Prof. Dr. Ersan Şen yazdı;

"Kuvvetler ayrılığı" ve "hukuk devleti" ilkelerine göre; her türlü yasama, yürütme ve idare işlem ve eylemlerine, yani tasarruflarına karşı yargı yolu açık olup, bağımsız ve tarafsız yargı erki tarafından kamu otoritesinin tasarruflarının hukuka uygun olup olmadığının denetimi, hukukun evrensel ilke ve esasları ile yürürlükte olan hukuk kuralları gereğince yapılır. Hatta yargı kararları da, kendi iç denetimine tabidir ki, temyiz kanun yolu bunlardan birisidir. Prensip budur, ancak yargı yolu açıklığının bazı istisnalari vardır. Bunlar hukuki perspektifte doğru degildir, fakat bazı gerekçelerle iç hukukun yargı yolu birkaç tasarrufa karşı kapatılmıştır. Bu istisnalardan en bilineni de, sıkıyönetim ve olağanüstü hal sırasında çıkarılan kanun hükmünde karanamelerine karşı Anayasa Mahkemesi'nde iptal davası açabilmenin kapalılığıdır. Anayasa m.148/1'in üçüncü cümlesine göre; "Ancak, olağanüstü hallerde, sıkıyönetim ve savaş hallerinde çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla, Anayasa Mahkemesinde dava açılamaz". AYM'nin olağan hukuk düzeninde çıkarılan KHK'lara karşı açılan iptal davalarına bakabileceği konusunda ise tartışma yoktur.

Yeri gelmişken, bu başvuru yasağı ile Anayasa m.148/3-5'de düzenlenen bireysel başvuru hakkının birbirine karıştırılmaması gerektiğini ifade etmek isteriz. AYM'ye bireysel başvuru hakkı; İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne yapılan bireysel başvuruya çok benzeyen ve soyut kanun veya KHK'ların iptali için dava açabilme hakkı tanımayan, yalnızca kişiyi etkileyen bireysel tasarruflarda hak ihlali olup olmadığının hukukilik denetimine izin veren bir olağanüstü kanun yoludur. Bireysel başvuru hakkı da; Yüksek Secim Kurulu'nun tüm, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile Yüksek Askeri Şuranın bazı kararlarına karşı kullanılamaz, çünkü Anayasa hükümlerinde, bu kararlara karşı yargı yolunun kapalı olduğunu ifade edilmiştir.

Bireysel başvuru hakkı bireysel tasarruflara karşı kullanılabileceğinden, doğrudan soyut bir kanun veya KHK hükmünün Anayasaya aykırı olduğu iddiasıyla AYM'ye hak ihlali başvurusunda bulunulamaz.

Bir üst paragrafta zikrettiğimiz kapalılık ile olağanüstü hal döneminde çıkarılan bir KHK'ya karşı iptal davası açabilme yasağı ayrı değerlendirilmelidir. KHK'ya iptal davası açabilme yasağı, KHK'dan kaynaklanan kamu tasarruflarına karşı yargı yoluna gitmeyi engellenemez. Hatta bireysel tasarruf, genel düzenleyici işlem olan KHK'dan kaynaklansa dahi yargı yolunun yine açık olduğu söylenebilir.

Bir diğer görüşe göre; KHK'ya karşı AYM yolu kapalı ise, KHK'dan kaynaklanan bireysel işleme karşı da yargı yolu kapalıdır. Bu son düşünceye katılmamaktayız. İster bizzat KHK bireysel işlemi düzenlesin ve isterse KHK dayanak alınarak bireysel işlem düzenlensin, her iki işleme karşı yargı yolu açıktır. Çünkü yerel mahkemenin, KHK'nın başvurucuyu kapsayıp kapsamadığının veya bireysel tasarrufun KHK'ya uygun gerçekleştirilip gerçekleştirilmediğinin hukukilik denetimini yapabilme etkisi vardır. Bu yetki yerindelik denetimi olarak nitelendirilip eleştirilemez, bahsedilen denetim bir hukukilik denetimidir. Hatta bundan ötesi; bireysel tasarrufun hukukiliğini denetleyen mahkeme, "ön mesele" olarak Anayasa m.152 uyarınca KHK'nın Anayasaya aykırılığının ciddi boyutta oldugu gerekçesiyle somut olaya uygulanan KHK hükmünün iptali icin AYM'ye başvurulabilir.

