4904 sayılı Türkiye İş Kurumu Yasası’na göre İŞKUR, istihdamın korunmasına, geliştirilmesine, yaygınlaştırılmasına ve işsizliğin önlenmesi faaliyetlerine yardımcı olmak ve işsizlik sigortası hizmetlerini yürütmek amacıyla kurulmuştur. Kurum, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşu olup, özel hukuk hükümlerine tâbi, tüzel kişiliği haiz, idarî ve malî bakımdan özerk bir kamu kuruluşudur.

Kurumun başlıca görev alanları, işgücü piyasası verilerinin yerel ve ulusal ölçekte derlenip analiz edilmesi ve yayımlanması, işgücü arz ve talebinin belirlenmesi; iş ve meslek analizlerinin yapılması, iş ve meslek danışmanlığı hizmetleri, işsizlerin ve istihdamdakilerin istihdam edilebilirliğini artırmak üzere işgücü yetiştirme, mesleki eğitim ve işgücü uyum programlarının uygulanması ve işe yerleştirme hizmetleridir.

Bu amaca uygun olarak İŞKUR, aktif politikalar kapsamında istihdam edilebilirliğin artırılması ve işgücünün niteliklerinin geliştirilmesi amacıyla yoğun biçimde mesleki eğitim programlarını yürütmektedir. Bu programlar arasında istihdam garantili meslek edindirme kursları vardır. Ancak işsizliği azaltmak için yapmış olduğu aktif işgücü politikasının işlerliği tartışma konusudur.

“İstihdam garantisi” ifadesinden; kursları başarı ile bitiren kursiyerlerin, yetiştirildikleri mesleklerde tam zamanlı işe yerleştirilmeleri anlaşılmalıdır. Part-time, periyodik çalışma, yevmiyeli eleman, ekstra eleman gibi kısmi zamanlı çalıştırmalar - bu kurs kapsamında- istihdam olarak kabul edilmemekte ve bu şekilde işe yerleştirilen kursiyerler istihdam edilmiş sayılmamaktadır. Bu ise; gerek Kurum kaynaklı gerçekleştirilen bu tarz kurslarda istihdam edilenlerin sayısını düşük göstermekte, gerekse bu tarz kursları düzenlemek isteyenlerin istihdam zorunluluğunu gerçekleştirememe endişesiyle vazgeçmelerine neden olmaktadır.

Aktif emek piyasası politikalarının sonuçlarına bakıldığında işsizlik azalmamakta işsiz olan yer değiştirmektedir.. Uygulamalara bakıldığında ücret ve istihdam destekleri, programa katılanlara uzun süreli ve düzenli bir iş ilişkisi sağlayamadığı gibi düzenli istihdamı da azaltma potansiyeli taşımaktadır Teşvik süresi sona erer ermez işveren işçiyi işten çıkararak yerine desteklenen yeni bir işsizi alabilmektedir. İşsizler,sertifikalı işsizler haline gelmektedir.

Sisteme karşı bir eleştiri sunmaktan ziyade hukuka aykırılığın nedeni; İŞKUR’un izlemiş olduğu aktif iş gücü politikası kapsamında, istihdam garantili meslek edindirme kursu sonunda yapılan sınavda başarılı olan kursiyerlerin en az %50’sinin, sınavı takip eden tarihten itibaren en fazla 90 gün içinde işbirliği yapılan kurum veya kuruluş ya da yüklenici tarafından istihdam edilmesi ve kursiyerlerin 3 aydan az olmamak üzere kurs süresi kadar istihdamda kalması şartı koymasıdır..

USUL VE ESAS YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRMELER

İŞKUR'un Eğitim Hizmetleri Sözleşmesinde;

İŞKUR tarafından yükleniciden kursiyerlerin en az %50 sini istihdam etmesinin beklenmesi, istidam edilenlerin kursiyerlerin 3 aydan az olmamak üzere kurs süresi kadar yerleştirildikleri işyerlerinde çalışmasının beklemesi ve yeterli istihdam sağlanamadığı takdirde yükleniciden kursun açılabilmesi ve eğitimin gerçekleştirilebilmesi için ayrılmış ödenekten istihdam edilemeyen kursiyer sayısıyla orantılı olarak yükleniciden geri istenmesinin hakkaniyete aykırılığının yanı sıra bu durum bir çok olumsuz sonucu da beraberinde getirir.

