Prof. Dr. Ersan Şen
KHK’larla İhraç Sorunu
Olağanüstü hal, Anayasa m.120 ve Olağanüstü Hal Kanunu m.3’e göre 21.07.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak ilan edilmiştir.
Olağanüstü halin ilan edildiği tarihten bugüne kadar toplam 21 kanun hükmünde kararname (667 ila 687 sayılı KHK’lar) ilan edildi. Olağanüstü halin ilan ve bu KHK’ların çıkarılma temel gerekçesi, olağanüstü halin ilanına yol açan sebeplerin kaldırılması için gerekli tedbirleri almak ve Türkiye Cumhuriyeti’ni FETÖ/PDY olarak adlandırılan illegal yapıdan temizlemektir. Ancak şiddet olaylarının yaygınlaşması ve kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması sebebiyle 21 Temmuz 2016 tarihinde ilan edilen olağanüstü halde, olağan hukuk düzenine dönüş amacıyla alınacak tedbirlerin yalnızca FETÖ/PDY yapılanması ile sınırlı kalacağına dair bir ibare ve kayıt bulunmamaktadır. Bu nedenle; 671 sayılı KHK ile birlikte “FETÖ/PDY” adı ile sınırlı tedbirlerden vazgeçilip, yerine genel ibarelerin kullanıldığı görülmektedir.
Genel düzenleyici tasarruflardan olan KHK; bireysel işlem, yani bireyi derhal etkileyen işlemleri öngördükleri, ancak bu işlemlerde somut gerekçelere yer verilmediği, soyut hükümlere bağlı ekli listelerin olduğu veya soyut hükümlerin doğrudan bireye tatbik edilmeye elverişli şekilde hazırlandığı, KHK’dan doğrudan etkilenen bireylerin işlem gereklerini KHK’dan veya ilgili kamu makamından öğrenemedikleri, nereye itiraz edeceklerini bilememenin ötesinde hangi yargı merciine başvuracaklarını da belirleyemedikleri, bireysel işleme ait somut gerekçelerini bilmediklerinden kendilerini etkin şekilde savunamadıkları, ilgili makamlara veya yaşam çevrelerine durumlarını anlatamadıkları, bu ida ri işlem ve tasarruflar her ne kadar cezai neticeler doğurmasa da iş ve çalışma hürriyeti, mülkiyet hakkı ve seyahat hürriyeti başta olmak üzere kişi hak ve hürriyetleri üzerinde ciddi kısıtlamalar getirdiği için eleştirilmekte ve bu yöntemin “hukuk devleti” ilkesine aykırı olduğu belirtilmektedir.
Esasında olağan hukuk düzeninde bir kamu görevlisinin meslekten veya memuriyetten çıkarılması, ciddi bir disiplin yargılaması ve sonrasında etkin yargı denetimi sürecini gerektirir ki, böyle de olmak zorundadır, çünkü bireyin haklarının güçlü kamu otoritesine karşı başka şekilde korunmayacağına inanılır. Olağanüstü halde ise, Anayasanın tanıdığı yetkilerle olağan usulün dışına çıkılabilmekte ve özel tedbirlerle olağanüstü halin ilanına yol açan sebeplerin bertaraf edilebilmesi mümkün olabilmektedir. Ancak olağanüstü halde; hukuk devleti ilkesi gözardı edilemez, bireysel işlemlerde somut gerekçe gösterme zorunluluğundan ve etkin denetim yollarından vazgeçilemez.
Çıkarılan KHK’larla; üniversite, vakıf, dernek, okul, gazete, televizyon, radyo ve sair birçok müessese kapatılmış ve birçok kamu görevlisi görevlerinden ihraç edilmişlerdir. KHK’da yer alan ihraçlar arasında yargı mensupları yoktur, çünkü yargı mensupları “kamu görevlisi” sayılmadıklarından, idari açıdan bağlı oldukları yerlerin denetimine tabidirler. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve diğer yargı yerleri, yargı mensupları ile ilgili idari denetimleri yapmaktadırlar.
KHK’larda yer alan ihraç listeleri; Ceza Hukuku ile değil, İdare Hukuku ile ilgilidirler. 670 sayılı KHK’ya kadar (bu KHK dahil) FETÖ/PDY kapsamında ihraçlar varken, 671 sayılı KHK ile birlikte bu somutlaştırmadan vazgeçildiği, “Milli güvenliğe tehdit oluşturduğu tespit edilen Fethullahçı Terör Örgütüne (FETÖ/PDY) aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen ve ekli listede yer alanlar” yerine, “Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya irtibatı belirlenen ve ekli listede yer alanlar”  ibaresinin kullanıldığı görülmektedir.
Olağanüstü halin ilanından sonra çıkarılan toplam 21 KHK’da, 92.241 kamu görevlisi görevlerinden ihraç edilmişler ve ihraç edilenlerden 648 kişi görevlerine iade edilmişlerdir.
KHK’larla yapılan ihraçlarda iki temel sorun vardır; ilki, çok sayıda kamu görevlisinin ihracına yer verilirken bireyselleştirilmiş somut gerekçe yokluğu ve diğeri de, etkin yargı yolu yokluğu veya zayıflığı veya hatadan dönüşün göreve aynen iade veya tazminat olarak nasıl olup da kısa zaman da sonuçlandırılacağının belirsizliğidir. Bir diğer sorun da; işten çıkarılanların maddi ve manevi açıdan yaşadıkları güçlüklerdir. Çünkü görevlerine son verilenlerin gelir kaynağı sona erdiği gibi, ihraçla damgalanmaları sebebiyle iş bulabilmeleri de çok zor, hatta imkansız olabilecektir.
Son söz; Devletin arınmaya ve “liyakat” ilkesi ile seçilen, temel milli yararları esas alan kamu görevlilerine ihtiyacı olduğu muhakkaktır. Bu arınma ve liyakatlı insanların kamu hizmetlerinde görevlendirilmeleri konusunda hassas davranılması gerektiği tartışmasızdır. Bu meseleyi; hukuk kaidelerinden sapmadan, haksızlığa yol açmadan, gerçekleri de örtbas etmeden ve edilmesine izin vermeden, yakından ve objektif kriterle takip etmek çok önemlidir.
En son söz; Rus uçakları El Bab’ta askerlerimizi dost atışı ile şehit etti ve ardından Genelkurmayımızı yanlış koordinat vermekle itham etti. Genelkurmay ise, teröristlerin bulunduğu koordinatların Rusya’ya verildiğini ve hata yapılmadığını söyledi. Şimdi kamuoyuna, bizim verdiğimiz ve Rusya’nın aldığını belirttiği koordinatlar açıklanmalı ve askerlerimizin nasıl şehit edildiği hususu netlik kazanmalıdır. Rusya’nın uçak bombardımanı ile şehit olup yaralanan askerlerimizle ilgili adli ve idari açıdan gereken ne ise o yapılmalı, bu önemli mesele geçiştirilmemeli, şüpheler ortadan kaldırılmalıdır.