Ülkemizde gün geçtikçe dava sayıları artmakta, ağır iş yükü altında çalışan adalet mensupları adeta ezilmektedir.[1] Bu durumunda zaman zaman adaletsiz sonuçlara neden olduğu görülmektedir.

Ceza soruşturması ve ceza davalarındaki bu artışını nedenlerinden biri de, gereksiz yere kamu davası açılmasıdır. Buradaki temel sorun, cumhuriyet savcısının ceza soruşturması sırasında her türlü şüphenin varlığında kamu davası açmasından kaynaklanmaktadır. Özellikle, hakaret, tehdit gibi basit suçlarda, müşteki ve şüphelinin ifadesinin çelişmesi halinde her iki tarafında gösterdiği tanık beyanları arasında çelişki bulunması halinde, tek bir tanık beyanına dayanılarak kamu davası açılabildiği görülmektedir. Bazen bu tanıklar müştekinin çok yakın akrabaları olabilmektedir.

SORUN

Örneğin; Soruşturma dosyası kapsamında, müşteki ve şüphelinin ifadesinin çelişmesi ile her iki tarafın gösterdiği tanık ifadelerinin temininden sonra bir tanık ifadesinin müştekiyi doğrulaması, diğer üç tanık ifadesinin ise şüpheliyi doğrulaması karşısında; elde edilen bu delillerden CMK'nın 170/2. maddesinde iddianame tanzimi için gereken “yeterli şüphe” ye ulaşılıp ulaşılamadığı ve kamu davası açılması gerekip gerekmediği çok sık yaşanan bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır.

Buradaki sorunun çözümü için şüphe kavramının analiz edilmesi ve yargılama sistemimizdeki hükümlerin değerlendirilmesi gerekmektedir.

CMK’NİN KAPSAMI

5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 1’nci maddesinde CMK’nin kapsamı, ceza yargılamasının ne şekilde yapılması gerektiğine ilişkin kaideler ile ceza yargılama sürecine katılan kişilerin hak, yetki ve yükümlülüklerini düzenlemek olarak ifade edilmiştir.

İDDİA MAKAMI

Ceza yargılaması içerisinde iddia faaliyetini Cumhuriyet Başsavcılıkları’na bağlı olarak cumhuriyet savcıları yürütmektedir. Cumhuriyet savcısının soruşturma aşamasındaki bazı görev ve yetkileri CMK'nin 160 ve devam eden maddelerinde hüküm altına alınmıştır. Cumhuriyet savcısı, CMK hükümlerine göre hareket etmek ve gerektiğinde kamu davası açmak yükümlülüğü altındadır.

Cumhuriyet savcısı, gerçekleştirdiği soruşturma işlemleri sonucunda bir karar vermek durumundadır. 5271 sayılı CMK'nin 170/2. maddesine göre, soruşturma aşaması sırasında toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı kamu davası açabilmek adına iddianame düzenlemek zorundadır.[2]

Soruşturma aşamasının esaslı öznesi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir durumun bulunduğunu tespit etmesi ile harekete geçer ve soruşturma işlemlerini başlatır. Cumhuriyet savcısı, burada ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeği ortaya çıkarmaya çalışacaktır.

KAMU DAVASI AÇILMASI AÇISINDAN ÖNGÖRÜLEN SİSTEMLER

Kamu davasının açılması ile ilgili sistemleri genel olarak iki başlık altında inceleme konusu yapabiliriz. Bu sistemler mecburilik ve takdirilik sistemleri olarak ifade edilmektedir.[3]

MECBURİLİK SİSTEMİ

Bu sistemde, soruşturma yapma yetkisi olan cumhuriyet savcısı, suç şüphesi olan durumlarda, soruşturmaya başlamak, delilleri toplamak, olayın aslını aydınlatmak, bir anlamda gerçeğe ulaşmak için faaliyet yürütür ve soruşturma sonucunda eylemin ve failin belli olması ve suç işlendiği yönünde yeterli şüphe olması durumunda, iddianame düzenleyip kamu davasını açar, Bu sistemde cumhuriyet savcısı bunu yapmak zorundadır. Zaten bizim Ceza Adalet sistemimizde mecburilik sistemi kabul edilmiştir. Bazı hallerde de istisna olarak takdirilik (maslahata uygunluk) ilkesi öngörülmüştür.[4]