Öncellikle yüklenicinin görevi istihdam sağlamak olmamalıdır. Yüklenici bünyesinde mesleki eğitim veren kurslar açıp başarılı kursiyerlere sertifikalarını vererek onların meslek edinmelerini sağlamaktadır. Mesleki eğitim kurslarında diğer kurslarda olduğu gibi kursiyerleri istihdam etme zorunluluğu bulunmamalıdır. Bu kursları tamamlayan kursiyerler mesleki bilgi ve becerileriyle işgücü piyasasında özgürce iş seçimi yapabilmelidir.

Kişinin istihdam garantili meslek edinme kursuna katılması bu kurs sonunda başarılı olması ve bir meslek edinmesi iş yeri seçimi yapamamasına ve yerleştirildiği işyerinde çalışmaya mahkum bırakılmasına sebep olacak şekilde adeta bir cezaya dönüşmesi anayasal temel hak ve özgürlükler çerçevesinde mümkün değildir.

Kursa katılan kursiyerler kendi istekleri doğrultusunda; kurstan yeterince verim alamadıklarını düşündükleri için ya da o mesleği kendilerine uygun bulmadıkları için eğer o işte çalışırlarsa mutsuz olacakları endişesi yaşadıkları için kurs sonunda başarılı olsalar bile çalışmaktan imtina edebilirler. Bu onların anayasal bir hakkıdır. Kursa katıldıkları için çalışmaya mecbur bırakılamazlar. Yüklenicilerin başvuruculara kurs bitiminde yapılacak sınav sonucu başarılı olursanız çalışmak zorundasınız ya da ancak kurs bitiminde çalışmayı düşünüyorsanız kursa kaydınızı yaptırabilirsiniz gibi bir ön şart koymasının kabulü ne kadar mümkün değilse İŞKUR'un yüklenicilere kursa katılıp başarılı olanların en az %50 sini istihdam ederseniz zarara uğramazsınız şeklinde koymuş olduğu ön şart da o derece kabul edilemez bir şarttır.

Yükleniciler İŞKUR ile iş birliği içine girerek işsizlere eğitim vererek onların meslek edinmelerini sağlamak bu sağlandıktan sonra da istihdamlarını gerçekleştirmek üzere anlaşmış olsalar bile bu eğitim sonunda başarılı olan kursiyerlerin çalışmayı reddetmesi nedeniyle yükleniciler zarara uğratılmamalıdır.

KURSİYERLERİN KURS BİTİMİNDE BAŞARILI OLMALARI HALİNDE İSTİHDAM EDİLMELERİ 3 AYDAN AZ OLMAMAK ÜZERE KURS SÜRESİNİN YARISI KADAR İSTİHDAMDA KALMAYA ZORLANMALARI ANAYASANIN “ZORLA ÇALIŞTIRMA YASAĞI” BAŞLIKLI 18. MADDESİNİN İHLALİDİR.

Kursiyerlerin 3 aydan az olmamak üzere kurs süresi kadar istihdamda kalmaya zorlanmaları ve kurs bitiminde yerleştirilen işlerde çalışma mecburiyetinde bırakılmaları anayasaya aykırıdır. Kursiyerler kurs sonucunda başarılı olmuş ve herhangi bir işe yerleştirilmiş olsalar bile o işyerinde 3 aydan az olmamak üzere kurs süresi kadar çalışmaya zorlanamazlar.

Anayasanın “Zorla Çalıştırma Yasağı” başlıklı 18.maddesi “Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya yasaktır.” demek suretiyle kişilerin herhangi bir sebeple çalıştırılmaya zorlanamayacağını ifade etmektedir.

Anılan maddenin gerekçesinin ilk paragrafı şöyledir:

Çalışma, iş görme kişinin serbest iradesiyle yüklendiği bir faaliyet, diğer bir deyimle serbest iradeyle üstlenilen bir yüktür. Bu yükün kişiye zorla kabul ettirilmesi, kendisinin, iradesi dışında bir faaliyette bulunmaya mecbur bırakılması hem kişi hürriyetiyle bağdaşmayan bir husustur; hem de bu duruma sokulan kişi için bir eziyet teşkil eder. Bu nedenledir ki maddenin birinci fıkrası zorla çalıştırmayı yasaklamaktadır. Bu fıkra ile aynı zamanda “Angarya yasağı” da getirilmiştir. “Angarya”, kişinin emeğinin karşılığını almadan zorla çalıştırılmasıdır...”

