Her ne kadar Anayasa m. 138’de “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; [….] Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.” ve m. 140’da “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.” denilmekte ise de bu hükümler; haklarında verilebilecek olan atama, kariyer, özlük, tayin ve disiplin kararlarına karşı yargısal başvuru hakkı olmayan hâkimlere bağımsız ve tarafsız hareket etme güveni ve güvencesi vermeye yeterli değildir.


İsteği dışında başka bir yere tayin edilmesi, görev ve yetkisinin kapsamının değiştirilmesi veya görev yaptığı mahkemenin kapatılması suretiyle bakmakta olduğu dava bir başkasına devredilebilen bir hâkime emir veya talimat verilemez olması, bağımsızlık ve tarafsızlık güvencesi veremez. Onun yerine gelmeye, bakmakta olduğu davaya bakmaya istekli başka bir hâkim mutlaka olacaktır. Öyle birisi nasıl karar vermesinin beklendiğini sormaya bile gerek duymayabilir. En azından nasıl karar verirse o konumda kalmaya devam edebileceğini bilebilecek veya tahmin edebilecek durumda olması bağımsız ve tarafsız karar vermesini önler. Zira kararı bağımsız ve tarafsız olarak değil hangi kararı verirse rahatsız edilmeyecek veya hangi karar istediği yönde ilerlemesine yardımcı olacaksa o yönde politik ve taraflı olarak verebilir. Böyle bir durumda o hâkimin, kendisi hakkında kesin karar verici durumda olanların olası isteklerine boyun eğmek zorunda kalacağını da kabul etmek gerekir.


Bu noktada değerli Türk hâkimlerinin pekçoğunun kendilerine yönelecek istek ve baskılara direnecek mali güce sahip olmayan, ekonomik olarak yaptığı işe ve aldığı maaşa bağımlı olup bunları kaybetmeyi göze alamayan, küçük bir yer değişikliğini bile kolayca kaldıramayacak durumda olan Anadolu evlatları olduğu da gözönünde tutulmalıdır.


İşte bu nedenle en doğru ve adil kararları alacağı kabul edilse bile HSK’nun kararlarının yargısal denetime tabi olmaması durumunun varlığı bile, tek başına hâkimlerin bağımsızlığını kısıtlamaya yeterlidir.


Türkiye, adaleti gerçekleştirebilmek için Anayasa Mahkemesinin 1977’de cumhuriyete, temel ilkelere, hukuk devleti ve kanun önünde eşitlik ilkelerine ve insan haklarına aykırı bularak iptal ettiği ancak darbecilerin 1982 Anayasası ile millete zorla kabul ettirdiği “Bu kurulun kararları aleyhine başka bir mercie başvurulamaz.” hükmünü ortadan kaldırmak ve HSK kararlarına karşı yargı yoluna başvurma imkânını acil olarak geri getirerek hâkimleri HSK’nun olası hatalarına karşı bağımsızlaştırmak zorundadır.

"Yazarın özel izni ile Facebook/Mehmet Gün sayfasından aynen alınmıştır."