5271 sayılı CMK’nin 170/2 maddesine göre, soruşturma aşaması tamamlandıktan sonra toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı bir iddianame hazırlayarak kamu davası açmak zorundadır. Yasal düzenlemenin ifade ediliş biçimi, kamu davasının mecburiliği ilkesinin altını çizmektedir.

Mecburilik sistemi soruşturma makamına temel olarak üç görevi yerine getirme konusunda yükümlülük vermektedir. Başka bir söylemle cumhuriyet savcısı temel olarak şu üç görevi mecburi olarak yerine getirmelidir:[5]

1. Görev: araştırma mecburiyeti,

2. Görev: kamu davası açmak mecburiyeti,

3. Görev: kamu davasını yürütmek mecburiyeti.

KOVUŞTURMAYA YER OLMADIĞINA DAİR KARARLAR VE MECBURİLİK İLKESİ

Cumhuriyet savcısı, yürüttüğü soruşturmayı tamamlandıktan sonra bir kanaate varmalı ve soruşturma dosyasını sonuçlandırmalıdır. Soruşturma savcısı, yeterli şüpheye ulaşamaması halinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermesi gerekir. Bundan başka, yine muhakeme şartları gibi maddi sebeplerin gerçekleşmediğinden bahisle kovuşturmama kararı verilmesi hususu da gündeme gelebilir. Takipsizlik kararları olarak bilinen bu kararlarında mecburilik sisteminin bir gereği olduğunu söyleyebiliriz.[6]

Cumhuriyet Savcıları, tarafsız bir şekilde soruşturma işlemlerine yürütmeli ve yapılan araştırmanın sonunda suç isnadının dayanaklarının bulunmadığı, isnadın mesnetsiz olduğu hallerde soruşturmayı devam ettirmemelidir. Baştan itibaren isnat mesnetsiz ise soruşturmayı başlatmamalıdır.[7] Nitekim bu ilke uluslararası metinlerde de vurgulanmaktadır.[8]

Mecburilik sisteminin öngördüğü ilkeler CMK 172/3 hükmünde de varlığını hissettirmektedir. 5271 sayılı CMK’nin 172/3 maddesi hükmüne göre, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edildiği durumlarda, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi üzerine yeniden soruşturma açılması gerekmektedir. Bu durumun gerçekleşmesi halinde, Cumhuriyet Savcısı kamu davası açılıp açılmayacağına karar verilmek üzere tekrar soruşturma yapması zorunluluğu bulunmaktadır.

TAKDİRİLİK (MASLAHATA UYGUNLUK) SİSTEMİ

Takdirilik (maslahata uygunluk) sistemi, bir suç şüphesi üzerine, soruşturma işlemlerini yürütmekle görevli olan öznelerin, soruşturmaya başlayıp başlamamakta, soruşturma sonucunda dava açıp açmamakta, davayı muhakeme sonuna kadar yürütüp yürütmemekte takdir yetkisi bulunduğunu kabul eden sistem olarak tanımlanabilir.[9]

Bazı suçlar bakımından savcının doğrudan kamu davasını açamaması kamu yararına olabilir. Soruşturma ve kovuşturmanın kamu yararına olması demek bazı hallerde soruşturmayı ve/veya kovuşturmayı şarta bağlı tutmaya engel değildir.[10]

Hukukumuzda bazı suçlar açısından takdir hakkı (özellikle şekli suçlar açısından) Cumhuriyet savcısında bulunmamaktadır. Fakat izin, şikâyet, talep gibi şartların soruşturma için zorunlu tutulması maslahata uygunluk ilkesi çerçevesinde mütalaa edilmektedir. Bundan başka 5271 sayılı CMK’nin 171’inci maddesinde düzenlenen cezayı ortadan kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık ve şahsi cezasızlık sebepleri de takdirilik ilkesine örnek olarak verilmektedir.