Belirtmeliyiz ki yerel mahkemenin önüne dava gelmez veya gelse bile kanun veya KHK'yı gördüğü davaya uygulayamazsa, yerel mahkeme tarafından Anayasa m.152 gereğince AYM'ye başvurulamaz.

Kişilerin bir kanun veya KHK’nın Anayasaya aykırılığı iddiasıyla AYM’ye doğrudan iptal davası açabilme hakları yoktur. Kişi ancak, Anayasaya aykırılık iddiasıyla AYM’ye başvurması için Anayasa m.152 uyarınca yerel mahkemeden talepte bulunabilir. Anayasa m.152/1’e göre; “Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır".Bireysel başvuru hakkı da AYM’ye, bir kanun veya KHK hükmünü iptal etme yetkisi vermez.

Bizce AYM; istisnai olarak konu, kapsam, yer ve süre bakımından olağanüstü hal döneminde çıkarılan KHK'ların Anayasaya uygunluğunu denetleme yetkisine sahiptir. Örneğin; KHK'larla kalıcı düzenleme yapılamaz, tedbir alınabilir, geçici yasal düzenleme yapılabilir, fakat olağanüstü halin kalkması ile yürürlükleri son bulacak KHK'larla kalıcı düzenlemelere gidilmemelidir. Aksi halde, olağanüstü halin kalkması ile yasallığı biten KHK'nın değiştirdiği yasalar dayanak ve anlamını yitirecektir. Bu KHK'ların Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin onayından geçmesi, onları "kalıcı yasa" haline getirmez. Çünkü KHK, şekil ve esas açısından TBMM'nin ürünü olan "kanun/yasa" niteliği taşımaz.

Şimdi gelelim yerel mahkemelerin Anayasa m.152 uyarınca gördükleri davalara uygulanan veya uygulanacak KHK'lara karşı gidebilecekleri AYM'ye esas olarak, yani ilk başta ve doğrudan kimlerin gidebileceğine, yani AYM'de iptal davası açabileceğine;

Anayasa m.150’ye göre iptal davası açma hakkı olanlar; "Kanunların, kanun hükmündeki kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde ve hükümlerinin şekil ve esas bakımından Anayasaya aykırılığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açabilme hakkı, Cumhurbaşkanına, iktidar ve anamuhalefet partisi Meclis grupları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere aittir. İktidarda birden fazla siyasi partinin bulunması halinde, iktidar partilerinin dava açma hakkını en fazla üyeye sahip olan parti kullanır".

Ancak iptal davası açma hakkı olanların şekil denetimi ve dava açabilme süresi bakımından daha sınırlı olduğunu söylemek isteriz.

Anayasa m.148/2'ye göre; "Kanunların şekil bakımından denetlenmesi, son oylamanın, öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; Anayasa değişikliklerinde ise, teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı hususları ile sınırlıdır. Şekil bakımından denetleme, Cumhurbaşkanınca veya Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin beşte biri tarafından istenebilir. Kanunun yayımlandığı tarihten itibaren on gün geçtikten sonra, şekil bozukluğuna dayalı iptal davası açılamaz; def’i yoluyla da ileri sürülemez".

Asıl önemli hüküm Anayasa m.151’de yer almaktadır. "Dava açma süresi" başlıklı Anayasa m.151’e göre; "Anayasa Mahkemesinde doğrudan doğruya iptal davası açma hakkı, iptali istenen kanun, kanun hükmünde kararname veya İçtüzüğün Resmi Gazetede yayımlanmasından başlayarak altmış gün sonra düşer".

