7036 s. İş Mahkemeleri Kanunu 25.10.2017 tarihinde yayımlanmıştır. İlgili Kanun ile birlikte birçok konuda değişiklik yapılmıştır. Biz de yazımızda yapılan değişikliklere ilişkin açıklamalar getireceğiz.
 
İŞE İADE DAVASINDA VERİLEN KARARA İLİŞKİN BAŞVURULACAK KANUN YOLUNDA DEĞİŞİKLİK
 
Yapılan değişiklik ile birlikte işe iade davalarında verilen kararlara ilişkin olarak sadece istinaf kanun yoluna gidilebilecek olup, temyiz yoluna gidilemeyecektir[1][2]. İş bu düzenleme Kanunun yayımı tarihinden yani 25.10.2017 tarihinden itibaren uygulanacaktır[3].
 
Bu sayede davanın daha kısa sürede kesinleşmesi ve işe iade davasında beklenen faydanın sağlanması bir nebzede olsa gerçekleştirecektir[4].
 
Önceki halde istinaf yoluyla verilen kararlar için temyiz yoluna da gidilebilmekte olup, bu durumda işe iade davasının kesinleşmesini geciktirmekteydi. İşe iade davasının kesinleşmesi de davadan beklenen faydanın sağlanması için tek başına yeterli olmayıp bir takım şekil şartlarının da yerine getirilmesi gerekmektedir. İşçi, kesinleşen mahkeme kararının tebliğinden itibaren on iş günü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçinin, işe başlama talebini alan işverenin de işçiyi 1 ay içerisinde işe başlatması gerekir(ya da işe başlatmayıp uygulamada “işe başlatmama tazminatı” denilen tazminatı ödemesi gerekir.). İşverenin, işe başlatma daveti üzerine de işçinin makul bir süre içerisinde işe başlaması gerekir. İşverenin davetine rağmen işçi, işe başlamazsa işverence yapılan fesih geçerli hale gelmekte ve işçinin boşta geçen süre ücreti ve işe başlatmama tazminatını alması mümkün olmamaktadır. Bu halde işçi, ancak kıdem ve ihbar tazminatını talep edebilir[5]. Görüldüğü üzere davanın kısa sürede kesinleştirilmesi işe iade davalarında büyük önem arz etmektedir.
 
ZAMANAŞIMI SÜRESİNE İLİŞKİN NE GİBİ BİR DÜZENLEME GETİRİLMİŞTİR?
 
Konunun daha net anlaşılabilmesi için zamanaşımına ilişkin kısa bir açıklama yapılması yerinde olacaktır.
 
Zamanaşımı, bir maddi hukuk kurumu değildir. Diğer bir anlatımla zamanaşımı, bir borcu doğuran, değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmayıp, salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracıdır. Bu bakımdan zamanaşımı alacağın varlığını değil, istenebilirliğini ortadan kaldırır. Bunun sonucu olarak da, yargılamayı yapan yargıç tarafından yürüttüğü görevinin bir gereği olarak kendiliğinden göz önünde tutulamaz. Borçlunun böyle bir olgunun var olduğunu, yasada öngörülen süre ve usul içinde ileri sürmesi zorunludur. Demek oluyor ki zamanaşımı, borcun doğumuyla ilgili olmayıp istenmesini, önleyen bir savunma olgusudur. Şu durumda zamanaşımı, savunması ileri sürülmedikçe, istemin konusu olan hakkın var olduğu ve kabulüne karar verilmesinde hukuksal ve yasal bir engel bulunmamaktadır.
 
7036 s. Kanun ile birlikte yıllık izin ücreti, kıdem, ihbar, kötü niyet ve ayrımcılık tazminatında zamanaşımı süresi 5 yıl olarak belirlenmiştir[6]. Söz konusu düzenleme Kanununun yürürlük tarihinden yani 25.10.2017 tarihinden itibaren uygulanacaktır[7]. İş bu düzenlemeden önce ise yıllık izin ücreti[8], kıdem, ihbar, kötü niyet ve ayrımcılık tazminatında zamanaşımı süresi 10 yıldır. Görüldüğü üzere yapılan değişiklik ile birlikte söz konusu alacaklara ilişkin zamanaşımı süresi işçinin aleyhine olmak üzere kısaltılmıştır[9].
 
Söz konusu zamanaşımı süresi değişikliği, 25.10.2017 tarihinden sonra sona eren iş sözleşmelerinden doğan yıllık izin ve söz konusu tazminatlar hakkında uygulanır[10].  
 
Belirtilen yıllık izin ücreti ve tazminatlar için bu maddenin yürürlüğe girmesinden önce işlemeye başlamış bulunan zamanaşımı süreleri, değişiklikten önceki hükümlere tabi olmaya devam eder. Ancak, zamanaşımı süresinin henüz dolmamış kısmı 25.10.2017 tarihinde 5 yıldan uzun ise, 25.10.2017 tarihinden itibaren 5 yıllık sürenin geçmesiyle zamanaşımı süresi dolmuş olur[11].
 