Belirtmek gerekir ki, Ceza Muhakemesi Hukukumuzda asıl sistem mecburilik sistemidir. Fakat istisna olarak da takdirilik sistemi koşulların varlığı halinde tatbik edilmektedir.[11]

ŞÜPHENİN DERECELERİ

Sözlük anlamı olarak şüphe, bir olguyla ilgili gerçeğin ne olduğunu kestirememekten doğan kararsızlık hali olarak tanımlanabilir.[12]

Şüphe bir olay hakkında duyulan kuşku ve belirsizlik halidir. Şüphe her şeyden evvel insani bir duygudur ve insanın genel yaşam deneyimlerine göre, olaylar ilgili olarak sergilediği davranış biçimidir.

Ceza yargılama açısından çok önemli bir yere sahip olan şüphe kavramının, Birçok ceza yargılaması kurumunun uygulanmasında yer aldığını ifade edebiliriz.

Belirtmek gerekir ki, şüphe kavramının dereceleri vardır. Bu derecelendirme maddi gerçeğin ne olduğu hususunda belirsizliğin belli bir yoğunluğa sahip olması ile tespit edilebilmektedir.[13]

Mülga CMUK’da şüphe kavramına yer verilmiş, ancak şüphenin yoğunluğunu gösteren derecelendirme yasal düzenlemede ifade edilmemiştir.

5271 sayılı CMK’da ise şüphe kavramının 4 dereceye sahip olduğu belirtilmektedir. Bu dereceler şunlardır: [14]

1. derece: şüphe, (basit şüphe)

2. derece: makul şüphe,

3. derece: yeterli şüphe,

4. derece: kuvvetli şüphe.

Derecenin kademesi yükseldikçe belirsizlik azalmaktadır. Bu derecelendirilmiş şüphe kavramları esasında soruşturma dosyasında yer alan deliller ile yakın bir ilişki içindedir. Yani delillerin ortaya çıkardığı kavramlar olduğunu söyleyebiliriz.

Delillerin durumuna göre, şüphe kuvvetlenebilir veya zayıflayabilir. Kesin matematiksel bir ölçüye tabi tutulamayan şüphe kavramı, delillerin durumuna ve her olayın özelliğine göre değerlendirilmeye tabi tutulacaktır.[15]

Esasında yargılama faaliyeti fail hakkındaki şüpheyi yenmek ve gerçeğe ulaşmak amacıyla yürütülür.[16] Ceza yargılamasının en önemli öznelerinden biri olan şüpheli kavramı da “şüphe” kelimesinden türetilmiştir.[17]

Soruşturma aşaması, suç oluşturan bir eylemin olup olmadığı yönündeki şüphe ile başlamaktadır. Bir anlamda, ceza yargılaması bir suç isnadı ile başlamaktadır. Bu şüphe tahmine, varsayıma değil, olaylar ve maddi olgulara, özünde delillere dayanmak zorundadır.[18]

5271 sayılı CMK’nin 160’ncı maddesinde belirtilen “şüphe” kavramının kuvvet derecesini belirtir bir sıfat olmadığı için buradaki şüphenin basit dereceye sahip olduğu ifade edilmektedir.[19]

BASİT ŞÜPHE

Şüphenin derecelendirilmesinde en alt kademeye sahip olan basit şüphe, “başlangıç şüphesi” kavramı ile zikredilmektedir. Bu kademe altında şüpheden söz edilemez. Basit şüphe ile soruşturmanın başlatılamaması, başlatılmış ise kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi gerekmektedir.