Zorla çalıştırma yasağı, Anayasamızda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde (AİHS) yer alan bir yasaktır. Ancak tanımı Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından kabul edilen 29 No’lu sözleşmenin 2. maddesinde “Herhangi bir kişinin ceza tehdidi altında ve bu kişinin tam isteği olmadan mecbur edildiği tüm iş veya hizmetler” şeklinde yapılmıştır. Tanımdan anlaşılacağı gibi, zorunlu çalışma köleliğin izlerini taşımaktadır. Kişi, karşılık olarak ücret alsa bile, gönülsüz bir şekilde çalıştırılmaktadır. Çalışma, iş görme, kişinin serbest iradesiyle yüklendiği bir faaliyet, diğer bir deyimle serbest iradeyle yüklenilen bir yüktür. Bu yükün kişiye zorla kabul ettirilmesi, kendisinin iradesi dışında bir faaliyette bulunmaya mecbur bırakılması, hem kişi hürriyetiyle bağdaşmayan bir husustur; hem de bu duruma sokulan kişi için bir eziyet teşkil eder.

Zorunlu çalışma "çalışma hürriyeti" ve "serbest iş seçme hürriyeti" gibi insan haklarıyla doğrudan ilişkilidir. Bu iki tabirden anlaşılan, kişinin serbest olarak, kendi Özgür iradesi ile işini seçebilmesidir. Eğer kişi herhangi bir işte zorla çalıştırılıyorsa, bu işten bir ücret sağlasa bile, çalışma hakkı zedelenmiş, ihlal edilmiş sayılır. Bu nedenle genel olarak demokratik ülkelerin anayasa ve yasalarında ve insan haklarıyla ilgili uluslararası belgelerde zorunlu çalışma yasaklanır.

Zorunlu çalışma kişinin seçme hürriyetini engellemektedir. Bunun yanısıra, zorunlu çalışma halinde verimlilik düşmekte, denetimin artırılması ihtiyacı ortaya çıkmakta ve bu, maliyetleri yükseltmekte, işe karşı isteksizlik artmakta, istenmeyen psikolojik, sosyal ve siyasi sonuçlar doğmaktadır. Bunların hepsinde ortak olan unsur, bunun gayri insani olduğu, acılara yol açtığı ve kötü sonuçlar doğurduğudur.

Zorla çalıştırma tüm insanlar için geçerli temel hakların ihlal edilmesine ve özgürlük ve güvencenin ortadan kaldırılmasına neden olmaktadır

Anayasanın Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti başlıklı 48.maddesiHerkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir.” diyerek çalışma hürriyetini anayasal güvence altına almıştır.

Meslek edindirme kurslarıyla meslek edinen kursiyerlerin kursa katıldıktan sonra herhangi bir işte çalışmayı isteyip istememeleri onların özgür iradesiyle karar verebilecekleri bir seçimdir. Bu kursiyerle çalışmaya zorlanamayacakları gibi çalışmak istememeleri durumunda istihdam sağlanamadığı gerekçesiyle yükleniciye yaptırımlar uygulanması hukuka aykırılık teşkil eder.

SONUÇ OLARAK

Kursiyerlerin meslek edindirme kurslarına katıldıktan sonra meslek edindirme kursları tarafından kişilerin istihdam edilerek 3 aydan az olmamak üzere kurs süresi kadar istihdamda kalmaya zorlanması Anayasanın 18. maddesinde hüküm altına alınan “zorla çalıştırma yasağının” ihlalidir. Kişiler kurs bitiminde çalışmayı veya çalışmamayı tercih edebilirler. Kimse sadece bir kursa katıldığı için çalışmak zorunda bırakılamaz. Çalışmayı tercih etseler bile iş yeri seçiminde özgürce karar verebilmelidir. Kursiyerlerin kurs bitiminde başarılı olmaları halinde çalışmayı tercih etmemeleri halinde yeterli istihdama ulaşılamadığı gerekçesiyle yüklenicilerin zarara uğratılmaması gerekir. Bu hususta kurum; kursiyerin eyleminden dolayı ceza almaktadır. Toplumu oluşturan tüm bireyler kendi eylemlerinden sorumludur. Dolayısıyla istihdam garantili kurslara verilen cezaların Anayasanın ruhuna aykırı olduğu görüş ve kanaatindeyiz.