Anayasa m.150, doğrudan iptal davasına açma hakkına sahip olanları saymıştır. AYM’ye başvuru süresi; şekil denetimi için Resmi Gazete yayımından itibaren 10 gün ve esas denetimi için ise yine Resmi Gazete yayımından itibaren 60 gündür. Bu süreler hak düşürücü süre olup, 11. gün kanun veya KHK’nın Anayasaya şekil ve 61. günde esas aykırılığına dair iddialar ileri sürülemez.

Ayrıca dava açma süresi, Anayasa m.121/3 ve m.122/3’de belirtilen TBMM’nin KHK’yi onay tarihinden itibaren başlamaz. Çünkü ­dava açma sürelerini düzenleyen Anayasa m.148/2 ve m.151 bu konuda net hükümlere yer vermistir.

Olağanüstü halde KHK’nın Anayasaya aykırılığı iddiasıyla AYM’de iptal davası açmak  yasak olsa da, AYM’nin 1991 yılında verdiği kararda, cok sınırlı olarak (süre, yer, konu ve kapsam yönlerinden) AYM’ye başvurulabileceği kabul edilmiştir. Anayasa Mahkemesi’nin 10.01.1991 gün, 1990/25 E. ve 1991/1 K. sayılı bu kararı, 05.03.1992 tarihli ve 21162 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

Şu ana kadar çıkan sekiz KHK’ya karşı Anayasaya şekil aykırılığı iddiasıyla iptal davası açabilme hakkı tükendi, esasla ilgili 60 günlük sürenin ise henüz dolmadığı görülmektedir. İptal davası açma hakkına sahip olanlardan birisi tarafindan AYM’ye başvuru yapılırsa, 1991 yılının iptal kararında olduğu gibi AYM işin esasına girer mi girmez mi, "hukuk devleti" ilkesinin geniş yorumu ve her ne kadar olağanüstü halde çıkarılan KHK’lara karşı AYM’de iptal davası açılamayacağı öngörülse de; süre, yer, kapsam ve konu bakımından 667 sayılı KHK ve devamında çıkarılan KHK’ların esas denetimini yapar mı, kalıcı düzenlemeleri iptal eder mi, yoksa bugüne kadar yapılmayan bir yorumla TBMM’nin muhtemel onayını "kalıcı kanun" sayar mı, olağanüstü halin kalkması ile KHK’lar son bulacak olsa da yürürlükte oldukları sürede değişiklikler gerçekleştiğinden bahisle Anayasaya ve hukuka uygun sayar mı? AYM’nin tüm bu sorulara cevabı o zaman anlaşılabilir.

Şimdi dile getirilen ve cevabı beklenen üç husus var;

İlki, mesleklerinden haksız ihraç edilenler varsa ne yapılacak? Yeni KHK çıkarılacak veya yargı kararı veya ismi KHK’da geçmeyenler kurum kararı ile mesleklerine dönebilirler.

İkincisi, adli kontrol altında veya tutuklu bulunanlar ne olacak? Yargılamanın "yol haritası" olan iddianameler bir an evvel hazırlanıp kamu davaları açılmalı veya soruşturmalar uzarsa önce tutuklulular ve ardından adli kontrol tedbirleri esaslı şekilde gözden geçirilmelidir.

Üçüncüsü, bu iş nereye kadar gider? Kanatimizce sorun bitinceye kadar devam eder. Can yakıcı bu iş zaman alabilir, çünkü hukuk devleti, hukukun evrensel ilke ve esaslarına göre hareket etmek zorundadır. Bugüne kadar Devletin idaresine yapılan hatalarla gelinen noktadan, bir daha geriye gidiş olmadan uzaklaşmak ve bu sorundan kurtulmak şarttır. Bunun yolu, hukuktan sapmadan devletin fabrika ayarlarına döndürülmesi suretiyle mümkündür.


Kaynak: Haber7