MAKUL ŞÜPHE

5271 sayılı CMK’nin 116’ncı maddesinde, arama işleminde makul şüphe kavramına yer verildiği görülmektedir. Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin 6’ncı maddesinde, “Makul şüphe, hayatın akışına göre somut olaylar karşısında genellikle duyulan şüphedir. Makul şüphe, aramanın yapılacağı zaman, yer ve ilgili kişinin veya onunla birlikte olanların davranış tutum ve biçimleri, kolluk memurunun taşındığından şüphe ettiği eşyanın niteliği gibi sebepler göz önünde tutularak belirlenir. Makul şüphede, ihbar veya şikâyeti destekleyen emarelerin var olması gerekir. Belirtilen konularda şüphenin somut olgulara dayanması şarttır. Arama sonunda belirli bir şeyin bulunacağını veya belirli bir kişinin yakalanacağını öngörmeyi gerektiren somut olgular mevcut bulunmalıdır.” denilmek sureti ile makul şüphenin tanımı yapılmıştır.

5271 sayılı CMK’nin 116’ncı maddesinde ifade edilen makul şüphe kavramı, her halde bir suç ile ilişkilendirilmelidir.[20]

YETERLİ ŞÜPHE

5271 sayılı CMK’nin 170/2’nci maddesinde, iddianame düzenlemek için, yeterli şüphenin varlığının yeterli olduğu ifade edilmektedir. İddianame yazabilmek için, yeterli şüphenin varlığı için, bunu haklı gösterecek delil, emare ve olguların bulunması gerekir.[21]

Soyut tahminler, hipotezler, olasılıklar ve varsayımlar somut olgu ve delillerle desteklenmiyorsa şüphenin varlığından söz edilemez.[22]

Savcının takdir hakkı, kamu davası açmaya yeterli şüphenin olup olmadığına yöneliktir. Dava açıldıktan sonra, cumhuriyet savcısının davayı geri alma hakkı bulunmamaktadır.[23]

Yeterli şüpheden söz edebilmek için, yargılama dosyasındaki delillerle şüpheli/sanığın mahkûm olma ihtimalinin, beraat etme ihtimalinden daha yüksek olması gerekir.[24]

Yeterli şüphenin orta yoğunlukta bir şüphe anlamına geldiği söylenebilir.[25]

Soruşturmaya başlayabilmek basit şüphe yeterlidir. Ceza yargılamasında, şüphenin basit olmaktan çıkıp, daha da kuvvetlenmesi, yoğunluğunun artması, yargılama neticesinde sanığın mahkûm olma ihtimalinin, beraat etme ihtimalinden daha yüksek hale gelmesi durumunda yeterli şüphe kavramı gündeme gelecektir. Yani, mevcut delillerle bir mahkumiyet kararının çıkması orta yoğunlukta, muhtemel olması durumu yeterli şüphenin varlığına işaret edecektir.

Alman hukukunda yeterli şüphenin varlığından söz edebilmek için, yüzde doksan oranında mahkûmiyet olasılığının bulunması ve bu oranı doğrulayacak hukuka uygun şüphe sebebinin elde edilmesi gerektiği ifade edilmektedir.[26]

KUVVETLİ ŞÜPHE

Soruşturma dosyasındaki delillerin değerlendirmesi ile sanığın mahkûm olma ihtimali kuvvetle muhtemel ise bu durumda kuvvetli şüphe kavramı gündeme gelecektir. CMK uygulamasında koruma tedbirleri için kuvvetli şüphe ön şart olarak arandığı söylenebilir.[27]

Eldeki delillerin değerlendirmesi ile sanığın mahkûm olma ihtimali kuvvetle muhtemel ise, bu durumda kuvvetli şüphe olgusunun o olayda varlığından söz edilecektir.[28]

İDDİANAME DÜZENLEMEK İÇİN YETERLİ ŞÜPHE YETERLİDİR

İddianame düzenlemek için basit şüphe yeterli değildir. İddianame düzenlemesinde yeterli şüphenin aranması ve yeterli şüphe içermeyen iddianamenin CMK'nın 174. maddesi kapsamında iade edilmesi gerektiğine ilişkin ilkeler kişilerin lekelenmeme hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.

