İşveren vekillerinin iş güvencesi kapsamına girip girmediği hususunda işletme ve işyeri kavramları görüldüğü üzere büyük önem arz etmektedir. İşletme kavramı, 4857 sayılı İş Kanunu ve mevzuatında sıkça kullanılması ve önemli bir kavram olmasına rağmen tanımlanmamış olup işyeri ve işletme kavramları karıştırılabilmektedir. Bu yazıda bireysel iş hukuku çerçevesinde işyeri ve işletme kavramları ışığında işveren vekilinin iş güvencesi hakkını açıklamaya çalışacağım.

İşyerinin tanımı 4857 sayılı İş Kanunu’nun 2.maddesinde yapılmıştır. Düzenleme şöyledir:

“İşveren tarafından mal veya hizmet üretmek amacıyla maddî olan ve olmayan unsurlar ile işçinin birlikte örgütlendiği birime işyeri denir.

İşverenin işyerinde ürettiği mal veya hizmet ile nitelik yönünden bağlılığı bulunan ve aynı yönetim altında örgütlenen yerler (işyerine bağlı yerler) ile dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden ve meslekî eğitim ve avlu gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır.

İşyeri, işyerine bağlı yerler, eklentiler ve araçlar ile oluşturulan iş organizasyonu kapsamında bir bütündür.”

İşletme kavramı ise kanunda tanımlanmamıştır. Kanunun çok yerinde “işletme” kavramı geçse de, tanımını kanun üzerinden yapmak mümkün değildir. Türk Dil Kurumu tanımına baktığımız zaman “Tarım, sanayi, ticaret, bankacılık vb. iş alanlarında, kâr amacıyla bir sermaye yatırılarak kurulan kurum” olarak tanımlanmaktadır. İşletme her şeyden önce iktisadi bir kavramdır ve işyerinden daha geniş, işyerlerini kapsayan bir kavramdır[1]. İşyeri, daha dar, teknik bir üretim ve hizmet birimidir. İşletmeler bir işyerinden oluşabileceği gibi birden fazla işyerinden de oluşabilir. İşletme kavramı işyeri kavramından daha geniş olup, işletmenin hukuki ve mali bağımsızlığı varken, işyerinin yoktur. Genel olarak işletmenin üç amacı bulunmaktadır[2]. Bunlar; kar elde etme, topluma hizmet etme ve devamlılık ya da işletmenin yaşamını sürdürmedir. Yine bu bilgiler ışığında işletmenin belirttiğimiz amaçları gerçekleştirme amacıyla işverene ait bir veya birden fazla işyeri örgütlenmesinden oluşan bütünü ifade ettiğini söyleyebiliriz.

İşveren vekilliği kavramı kanunun 2. Maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre:

İşveren adına hareket eden ve işin, işyerinin ve işletmenin yönetiminde görev alan kimselere işveren vekili denir. İşveren vekilinin bu sıfatla işçilere karşı işlem ve yükümlülüklerinden doğrudan işveren sorumludur.

Bu Kanunda işveren için öngörülen her çeşit sorumluluk ve zorunluluklar işveren vekilleri hakkında da uygulanır. İşveren vekilliği sıfatı, işçilere tanınan hak ve yükümlülükleri ortadan kaldırmaz.”

İş hayatında işverenler işin sevk ve idaresi ile yönetim yetkilerini kısmen veya tamamen, alanında uzman ve işçi olarak çalışan kişilerle paylaşabilirler. Bu kişilere işveren vekili denir. İşveren vekili işi yapan değil yöneten oluşu ile işçiden, yönetmeyi kendi adına değil işveren adına yapması bakımından da işverenden ayrılır[3].

4857 sayılı kanunun 18.maddesinin son fıkrasına göre işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri hakkında iş güvencesi hükümleri uygulanmaz. Maddeden anlaşıldığı üzere; işletme söz konusu ise işveren vekilinin iş güvencesinden yararlanamaması için bütünü sevk ve idare yetiyorken, işyeri söz konusu olduğunda bütünü sevk ve idare yanında işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi de gerekmektedir.

İşletmenin bütününü sevk ve idare eden kimselere günümüzde “genel müdür” denilmektedir. Ancak doktrin ve Yargıtay kararlarında da kabul edildiği üzere tek başına “genel müdür“ ve “genel müdür yardımcısı“ unvanı iş güvencesi kapsamı dışında kalma sonucunu doğurmaz.

