5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 14. maddesine göre açık ceza infaz kurumları; hükümlülerin iyileştirilmelerinde çalıştırılmaları ve meslek sahibi olmalarına öncelik verilen, firara karşı engelleri ve dış güvenlik görevleri olmayan, güvenlik açısından kurum görevlilerinin gözetim ve denetimi ile yetinilen cezaevleridir.

Açık cezaevinde kalan mahkum; dışarı çıkma, toplum içine dönüş sürecinde sosyal ilişkiler kurma ve bunları geliştirme, hak ve hürriyetlerini kullanma konusunda, kapalı cezaevinde kalan hükümlülere göre geniş imkanlara sahiptir.

Ülkemizde alt sınıflandırılmalarını bir kenara bıraktığımızda iki tip ceza infaz kurumu vardır; bunlardan birisi kapalı cezaevleri ve diğeri de açık cezaevleridir. Hükümlülerin açık cezaevlerine ayrılmalarına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte gösterilir. Bu hüküm, 5275 sayılı Kanunun 14. maddesinin 2. fıkrasında yer almaktadır.

Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği; hükümlülerin doğrudan açık ceza infaz kurumlarına alınmalarına, kapalı ceza infaz kurumlarından açık ceza infaz kurumlarına ayrılmalarına, açık ceza infaz kurumları arasındaki nakillere ve açık ceza infaz kurumlarından kapalı ceza infaz kurumlarına iadelerine ilişkin usul ve esasları düzenlemektedir. Çünkü 5275 sayılı Kanun, açık ceza infaz kurumlarına ayrılma şartlarının düzenlenmesini çıkarılacak yönetmeliğe bırakmıştır.

Açık cezaevine doğrudan girmek veya sonradan kapalı cezaevinden açık cezaevine geçmek, hükümlü için ciddi bir ayrıcalıktır. Açık cezaevinde kalmak bir af, koşullu salıverilme veya denetimli serbestlik olarak nitelendirilemezse de, hükümlünün hapis cezasını dışarı ile bağlantısını koparmadan çekebileceği yer açık cezaevidir. Bu nedenle, açık cezaevinde kalabilmenin şartları kolaylaştırılmamalıdır. Çünkü hapis cezasının kapalı cezaevinde çektirilmesinin nedeni; hem yeni suç işlemeyi caydırmak, suçun bedelini ödetmek ve hem de hükümlünün uslanmasını sağlamaktır. Dolayısıyla; hükmedilen hapis cezalarının gereği gibi çektirilmesi, hak etmeden hükümlünün açık cezaevine geçememesi ve sonrasında koşullu salıverilmemesi gerekir. Buna suç ve ceza siyaseti denir ki, bizde suç ve ceza siyasetinin, bu kapsamda cezaların infazında maalesef değişik sebeplerle istikrar yoktur. Bu istikrarsızlığın; suç ve cezaya olan toplumsal inancı, suç işleyenin deyim yerinde ise yanına kar kalmayacağı anlayışı, cezaların infazında öngörülen ilkeleri ve hedefleri zedelediği tartışmasızdır.

Ceza infaz usullerinde sürekli değişiklik yapılarak, mahkemelerce verilen cezaların infazının engellenmesi veya anlamsızlaştırılması yerine, af yönteminin kullanılması daha isabetli olacak, bu yolla en azından yargı erkinin gücü ve kararlarının etkinliği zedelenmeyecektir. Çünkü af bir defaya mahsus uygulanır, sürekli kanunlarda değişikliği öngörmez ve bir anlamda toplumsal mutabakatla sağlanan suçu işleyenle barışma yöntemi olarak kabule edilir. Af doğru mudur? Elbette değildir, ancak infaz kurallarında yapılan değişikliklerle suç ve ceza siyaseti istikrarına verilen zarardan daha iyidir.