LEKELENMEME HAKKI

Lekelenmeme hakkı, AİHS’nin 6/1. maddesinde düzenlenen “adil yargılanma hakkının” alt başlıklarından olan ve özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince de adil yargılanmama hakkının bir unsurudur.

Lekelenmeme hakkı, soruşturmadan sonuç çıkartma aşamasında, iddianame düzenlenmesi için gereken yeterli şüphenin olmadığı durumlarda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar alma hakkı olarak da ifade edilebilir.

Kişiler, yersiz, dayanaksız, soyut, yeterli şüphe barındırmayan iddialarla şüpheli sıfatından çıkıp daha ağır bir sıfat olan sanık sıfatına geçmekle aynı zamanda gizli olan soruşturma işlemleri de aleniyete bürüneceğinden, kişinin lekelenmeme hakkı da zedelenecektir. Ceza adalet sistemimizdeki iş yoğunluğuna bağlı tıkanıklıkların önüne geçilmek bakımından da iddianamenin düzenlenmesi sırasında içeriğin yeterli şüpheyi bünyesinde barındırması gerekir.

Yani soruşturma sonucunda toplanan delillerden yeterli şüpheye ulaşılması durumunda iddianamenin tanzim edilmelidir. Yeterli şüphe yoksa kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi gerekmektedir.[29]

Örneğin; müştekinin şüphelinin kendisine hakaret ettiği yönündeki iddiası her ne kadar gösterdiği tanık tarafından doğrulansa da, olay yerinde olduğu iddiası olan ve şüpheli tarafından tanık olarak gösterilip Cumhuriyet başsavcılığınca yeminli ifadeleri alınan diğer üç tanığın, şüphelinin müştekiye hakaret ifadesi içerir sözlerinin olmadığını beyan etmeleri dolayısıyla şüphenin orta yoğunluğa yani yeterli seviyeye erişememesi karşısında; şüphelinin itham olunduğu hakaret suçunu işlediğine yönelik delillerin değerlendirilmesinden yeterli şüpheye ulaşılamaması ve bu bağlamda Cumhuriyet başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar hukuka uygun olacaktır.[30]

Soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısının, CMK'nın 170/2. maddesinde kendisine verilen yeterli şüphenin oluşup oluşturmadığını takdiri yetkisinin, ancak delillerin takdir edilip değerlendirilmesi sonucunda ulaşılabilecek bir durumdur.

SONUÇ

1. Basit ve makul şüphe varsa kamu davası açılmamalıdır.

2. Kamu davası açmak için yeterli şüphe yeterlidir. 5271 sayılı CMK’nin 170/2. maddesinde yer alan "Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler." hükmü uyarınca Cumhuriyet savcısının dava açmasının zorunlu olduğu ve suçun hukukî nitelendirilmesinin de Cumhuriyet savcısına ait olduğu gözetilmelidir.[31]

3. Sonu beraatla bitecek kamu davası açılmamalıdır. Özellikle derhal beraat kararı verilecek haller söz konusu olduğunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmelidir.

.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

KAYNAKÇA

Alpaslan Şirin, Kamu Davasının Açılması ve İddianamenin İadesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, ss.3-7.

Bahri Öztürk, Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Özge Sırma, Yasemin F. Saygılar Kırıt, Özdem Özaydın, Esra Alan Akcan, Efser Erdem, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2012, s.143).

Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2006. - 9.Bası, s.184;

Burcu Ertem, Kamu Davasının Açılması ve İddianamenin İadesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, s.146).

Erdener Yurtcan, Ceza Avukatının El Kitabı, İstanbul, Beta Basım, 2009. - 9.Bası, s.14.

Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, Ankara, Sevinç Matbaası, 1970. - 3.Bası, s.468)

Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2015. - 3.Bası, s.689).