İş güvencesinden yararlanamayacak işveren vekilleri her şeyden önce, işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekilleri ile yardımcıları olduğuna göre, işletmenin tümünü yöneten genel müdürler ile yardımcıları iş güvencesi hükümlerinden yararlanamayacaktır. Ancak belirtelim ki, işyerinde genel müdür veya genel müdür yardımcısı unvanının kullanılması tek başına iş güvencesi kapsamı dışında bulunma sonucunu doğurmaz. Önemli olan, kendisine temsil yetkisi verilip verilmediği ve işletmenin bütününü yönetip yönetmediğidir; bu hususta görev tanımı ve konumuna bakmak gerekir.(Yarg. 9. HD. 27.04.2009 T., 2008/27930 E. 2009/11600 K.)

Bir bankanın şube müdürü işyerinin bütününü sevk ve idare eden işveren vekiline örnek olarak verilebilir. Ancak uygulamada işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçi alıp çıkartma yetkisi bulunan işveren vekillerinin kimler olduğu bu kadar kolay tespit edilememektedir. Bu durum tanık beyanları, organizasyon şeması, görev tanımı gibi unsurlarla belirlenebilir. İşçiyi işe alma ve çıkarma işlemlerini tek başına değil de çift imza ile yahut hiyerarşik olarak daha üst kademe işveren vekillerinin ya da işverenin onayıyla gerçekleştirebilen işveren vekilleri, taşıdıkları unvanlardan bağımsız iş güvencesi kapsamında kabul edilmelidirler. Yargıtay da bu doğrultuda kararlar vermiştir:

Somut olayda davacı işyerinin bütününü sevk ve idare etmiş ise de, dosya içeriğine göre işçi alma ve çıkarma yetkisinin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Dosyada mevcut işçi alma formlarında davacıdan başka Koordinatör ve Genel Müdürün de imzaları bulunmaktadır. Ayrıca davacının istifa dilekçelerini onaylaması, işçi çıkarma yetkisinin olduğunu göstermez. Zira fesih beyanı tek taraflı bir irade beyanı olup, karşı tarafın kabulüne bağlı değildir. Davacının onay vermemesi durumunda da fesih beyanı hüküm ve sonuç doğuracaktır. Bu durumda işçi alma ve çıkarma yetkisinin bulunduğundan söz edilemeyeceğinden davacının işveren vekili olduğunun kabulü doğru değildir.” (Yarg. 9. HD. 27.02.2006 T., 2006/1704 E., 2006/4748 K.)

4857 sayılı İş Kanununun 18/son maddesi uyarınca, "işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili ve yardımcıları ile işyerinin bütününü sevk ve idare eden ve işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi bulunan işveren vekilleri" iş güvencesi kapsamından yararlanamazlar. Somut olarak düşünülürse işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekilinin genel müdür; yardımcılarınınsa genel müdür yardımcıları olduğu söylenebilir. O halde personel müdürü, finans koordinatörü gibi kimseler bu kapsamda değerlendirilemez. Somut olayda davacının yönetim kurulu üyesi ve üst düzey yöneticiliği yapması, iş güvencesi kapsamına girmesine engel teşkil etmez. Zira davacı finans koordinatörü olarak işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili konumunda değildir. Davacının şirketi diğer bir üye ile birlikte hukuki işlemlerde temsil etmesi sonuca etkili olamaz. (Yarg. 9. HD. 06.12.2004 T., 2004/20545 E., 2004/26238 K.)

Sonuç olarak; her ne kadar işveren vekilleri, kanun koyucu tarafından işçiler kadar korunmamış olsa da, tamamen güvencesiz bırakılmamıştır. Yargıtay içtihatları ile de ek güvenceler sağlanmıştır. Durumu genel hatlarıyla açıklamaya çalıştım, yazının faydalı olması dileğiyle.

Stj. Av. Enes TURHAL

KAYNAKÇA

[1] Nuri Çelik/Nurşen Caniklioğlu/Talat Canbolat, İş Hukuku Dersleri, İstanbul, Beta Yayınları, 29.Baskı, Eylül 2016, s.98.

[2] Ahmet Taşkın, İş Hukukunda İşletme Kavramı, Çalışma ve Toplum Dergisi, 32.sayı

[3] Çiğdem SOYSAL ARSLAN, TÜRK HUKUKUNDA İŞVEREN VEKİLİ VE İŞVEREN VEKİLİNİN SORUMLULUĞU, (Danışman: Prof. Dr. E. Murat ENGİN), Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2010