Son zamanlarda yazılı ve görsel medyada OHAL uygulamaları ile adil yargılanma hakkının ihlal edildiği eleştirileri hükümet kanadına  yöneltilmektedir.  15 Temmuz darbe girişiminin akabinde ilan edilen Olağanüstü hal kararı ile bu hakkın önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır.  Adil yargılanma hakkı AİHS’nin 6. maddesinde düzenlenmiştir. Sözleşmenin 6. maddesinin 1. fıkrasında “herkesin, gerek medeni hak ve hükümlülükleri ile ilgili davalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasa ile kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içerisinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahip olduğu belirtilmiş, hükmün açık oturumda açıklanacağı düzenlenmiş bunun istisnaları ise sayılmıştır.” Bu ilke tarihsel kökeni bakımından 1215 Magna Carta Libertatum(Büyük Özgürlük Fermanı)’a kadar uzanan zaman içerisinde gelişen ve anlam bulan temel bir insan hakkıdır.
     
Adil Yargılanma Hakkının tanımında yer almasa da içeriğinde anlam bulan diğer bir ilke ise “bir suç ile itham edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılacağı” ilkesi yani masumiyet karinesidir. Masumiyet karinesi salt kendi başına bir anlam ifade etmeyip diğer temel haklarında sağlıklı bir biçimde yürütülmesini sağlayan teminattır. Bu teminatın OHAL dönemleri de dahil sınırlandırılabileceğini öngören herhangi bir yasal yahut anayasal düzenleme bulunmamaktadır. Aksine Anayasanın “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması” başlıklı  15’inci maddesinde  – Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde … savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler  dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” hükmüne yer verilmiş olup masumiyet karinesinin OHAL dönemlerinde bile askıya alınamayacağı anayasal güvenceye kavuşturulmuştur.  OHAL döneminde çıkarılan KHK’lar ile görevlerine son verilen ve tutuklu yargılanan insanlar için de bu ilkenin askıya alınmasının hukuk düzeninde izahı mümkün değildir. Olması gereken suçlu suçsuz ayrımının yapılmasına olanak sağlayacak hukuksal zeminin ivedilikle oluşturulmasıdır. Yargılamanın üç temel sacayağından birisi olan “savunma” makamının görevini etkin ve işlevli yerine getirmesi ile suçlu suçsuz ayrımı yapılması sağlanacak insanların vicdanlarını yaralayacak herhangi bir duruma sebebiyet verilmeyecektir. 1696 tarihinde Kral William III. Döneminde çıkarılan İhanet suçu yargılama yasası(Treason Trials Act) adlı belgede ihanet suçu ile yargılanan kişilerin bile eşit ve adil savunma hakkına sahip olduğu yer almaktadır. Yargılanan insanların peşinen suçlu kabul edilmesi demokratik toplum gerekleri ile bağdaşmamaktadır. Gerek toplumsal gerekse de devlet içerisinde aklıselimin ön plana çıkarılması ile suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu ilan edilmeyecek kurunun yanında yaşın da yanmasına müsaade edilmeyecektir.
    
Şuana kadar Türkiye’nin en çok ihlal ettiği haklardan birisi olması sebebiyle ve günümüzde savunma makamını temsil eden avukatlara yönelik baskıların artması münasebetiyle bu yazı kaleme alınmıştır. Unutulmamalıdır ki sağlıklı bir yuva iç huzurun tesisi ile mümkündür. İç huzur ise vicdanları yaralayacak önyargılara mahal vermeden aklıselimin ön plana çıkarılması ile ancak inşa edilebilir. Aklıselimin ön plana çıkarılarak vicdanların daha fazla yara almaması ümidiyle sevgi ve selamlarımla.

Av.Halil İbrahim ÇİÇEK                                     
ANKARA BAROSU