Feridun Yenisey, Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku Hazırlık Soruşturması ve Polis, İstanbul, Beta Basım, 1987. - 1.Bası, s.45),

Gültekin Özkan, Öğreti ve Uygulamada İddianame ve İddianamenin İadesi, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2011. - 1.Bası, s.117)

Haluk Çolak, Mustafa Taşkın, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2007. - 2.Bası, s.113.

Hasan Tahsin Gökcan, Cumhuriyet Savcısının Delilleri Değerlendirme Yetkisi ve Yargıtay Uygulaması, Ankara Barosu Dergisi, Ankara, 2012/1. - s. 195-206. - Yıl:70) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5b759108b9e6b3.52822351, ET: 16.08.2018

Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, Beta Basım, 2015. - 12.Bası, s.495.

Nurullah Kunter, Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, Arıkan Kitap, 2006. -14.Bası, ss.174-175,

Nurullah Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Fakülteler Matbaası, 1978, s.196)

Veli Özer Özbek, Nihat M. Kambur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2011, s.184). 

Yücel Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku 2.Cilt, 6.Bası, Ankara, 2012, s.19,

-----------------------------

[1]“Adli yargıda ilk derece mahkemelerinde hakim ve Cumhuriyet savcısı başına düşen dosya sayısı: 2010 yılında hakim başına düşen dosya sayısı 1.142, savcı başına düşen dosya sayısı 1.460 iken; bu rakam 2014 yılı için hakim başına 865, savcı başına 1.385 olmuştur. Soruşturma evresi dosya sayıları ve ortalama görülme süresi: Bir önceki yıldan devredenlerle birlikte 2010 yılında Cumhuriyet savcılıklarındaki toplam dosya sayısı 3.553.372 iken ortalama görülme süresi 93 gündür. 2014 yılında ise dosya sayısı 3.347.772 iken, ortalama görülme süresi 99 gün olmuştur. Ortalama görülme süresi 2010 yılına oranla % 6.47 artmıştır.” Bkz.; http://www.turkiyehukuk.org/turkiyede-adalet-sisteminde-is-yuku-analizi-ve-degerlendirmesi/; ET: 17.08.2018.

[2] Alpaslan Şirin, Kamu Davasının Açılması ve İddianamenin İadesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, ss.3-7.

[3] Nurullah Kunter, Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, Arıkan Kitap, 2006. -14.Bası, ss.174-175, Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2015. - 3.Bası, s.689).

[4] Nur Centel, Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, Beta Basım, 2015. - 12.Bası, s.495.

[5] Bahri Öztürk, Durmuş Tezcan, Mustafa Ruhan Erdem, Özge Sırma, Yasemin F. Saygılar Kırıt, Özdem Özaydın, Esra Alan Akcan, Efser Erdem, Nazari ve Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2012, s.143.

[6] Burcu Ertem, Kamu Davasının Açılması ve İddianamenin İadesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2007, s.146.

[7] Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin Ceza Adaleti Sisteminde Savcılığın Rolü ile ilgili üye devletlere sunduğu 2000/19 sayılı tavsiye kararının 27’nci maddesinde de bu ilke vurgulanmıştır.

[8] Burcu Ertem, s.146.

[9] Veli Özer Özbek, Nihat M. Kambur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2011, s.184.

[10] Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2015, s.689.

[11] Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.694; Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara, Seçkin Yayınevi, 2006. - 9.Bası, s.184; Nur Centel, Hamide Zafer, s.480; Yücel Ünver, Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku 2.Cilt, 6.Bası, Ankara, 2012, s.19, Burcu Ertem, s.161.

[12]http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&arama=gts&guid=TDK.GTS.5b759108b9e6b3.52822351, ET: 16.08.2018.

[13] Gültekin Özkan, Öğreti ve Uygulamada İddianame ve İddianamenin İadesi, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2011. - 1.Bası, s.117.

[14] Feridun Yenisey, Uygulanan ve Olması Gereken Ceza Muhakemesi Hukuku Hazırlık Soruşturması ve Polis, İstanbul, Beta Basım, 1987. - 1.Bası, s.45.