Açık Ceza İnfaz Kurumlarına Ayrılma Yönetmeliği’nin “Kapalı kurumdan açık kuruma ayrılacak hükümlüler” başlıklı 6. maddesi incelendiğinde; 22.02.2017 tarihinde yapılacak değişiklik de dahil olmak üzere toplam üç değişiklik yapıldığı, “toplam hapis cezalarının beşte birini kapalı cezaevinde infaz edip, iyi halli olan ve koşullu salıverilme tarihine altı yıl ve daha az süre kalanlar” hükmü önce “toplam hapis cezalarının onda birini kapalı cezaevinde infaz edip, iyi halli olan ve koşullu salıverilme tarihine yedi yıl ve daha az süre kalanlar” olarak ve şimdi de bu hükmün “toplam hapis cezaları on yıldan az olanlar bir ayını, on yıl ve yukarı olanlar ise onda birini kapalı cezaevinde infaz edip, iyi halli olan ve koşullu salıverilme tarihine yedi yıl ve daha az süre kalanlar” olarak değiştirildiği, şu an bu son değişiklik kapsamına giren hükümlerin açık cezaevlerine ayrılabilecekleri görülmektedir.

Yönetmeliğin 6. maddesinde yapılan değişiklik; derhal yürürlüğe girecek, bu andan sonra ve bugüne kadar cezaevlerinde bulunan ve bulunacak hükümlüleri kapsayacaktır.

22.02.2017 tarihli ve 29987 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren bu değişikliğin ana sebebi; kapalı cezaevlerinde bulunan tutuklu sayısında artış yaşanması, bu artışın devam etme ihtimali ve bu sebeple de kapalı cezaevlerinde bulunan hükümlü sayısını azaltma amacına dayanabilir veya Adalet Bakanlığı’nın kapalı cezaevlerinde kalanlar ile bu kişilerin açık cezaevlerine ayrılma şartlarının faydaları hususunda sosyolojik, psikolojik, hukuki ve iktisadi araştırmalar yaptığı veya yaptırdığı, bunun neticesinde Yönetmeliğin 6. maddesinde değişikliğe başvurduğu düşünülebilir ki, bu düşünceye katılmamaktayız.

Tutukluların kalacağı tutukevlerinin olmadığı, açık cezaevinde tutuklunun tutulmadığı, tutuklunun kalacağı yerin kapalı cezaevi olmasının öngörüldüğü, esasında suçsuzluk/masumiyet karinesinin de bu yöntemle bir anlamda ihlal edildiği, ancak Türkiye Cumhuriyeti’nde, gerek yasal zeminde ve gerekse uygulamada tutukluların kapalı cezaevlerinde tutulmalarının kabul edildiği, uzun süre tutuklu kalan kişinin, belki cezası kesinleşse açık cezaevinde kalabilme hakkının da bu yolla elinden alındığı veya kısıtlandığı tartışmasızdır.

Kapalı cezaevlerinin boşaltılıp hükümlülerin açık cezaevlerine ayrılmaları sağlanarak, belki hükümlülere karşı insani hareket edildiği ve bu yöntemle hapis cezasının ağırlığının hafifletildiği düşünülse de, “hukuk devleti” ilkesi kapsamında suç ve ceza siyasetini bozan, hukuk kurallarının sürekli değiştirilmesi suretiyle toplumsal inanca zarar veren, cezanın fonksiyonlarını gözardı eden bu tür değişikliklerin, cezaevlerinin boşaltılmasından öte fayda sağlamayacağı ve Ceza Hukukuna olan inancı sarsacağı bir gerçektir.

Yönetmeliğin 6. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde yapılan son değişikliğe göre; bir suçtan veya toplamda dokuz yıl 364 gün hapis cezasına mahkum edilen hükümlü, bir ay kapalı cezaevinde kalmak ve işlediği suç da Yönetmeliğin 6. maddesinin 2. fıkrasında sayılan suçlardan olmamak kaydı ile açık cezaevine geçebilecektir. Hapis cezası miktarı 10 yıl olduğunda ise, hükümlü bu cezanın bir yılını her halükarda kapalı ceza infaz kurumunda çekmek durumundadır. Yönetmeliğin 6. maddesinin 2. fıkrasında sayılan suçlarda, açık cezaevine ayrılmanın süreleri ağırlaştırılmıştır. Yine Yönetmeliğin 6. maddesinin 1. fıkrasının (b) ve (c) bentlerinde de hükümlü için açık cezaevine ayrılmanın şartları (a) bendine göre daha ağırdır. Yönetmeliğin bu hükümlerinde bir değişikliğe gidilmediği görülmektedir.

