık düzenleme karşısında bu mümkün görülmemektedir.

Ancak kovuşturma aşamasında sanığın ölmesi, şikayete bağlı suçlarda müştekinin şikayetini geri alması, TCK'nın 167. maddesindeki şahsi cezasızlık sebebinin varlığı veya yasal düzenleme sonucu CMK'nın 223/4 maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi veya suçun niteliği itibariyle mahkemenin görevsiz olması gibi, itiraz öncesi veya sonrasında ortaya çıkacak yasal nedenlerin varlığı halinde hakimin hükmü değiştirmesinin mümkün olduğunu ifade edebiliriz.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

---------------------------------------

[1] YCGK'nun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararı.

[2] Bu konuda YCGK'nun 22.01.2013 tarih ve 2012/10-534 esas 2013/15 sayılı kararında farklı akademik görüş ve düşüncelere ayrıntısı ile yer verilmiştir.

[3]Y13.CD, E: 2014 / 32524 K: 2014 / 37202 KT: 29.12.2014.

[4]Y13.CD, E: 2014/32524, K: 2014 / 37202 KT:29.12.2014.

[5]Y13.CD, E: 2014/32524, K: 2014/37202, KT:29.12.2014.