[15] Erdener Yurtcan, Ceza Avukatının El Kitabı, İstanbul, Beta Basım, 2009. - 9.Bası, s.14.

[16] Nurullah Kunter, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Fakülteler Matbaası, 1978, s.196.

[17] Ceza muhakemesinin en önemli üç süjesinin birine de aslında ismini şüphe kavramı vermektedir. Şöyle ki, şüphe kelimesine “li” eki eklenerek “şüpheli” tabiri oluşturulmuştur. Bu noktada da, şüphenin ceza muhakemesinin ana yapı taşı olduğu söylenebilir. Bkz.; Alpaslan Şirin, s.12

[18] Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.570.

[19] Nur Centel, Hamde Zafer, s.81.

[20] Faruk Erem, Ceza Usulü Hukuku, Ankara, Sevinç Matbaası, 1970. - 3.Bası, s.468.

[21] Hasan Tahsin Gökcan, Cumhuriyet Savcısının Delilleri Değerlendirme Yetkisi ve Yargıtay Uygulaması, Ankara Barosu Dergisi, Ankara, 2012/1. - s. 195-206. - Yıl:70.

[22] Yücel Ünver, Hakan Hakeri, s.13.

[23] Faruk Erem, s.227.

[24] Nur Centel, Hamde Zafer, s.83; Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, s.485.

[25] Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.571.

[26] Feridun Yenisey, “Adalet Ve Kolluk İlişkilerinin Ceza Muhakemesi Kanunu Açısından Değerlendirilmesi”, Avrupa’da ve Türkiye’de Kolluk-Adalet İlişkileri, Editör: Araş. Gör. Burcu Ertem, Ankara, 2006, s. 28. Alman hukukunda şüphenin kuvvet dereceleri açısından şu sınıflandırma yapılmaktadır: a)Anfangsverdacht. b)dringender Verdacht: Yüzde ellinin altındaki, somut olgulara dayanan şüphe (dringender Verdacht) ise Devletin koruma tedbirlerine karar vermesinin sebebi olur.” c)hinreichender Verdacht: Failin suçu işlemiş olma olasılığının, mevcut olgulara yapılarak değerlendirmesinde, 0 ile 100 arasında bir skalada, yazı ile yüzde elli ile yüzde yüz arasında bir değer bulunuyorsa “yeterli şüphe” (hinreichender Verdacht) vardır denilebilir. Bkz.; Feridun Yenisey, Ayşe Nuhoğlu, s.570)

[27] Nur Centel, Hamide Zafer, s.84.

[28] Bahri Öztürk, Mustafa Ruhan Erdem, s.468; Nur Centel, Hamide Zafer, s.84; Haluk Çolak, Mustafa Taşkın, Ceza Muhakemesi Kanunu Şerhi, Ankara, Seçkin Yayıncılık, 2007. - 2.Bası, s.113.

[29] 5271 sayılı CMK’da 5353 sayılı yasa ile yapılan değişiklikte, 171’nci maddeye yapılan ekleme gerekçesi olarak şu husus vurgulanmıştır: “Ceza Muhakemesi Kanununun temel amacı yargılamanın, adil yargılama ilkesine tam sadık kalınarak sür'atlendirilmesi ve kovuşturmanın duruşmadan duruşmaya sürüklenmesini ve böylece parçalı adaleti önlemek olduğundan ve bu amaca ulaşmanın bir çaresi de ceza adalet sistemini, olanak ölçüsünde boşaltmak, soruşturma evresindeki filtreyi etkinleştirmek olduğundan değişik hükümler getirilmiş ve bunlardan önemli birisini de bu madde oluşturmuştur.”

[30] Y.18.CD,E: 2017/4819,K: 2017/15005, Teb: KYB - 2017/38090, KT: 18/12/2017.

[31] Y.2.CD,E: 2018/3554,K: 2018/8778, Teb: KYB - 2018/51577, KT: 11.07.2018.