Buna göre örneğin; söz konusu düzenlemenin yürürlüğe girmesinden 1 yıl önce sona eren bir iş sözleşmesinden dolayı kıdem tazminatı alacağı söz konusu olması durumunda 9 yıllık zamanaşımı süresi uygulanması gerekirken, yapılan düzenleme nedeniyle 9 yıl yerine 5 yıllık zamanaşımı süresi uygulanacaktır.

 
​------------------------------------
[1] 7036 s. Kanun md. 8; “(1) Diğer kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla, aşağıda belirtilen dava ve işlerde verilen kararlar hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
a) 4857 sayılı Kanunun 20 nci maddesi uyarınca açılan fesih bildirimine itiraz davalarında verilen kararlar. ” denilmiştir.
[2] Bu şekilde bir düzenlemenin yapılması gerekliliğini “İŞE İADE DAVASINDA İSTİNAFTAN SONRA TEMYİZ YOLUNA GİDİLMESİ-YARGILAMANIN UZAMASI” başlıklı yazımızda açıklamıştık, detaylı bilgi için söz konusu yazımıza bakılabilir.
[3] 7036 s. Kanun md. 38.
[4] Bu husus maddenin gerekçesinde; “Düzenleme ile, 6100 sayılı Kanundaki genel düzenleme yanında, iş hukukunun temel prensipleri dikkate alınarak daha kısa sürede kesinleşmesinde yarar umulan dava türlerinin de bölge adliye mahkemelerinde kesinleşmesi öngörülmekte ve bu şekilde bir yandan da Yargıtay’ın iş yükünün hafifletilmesi amaçlanmaktadır. ” denilmiştir.
[5] Yargıtay 22. H.D.`nin 2011/7048 E. , 2011/2559 K. sayılı ve 10.10.2011 tarihli kararı.
[6] 7036 s. Kanun md. 15 ile birlikte 4857 s. İş Kanununa eklenen Ek 3 üncü madde.
[7] 7036 s. Kanun md. 38, 16.
[8] Yıllık izin ücretinde zamanaşımı süresine ilişkin olarak Yargıtay 9. H.D.`nin 2016/9306 E. , 2016/12844 K. sayılı kararında; “Dairemizin yerleşik uygulamasına göre Eski Borçlar Kanunu’ nun yürürlükte olduğu dönemde doğan kıdem ve ihbar tazminatları 10 yıllık, yıllık ücretli izin alacağı ise 5 yıllık zaman aşımına tabi olup, 6098 Sayılı TBK. nun yürürlük tarihi olan 01.07.2012 tarihinden sonra doğan kıdem ve ihbar tazminatları ile ücret benzeri dönemsel edim niteliğinde olmayan yıllık ücretli izin alacağı 10 yıllık zaman aşımına tabidir. ” denilmiştir.
[9] Maddenin gerekçesinde zamanaşımı sürelerinin kısaltılmasına ilişkin olarak; “Feshe bağlı alacaklar, 6098 sayılı Kanunun 147 nci maddesinde tahdidi olarak sayılan ve beş yıllık zamanaşımına tabi alacaklar arasında sayılmadığı için anılan Kanunim 146 nci maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabidir. İşverenler yönünden bu sürenin uzun olduğu, yapılan bir fesih sebebiyle on yıl boyunca dava tehdidi ile karşı karşıya kalınmasının yeni yatırımlar yapılması konusunda işverenlerin cesaretini kırdığı ve ekonomik anlamda önünü görme ve plan yapma konusunda sıkıntılar yaşanmasına sebep olduğu sıklıkla dile getirilmektedir. İşçiler yönünden ise fesih tarihinin tartışmasız ve net bir şekilde bilindiği, feshe bağlı alacağını dava etmek isteyen işçi için günümüz iletişim imkanları ve bilgilendirilme durumu dikkate alındığında, fesihten itibaren on yıllık zamanaşımı süresinin çok uzun olduğu, kendi alacağına karşı uzun süre kayıtsız kalmanın hukuk düzeni tarafından korunmaması gerektiği ifade edilmektedir. Bu sürenin kısaltılmasının, işçinin yeni iş bulma ve geleceğini planlamasına katkı sağlayacağı ve feshe bağlı alacağını talep etmek konusunda bir an önce harekete geçmesinin lehine olan delillerin korunmasına yardımcı olacağı da dile getirilmektedir. Bu kapsamda işçi ve işveren arasındaki uyuşmazlığın olabilecek en kısa sürede çözümlenmesinin sosyal barışa katkı sağlayacağı da düşünülmektedir. ” denilmiştir.
[10] 7036 s. Kanun md. 16.
[11] 7036 s. Kanun md. 16.