Özetle değişiklik; Yönetmeliğin 6. maddesinin 1. fıkrasının (b) ve (c) bentleri ile 2. fıkrasında sayılan suçların cezalarını, bu kapsama girmese de 10 yıl ve daha fazla hapis cezalarını etkilemeyecek ve etkisi yalnızca sayılan suçlar ve cezalar dışında kalan bir defada veya toplamda 10 yıldan az hapis cezaları infaz edilen hükümlüleri kapsayacaktır ki, bu hükümlülerin denetimli serbestlik tedbirini ihlal ederek veya koşullu salıverilmelerini bozarak kapalı cezaevlerine koyulmamaları gerekir, yani koşullu salıverilme kararları geri alınarak kalan sürelerini kapalı cezaevlerinde yatan hükümlülerin Yönetmeliğin 6. maddesinin 1. fıkrasının (a) bendinde yapılan değişiklikten yararlanabilmeleri mümkün değildir.

Yönetmeliğin “Açık kuruma ayrılamayacak hükümlüler” başlıklı 8 ve “Yeniden açık kuruma ayrılma” başlıklı 13. maddelerinin bazı hükümlerinde yapılan değişiklikler, hükümlülerin disiplin suçları ve cezaları ile ilgili açık cezaevine ayrılabilmeleri için yapılan iyileştirmeleri içermektedir. Zaten Yönetmeliğin üç maddesinde yapılan değişikliğin amacı da, mümkün olduğu kadar kapalı cezaevlerini boşaltmak ve başka bir neden yoksa tutuklulara kapalı cezaevlerinde yer açılması olarak düşünülebilir. Bir an için kapalı cezaevlerinde kalacak mahkumların sayısında artış yaşandığı veya yaşanacağı düşünülmekte ise, o da ayrı bir sorun olup, yeni kapalı cezaevlerinin inşa edilmesi lüzumunu ortaya koyacaktır veya Türk Ceza Hukuku hapis cezası yerine alternatif cezalara yönelmek zorunda kalacaktır.

Yönetmelikte yapılan değişikliklerde, hükümlünün kapalı cezaevinde kalırken tabi tutulacağı gözlem ve iyi halli olmakla ilgili hiçbir ek şartın öngörülmediği, 10 yıla kadar hapis cezası infaz edilen hükümlünün azami bir ayını kapalı cezaevinde geçireceği ve sonrasında açık cezaevine ayrılmaya hak kazanacağı anlaşılmaktadır.

Belirtmeliyiz ki bu tür değişiklikler; hükümlülerde, soruşturma ve kovuşturmaları devam edenlerde, ceza sürelerinin azaltılması, denetimli serbestliğin, ertelemenin veya hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının genişletilmesi, açık cezaevine ayrılma şartlarının kolaylaştırılması, açık veya örtülü af çıkarılması yönünde kanun, kanun hükmünde kararname çıkarılması veya yönetmelik değişikliğine gidilmesi yönünde beklentileri artırmaktadır. Hukuk düzeni, kamu barışı, kişi hak ve hürriyetleri; ancak kesinleşmiş mahkeme kararlarının infazı, yani yerine getirilmesi suretiyle sağlanabilir ve bunda bir aksama yaşanır, bu aksaklık kalıcı hale gelir, yargı kararlarına olan toplumsal inanç temelden sarsılırsa, suçların önlenmesi, cezaların caydırıcılığı, ciddiyeti ve uslandırıcılığı ciddi zarar görür. Kanaatimizce; suç ve ceza siyaseti gözden geçirilmeli, ilke ve esasları istikrara kavuşturulmalı, bazı sorunları çözmek amacıyla bu istikrardan uzaklaşılmamalı, yargı kararlarına, suç ve cezalara olan inancın kaybolmasına izin verilmemelidir. O an halledilmesi gereken bir sorun olarak gözüken konuda çıkarılacak kanun, KHK veya yönetmelik hükmü ile belki geçici çözüm bulunabilecek, fakat hukuk düzeni için gerekli müesseselerde kalıcı sorunların doğmasının yolu açılabilecektir.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)